If İstanbul 2009’u geride bırakırken çeşitli dedikoduları da beraberinde gitti. Kimileri bu yıl filmlerin pek de bağımsız seçilmediğini söylerken, kimileri filmlerin özenle seçilmediğinden dert yandı. Sonuç olarak sinemaya olan her katkının olumlu eleştirilmesi gerektiğini düşündüğümden iyi bir festival olduğunu söyleyebilirim.
Başarılı kısa filmci Deniz Buga Kısaları festivalde toplu gösterim olarak sinema seyircisine sunuldu. O seyircilerden biri de bendim, izledim ve festival boyunca NisiMasa ekibinin çıkardığı gazete için de bu kısaları kaleme aldım. Kaleme aldım da çok yazarımsı koktu, yazıverdim işte..
Sanatın her alanında olduğu gibi sinemayı da icra etmek için insanın içinde bir derdin vuku bulması gerekiyor. Deniz Buga’nın da cinsellik ve baskı üzerine bazı sıkıntıları var. Bunları da hemen hemen tüm kısa filmlerinde işlemiş. İstanbul ve New York hattında işlediği filmlerinde kimi zaman bir asker ve Budist bir adamın aşk dolu ilişkisini izlerken (Çarşambalar) kimi zaman bir baba-oğul hikayesindeki oğlun mücadelesini (Onun İçin) görüyoruz. İki kendine has karmaşası olan şehrin hareketliliğinden yumuşak bir geçişle bizi doğayla bütünleştirdiği sahnelerde ise kullandığı müziklerle birlikte anlatım tarzındaki ustalığını konuşturuyor Buga. Kimi filmlerinde de uykunun ve halüsinasyonun hakim olduğunu görüyoruz. Bunlar da uykunun aslında insanı ne kadar masumane bir varlık haline dönüştürdüğünün bir göstergesi. Buga, doğduğu coğrafyanın da etkisiyle önceleri kendi üzerinde melankoli haline gelen bazı konuları New York’ta yaşadıktan sonra daha iyi algılamış ve üzerindeki hüznü atarak bu duyguyu filmlerine en iyi şekilde yansıtmış.