Beyaz perdede ya da bilgisayar ekranında fark etmez. Film izlemek her şartta kabulümdür. Çok eskiden filmler, yaz mevsimi geldiğinde yazlık sinemalardaki yerini alırdı. Açık havada bir kez film izledim. O da yıllar önce Avşa’da, çocuk yaştayken.. Çok net hatırlayamasam da; çekirdek sesleri ve tatlı tatlı esen rüzgar eşliğinde farklı bir deneyim olduğunu anımsıyorum. Halbuki şehrimizde de seneler önce yüzlerce sinema varmış.
Bunu da Newsweek Türkiye için geçtiğimiz yıl yaptığım Tahta Sandalye, Çekirdek ve Gazoz isimli haberi araştırırken öğrendim. (Bu arada haber bir yıl önce tam da bugün yayınlanmış, tesadüf!) Bu yazlık sinemaların yerlerinde tahmin edersiniz ki yeller esiyor. Kiminin yerine otopark, kiminin yerine otel yapılmış şu anda. Tüm bu ticari kafalara rağmen yazlık sinema ruhunu tekrar canlandırmak isteyenler var. 5-6 yıldır küçük çaplı da olsa bazı organizasyon şirketleri otellerin havuzbaşlarında, bazı belediyeler de ilçelerdeki açık alanlarda film gösterimleri yapıyor. Fakat Büyükada’daki Lale Sineması’nın 35 yıllık makinistinin de dediği gibi, “Hiçbir şeyin eski tadı yok. Nerede o eski sinemalar..”
Dedim ya, bu ruhu bilenler az da olsa eskiyi koruma adına çaba gösteriyor. Bunlardan biri de bence yılın en başarılı ikinci sosyal medya etkinliğine imzasını atan düzenleyen İDO ve UtopicFarm. Etkinlik detayı şöyle: Barış Manço vapuru boğazda salınırken, katılımcılar o vapurda film izleyecek.. Okuyunca hoş geliyor, hayal edince daha da çekici. Bunun için Facebook’ta mini bir yarışma düzenleniyor, ilk 20’ye girenler ve sonrasında kazananların davetlileriyle birlikte kalabalık bir grup önce Üsküdar sonra da Kabataş iskelesinden alınıyor.
Pek çok İstanbullu gibi ya da İstanbullu olmasa bile İstanbul’un bir kez havasını solumuş her insan evladı gibi, İstanbul Boğazı’nı izlemeye doyamayanlardanım. Karşıya geçerken şayet çok acelem yoksa, vapura biniyor, ilk kez o manzarayı görüyormuş gibi izliyorum. Mavisine, yeşiline, yük gemisine, Kız Kulesi’ne, köprüsüne bakıyorum, ilham alıyorum..
Açıkçası önce boğaz ve film denildiğinde, o manzara eşliğinde hangi film izlettirebilir kendini diye düşünmedim değil. Sonra gösterilecek filmin Fatih Akın – Crossing The Bridge olduğunu öğrenince orada bir durdum. Fatih Akın, takdir ettiğim ve severek izlediğim Türk yönetmenlerden. Filmi de izlememiş olduğumdan, boğaz o an cazibesini yitirdi benim için. Kabataş’tan Aslı’yla vapura bindik. Sonra filmi izleyeceğimiz en üst kata çıktık. Armutlar dolmuştu, bir tane bulduk kendimize ve oturduk. Gün batımıyla birlikte şaha kalkan manzara için sağa mı, sola mı, geriye mi baksam şaşırdım. Film 21:00’de başladı, belgeseldi; İstanbul’u müziklerle anlatıyordu. Şahaneydi. Sezen Aksu, Ceza, Orhan Gencebay, Baba Zula gibi müzisyenler İstanbul’u tanımlıyordu. Tabi bir de underground çekimler ve o insanların hikayeleriyle bezeli sahneler oldukça dokunaklıydı..
Film boyunca hareketli şarkılara eşlik ettim, ağır şarkılardaysa hüzünlenip kafamı gökyüzüne kaldırdığımda boğazın ışıklarıyla göz göze geldik. Tasavvur edilebiliyor mu bilmiyorum ama yaşamak gerekiyor sanırım. Müzikler, film, insanlar, boğaz manzarası.. Etkinlik boyunca sunulan yiyecek ve içecekler -hatta Frigo’nun düşünülmesi-, görevlilerin perdenin önünden geçerkenki hızlı ve özenli hamleleri oldukça başarılıydı. Bir de unutmadan söylemeliyim Yüksek Mühendis olan Süleyman ağabey, film başlamadan minik bir konuşma yaptı, konuşmasını da Orhan Veli’den bir şiirle bitirdi. Bu da gecenin en önemli detaylarından biriydi.
Barış Manço vapurunda bu şahane etkinliğin bana kalırsa minicik bir eksiği vardı; Barış Manço şarkılarıyla karşılanıp, Barış Manço şarkılarıyla uğurlanabilirdik.. Bu bir kültür etkinliğiyse ve biz de Barış Manço’nun gemisindeysek, düşünülebilirdi.. Bu minik ayrıntının dışında bir hafta sonu etkinliği olarak oldukça iyi tasarlanmıştı. Çok başarılıydı, çok eğlendim, tekrarını istiyorum. Emeği geçen UtopicFarm’a bir teşekkürü de borç biliyorum.
Not: Birinci ve üçüncü fotoğraf İDO Facebook sayfasından alınmıştır.