Nihan Bora

Paulo Coelho bizden ne istiyor?

Kendimizi bulmak için önce kendimizi kaybetmemiz gerektiğine işaret eden bir romanla karşı karşıyayız. Ve tehlikeli sularda gezindiğimiz bir gerçek. Mevzu ilk bakışta aldatmak olsa da esas mesele kendimizi keşfetmek. Ya batarız, ya da çıkarız…

Aldatmaya dair yazılan romanlar, çekilen filmler, bestelenen şarkılar, sarf edilen acıttığı kadar acıtsın istenen sözler, şiirler; bir de üstüne -varsa- bizzat yaşananlar bize bu konuda her şeyi bildiğimizi inandırmaya yeter de artar bile. Bir de aldatan olmak var tabii bu hikâyede; ‘nefretimsin’ yazılı mesajlar, mektuplar almak… İki ucu b*klu değnek bir durum. Öte yandan hangimiz bu konu başlığına içinde biz olmayan hikâyelerde karşı koyabiliyor? Hafızanızda yer eden magazin haberlerini bir düşünün…

Coelho’yu sırf bu konu üzerine bir roman yazdı diye ayıplamak gibi bir düşünceniz varsa biraz önce serbest çağrışım aklınıza gelen o sayısız magazin haberinden sonra, bugüne kadar ‘aldatma’nın ekmeğini yemişleri de hesaba katarak o defteri burada kapatabiliriz. Sahiden neden yazdı Coelho ‘Aldatmak’ üzerine bir roman? Bu konunun fitilini ateşleyen Kinsey raporları, konuya karar verense Coelho’nun hayranları. Röportajında şöyle anlatıyor Coelho: “Alfred Kinsey, 1948’de bir araştırma sonucu Amerikan toplumunun cinsel davranışlarını gözler önüne sermişti. Kinsey’in cinsellik üzerine yaptığı soruşturmanın bir benzerini yapmak istedim. Sosyal medya hesaplarım üzerinden 30 milyondan fazla takipçimle depresyon konusuyla ilgili bir ileti paylaştım. Ertesi gün 1.100’ün üzerinde yanıt aldım. Fakat bu yanıtların 100 kadarı depresyonla ilgiliydi, geri kalan aldatmaktan bahsediyordu.”

“Tutkularımızın peşinden gidiyor muyuz?”

Dünya edebiyatının güçlü isimlerinden Paulo Coelho’nun, ‘Aldatmak’ta derdi edebinizi bozmak olmasa da romanın tutkulu ve kışkırtıcı olduğu su götürmez bir gerçek. Kitap, her ne kadar merkezine aldatma temasını yerleştirse de aslında, “Gerçekten mutlu muyuz?”, “Tutkularımızın peşinden gidiyor muyuz?” gibi sorulara da yanıt arıyor.

Roman kahramanı Linda; 31 yaşında, genç bir gazeteci ve çekirdek ailesiyle cillop gibi bir hayat süren ‘görünürde’ mutlu, şehirli bir kadın. Günlerden bir gün; eşi, işi, çocukları ve sosyal hayatının kendini yeterince mutlu etmediğini, röportaj yaptığı kişinin söylediği bir cümle sayesinde keşfediyor: “Mutlu olmak hiç ilgimi çekmiyor. Aşk ve tutkuyla yaşamayı yeğlerim, ki bu tehlikelidir çünkü karşımıza neler çıkacağını hiç bilmeyiz.”

Linda, bu cümleden sonra hayatını sorgulamaya başlıyor. Tekdüze bir hayat sürdüğünü, hiç risk almadığını ve belki de en önemli şeyi; tutkudan yoksun yaşadığını fark ediyor. Bu aydınlanmanın ardından da kaçınılmaz olarak değişmeye karar veriyor.

Suçluluk duyma ve iyi hissetmek için sebepler

Günlerden bir gün işi gereği siyasete atılan lise aşkıyla röportaj yapmaya gidiyor ve o da ne! Hiç beklemediği bir anda arzuladığı o heyecan dalgasının içinde buluyor kendini. Hatta bu şaşırtıcı deneyimden sonra kendi kendine, “Kuralları çiğnemeyi başardım ve dünya başıma yıkılmadı!” diyerek yüreğini de soğutuyor.

Linda da bu deneyimle birlikte yanlış bir şey yaptığının farkında ama bunu denediği için de gerçekten kendini özgür ve mutlu hissediyor. Suçluluk duymuyor ve bunu normalleştirmek için de kendine sebepler sunuyor, büyük değişimlerin zaman alacağını düşünerek yoluna devam ediyor.

Coelho, bahsettiği aldatma vakasına neden olan olaylar bağlamında günümüz yaşamına çok yakın temas ediyor. İnsanın kendini ararken birilerini aldatmasını elbette teşvik etmiyor ama alışık olmadığımız biçimde konuyu ‘yumuşak’ bir üslupla geçiyor. ‘Aldatmak ya da aldatılmak gayet normal’ gibi bir iddiası yok Coelho’nun ama şunun da altını çiziyor: Mutlu görünsek de ne kadar mutsuz yaşamlar sürdüğümüz gün gibi ortada. Yalan da değil, çoğu zaman gerçek mutluluğu yaşamak için çeşitli arayışlara girdiğimizi itiraf edelim.

Paulo Coelho
Arzulara karşı koymamak, günah mı?

Coelho’nun çok iyi aktardığı ve yüzleşmeye değer bir konu var ki o da iş, aile ya da sosyal hayat beklentimizi karşılamadığı noktada bu arayışa girme halimiz.

Coelho, işte bu arayışa karşılık gelen ‘aldatma’dan bahsediyor romanında. Bir kadın kocasını aldatırken, bir adam da karısını aldatıyor; fizik kurallarına karşı gelemiyorlar. Kadın, her ne kadar ‘iyi’ bir insan olsa da, arzu ve tutkularına karşı koymuyor, koymak da istemiyor. Bunu bir günah olarak da görmüyor. Hatta bu durumun onun için bu bir meydan okuma olduğunu düşünüyor. Yasak olanın cazibesi…

Paulo Coelho ile kendini keşfet!

Bir yanıyla son yılların popüler ‘düşünce gücüyle tedavi’ yöntemlerine de atıfta bulunuyor Coelho romanında. Hata da yapsak, bunu bir şekilde halledebileceğimizi savunuyor. İnsanın iç huzuru, mutluluğu, sevgiyi ve özgürlüğü kendi yöntemleriyle de bulabileceğini söylüyor. “Düşüncelerinizin saflıktan uzak kısımları sizi rahatsız edecek. Hiç kaygılanmayın. Ortaya çıkan bütün düşünceleri kabul edin. Onlara karşı koymayın.” gibi cümlelerle sıkça karşılaşıyoruz. Aslında aldatma olayı masumlaştırılıyor ve daha önemli bir konuya değiniliyor: Kendini keşfet!

Kitap, hepimizin dibine kadar mutsuz olup çok da iyi mutlu rolü yaptığı, kimi şeyleri merak edip başımıza bir şey gelirse diye vazgeçtiğimiz hayatlarımıza sıkı bir gönderme yapıyor. Romanın kahramanı cesur davranıyor, başına minik felaketler açıyor belki ama ruhunu sağaltıyor. Kendini ve sevdiğini aldatmakla başlayan ama sonunda sevginin gücüyle her şeyin yoluna gireceğini savunan bu roman, aldatma üzerinden ilginç bir kendini keşif hikâyesi.

Artısıyla eksisiyle: ‘Aldatmak’ı okumanın bedeli
Okumadan önce kendinizi bir tartın

1 Başınızdan bir aldatma hikâyesi geçtiyse, sinirlerinizin bozulmasını göze alıp okumalısınız.
2 Rakı masasında, kafanın en boş olduğu anda hiç okunmaz. Depreşen duygular telefon faturasına yansır.
3 Pazar sabahı moral bozar, haftaya kötü başlatır.
4 Aldatma hikâyesine bambaşka bir bakış açısı getirdiği için kafanızı açabilir.
5 Sizi umursamaz yapmaz, kimbilir belki de başınıza bu kitabı okuduktan sonra gelecek bir aldatma hikâyesine karşı güçlendirir.
6 Muhabir, blogger vs. bir sevgiliniz varsa paranoyaya sebebiyet verebilir. Elinizde değilse okumayın, kimse üzülmesin.
7 Aldatansanız tuhaf bir şekilde kendinizi haklı görebilir ya da bir daha yapmamaya yemin edebilirsiniz, aldatılansanız bir şans daha vermeyi düşünebilirsiniz.
8 Aldatan ya da aldatılan, hangi tarafta olursanız olun deneyim kötü gibi görünse de kendinizi keşfetme gibi bir durum da söz konusu olabilir.

Bu yazı Ocak 2015’te Time Out İstanbul’da yayımlanmıştır.

Exit mobile version