Bugünkü İstanbul Tiyatro Festivali söyleşileri konuğumuz festivale Kahramanın El Kitabı isimli oyunuyla katılan Şule Ateş. İlhami Algör’ün kitabını sahneye uyarlayan Şule Ateş’le festivale dair konuştuk.
Festival için hazırladığınız oyundan bahseder misiniz?
Kahramanın El Kitabı, İlhami Algör’ün ‘Albayım Beni Nezahat’le Evlendir’ ve ‘Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’’ isimli romanlarından, benim yaptığım bir sahne uyarlaması. Bir ‘anlatı’. Deniz Celiloğlu tarafından ve dijital bir tasarım (Ekmel Ertan, inSitu) eşliğinde oynanıyor. Işık tasarımı ise Yüksel Aymaz’a ait. İstanbul Tiyatro Festivali ve Talimhane Tiyatrosu ortak yapımı olarak 15, 16, 17 Mayıs tarihlerinde, Talimhane Tiyatrosu’nda ilk kez oynanacak.
Metin bir erkeğin, ‘kahraman’ imgesinin peşinde İstanbul sokaklarında yaptığı zihinsel yolculuğu, son derece kıvrak ve eğlenceli bir dille anlatıyor. Hikayenin anlatıcısı, kendi hikayesinin kahramanı olmak istiyor ve bu hikayeyi bulmak için İstanbul sokaklarında bir yolculuğa çıkıyor. Galata’da çatılarda dolaşıyor, güneş batarken zıplayıp Karaköy Rıhtımı’na iniyor, Tophane’deki kahvede soluklanıyor. ‘Yalnızlar Rıhtımı’ filminin gazino sahnesine sızıyor ve bir köşeden, Çolpan İlhan’ın söylediği tangoyu dinliyor. Yazarın zihnindeki ve çocukluğundaki İstanbul’un, tarihi mekanlarında geçen bu yolculuk sırasında, hikayenin anlatıcısı; Usta, Maskeli Kedi, Kılıkırkyaran, Sarışın, Sadri Alışık gibi hayali kahramanlarla karşılaşıyor.
Bu kahramanlar, toplumsal belleğimizde yer etmiş tipolojiler ya da tanıdık popüler imgeler… Bizi, İstanbul’un tanıdık mekanlarına olduğu kadar, aşina bir geçmişe doğru yolculuğa çıkarıyorlar. Oyun seyirciyi, siyah-beyaz filmler döneminin naif ve tanıdık dünyasında gezdirirken, bir yandan da bu filmlerin imgeleriyle büyümüş bir kuşağın zihnindeki, ‘kahraman erkek’ imgesini sorguluyor.
Neden bu oyunu seçtiniz?
Nezahat’i okur okumaz sahnelemek istedim. Sadece ben değil, birçok oyuncu ve yönetmen özellikle Müzeyyen’i sahnelemeyi ya da oynamayı hayal etti. İlhami’nin bu iki kitabı, Müzeyyen ve Nezahat çok sevildi. Benim ilgimi Nezahat çekti daha çok. Uyarlamayı 2007’de yaptım aslında ve benim yaptığım uyarlama, ‘hayatta hep figüran olduğunu hissetmiş ya da sanmış ve kahramanı olacağı bir hikaye bulmak için yola çıkmış bir kahramanın (!) yolculuğunu’, anlatıyor.
Metnin mitsel bir anlatımı var. Masal gibi yani… Ama aynı zamanda benim kuşağımın çocukluk ve gençlik yıllarından çok iyi hatırladığı birçok şeyden söz ediyor ve yakın tarihimiz üzerinden ‘mitsel’ bir gerçeklik kuruyor. Kendi ‘mitini’ arayan bir adamı anlatıyor. “Mitler insan deneyiminin özüne, insan hayatının anlam ve önemine dayanır” diyor Rollo May, ‘Mitlere Yolculuk’ kitabında… İnsanın 20. yüzyıldaki mutsuzluk ve umutsuzluğunu, mitlerimizi kaybetmiş olmamıza bağlıyor. Aslında hepimiz, aynen oyunun kahramanı gibi bir mite çaresizce ihtiyaç duyuyoruz.
“Oyunun meselesi, geleneksel formu güncellemek”
Oyununuzun en iddialı yanı nedir?
Geleneksel bir form olan ‘hikaye anlatıcılığı’ ve ‘meddah’ üzerinden, güncel bir reji araştırması yapmak istedim. Metin buna imkan veriyor. Yakın geçmişimizin kültürel kodları üzerinden paylaştığımız ‘ortak bir alan’ açıyor ve toplumsal belleğimizi harekete geçiriyor. Bir zamanların meddah hikayeleri gibi herkesin ‘tanıdık’ hissettiği bir metin bu ama aynı zamanda da son derece güncel. Yani hem geleneksel hem de güncel bir zeminde hareket etmeme imkan sağlıyor. Oyunun ‘meselesi’ bu… Geleneksel bir formu, güncellemek…
Önceki çalışmalarımda da peşinden gittiğim bir ‘mesele’ bu. ‘Kahramanın El Kitabı’nda, çağdaş bir anlatı metnini, dijital dramaturjiyle yorumlayarak hem güncel hem geleneksel olabilen bir estetiğe ulaşmayı hayal ediyorum denebilir. Hikayenin güncelliğine, Ekmel Ertan’ın dijital dramaturjisi aracılığıyla teknolojiyi de dahil ediyorum. Deniz Celiloğlu’yla birlikte geçen yüzyılda seyircinin bir meddahı, hikaye anlatıcısını izlerken aldığı keyfi, bu gün tekrar nasıl üretir, nasıl yakalarız diye araştırıyoruz.
“Festivalle büyüdük, oyunlara kaçarak girerdik”
Festivale oyun çalışmanın nasıl bir farkı var?
Oyunun biletleri çoktan bitti. Böyle bir farkı var. Sanırım çoğu oyunun bitti. Festivalin desteklediği bir oyun üzerine çalışıyor olmak pek çok avantaj sağlıyor ve birçok şey daha kolay halloluyor. Festival ekibi, ‘ortak yapımlara’ aynı zamanda duygusal destek vermeye, sorunları çözmek için yardımcı olmaya da çalışıyor. İyi geliyor, güvende hissettiriyor. Fakat bir yandan da festivalin bizi zorladığı bir deadline var. Ona uyum sağlamak zorlayıcı olabiliyor. Farklı bir profesyonellik içinde çalışmak gerekiyor. Sonuç olarak oldukça heyecanlı bir süreç…
İstanbul Tiyatro Festivali’nin sizin için önemi nedir?
İstanbul Tiyatro Festivali’ne ilk kez bir oyunla katıldığımda DTCF Tiyatro Bölümü’nde öğrenciydim. Biz festivalle büyüdük. Atölyelerine katıldık, oyunlarına kaçarak girdik… Festivalin, İstanbul’da gösteri sanatları alanında estetik beğeninin gelişmesine çok ciddi katkısı oldu. 90’larda ‘öteki tiyatro’ olarak adlandırılan ve yeni bir estetik dil arayışında olan genç gruplara sahne ve programında yer vererek bu ‘yeni dil’ arayışını destekledi.
‘Bağımsız tiyatro’ kavramı bile çok yeni
‘Performans’ sözcüğünün ne anlama geldiğinin bilinmediği yıllarda, bu grupların görünürlük kazanmasını sağladı. Son iki festivaldir de çok önemli bir boşluğu doldurmaya çalışıyor İstanbul Tiyatro Festivali. Özel Tiyatrolara Destek Fonu’nun da işlev değiştirmesiyle birlikte bir-iki belediye dışında, bağımsız prodüksiyona destek veren neredeyse tek kurum, İstanbul Tiyatro Festivali artık. Özellikle performans, çağdaş tiyatro, çağdaş dans gibi Türkiye için nispeten yeni alanlarda, üretimin devam edebilmesinin tek yolu sistemli bir prodüksiyon desteği. Avrupa’da birçok kurum ve yapı var bunu yapan. Prodüksiyon Evleri var mesela. Bizde zaten böyle bir eğilim yoktu. Özel Tiyatrolara Destek Fonu bile 1982’de kuruldu ve 1992’de sistemli bir destek mekanizması oluşturabildi.
30 yıl boyunca bağımsız prodüksiyona destek veren daha başka bir kurum da çıkmadı ortaya. ‘Bağımsız Tiyatro’ kavramı bile çok yeni. Bağımsızlık, ‘estetik tercih’ konusunda da bağımsız olabilmeyi gerektirir. Gişeye bağımlıysanız mümkün değildir. Şimdiyse, artık sadece İstanbul Tiyatro Festivali var. Şu anda hala, ana akım tiyatro dışında bir üretimden söz edebiliyorsak, bu iki dönemdir festivalin verdiği destekle mümkün olabiliyor denebilir. Oyunlara bakınca görebiliyorsunuz zaten. Umarım ki İstanbul Tiyatro Festivali’nin prodüksiyon desteği artarak devam eder ve festivalin aldığı destek de giderek artar.
15 Mayıs / Talimhane Tiyatrosu / 18.00
16, 17 Mayıs /Talimhane Tiyatrosu / 20.30
Yazan: İlhami Algör
Uyarlayan ve Yöneten: Şule Ateş
Oynayan: Deniz Celiloğlu
Dijital Tasarım: Ekmel Ertan, inSitu
Işık Tasarımı: Yüksel Aymaz
Yönetmen Yardımcısı: Tanju Girişken
Reji Asistanı: Bengisu Çağlayan
70 dakika