Bazı isimler ya da topluluklar vardır, ne yapsalar gözünüz kapalı izlersiniz. Kumbaracı50 ve topluluğun da özelinde Yiğit Sertdemir de onlardan biri. İyi bir şey izleyeceğinizden eminsinizdir, ama ‘acaba bu sefer hangi konuyu deştiler’ sorusu sizi heyecanlandırmaya yeter!
İstanbul Tiyatro Festivali söyleşilerinin üçüncü konuğu Yiğit Sertdemir. Shakespeare metinleriyle derlediği ve “seyirci için kolay bir seyirlik olmayacak” dediği ‘Şizo Şeyks’i Sertdemir’den dinleyelim.
Festival için hazırladığınız oyundan bahseder misiniz?
Shakespeare metinlerinden oluşturulmuş bir oyun. Günümüz sıkıntıları üzerine aslında. Yalnızlık üzerine. Paranoya üzerine. Evlere kapanma, hayatı ekrandan yaşama üzerine. Korkular üzerine. Bir adamın, hemen anlaşılacağı üzere çok da normal olmayan algısı ile, hayatını yorumlaması üzerine diyebiliriz belki. Metnin tamamı Shakespeare’den. Ama ayrı oyunların kolajlanmasından ziyade, bir yapıbozum ile yeniden kurgulanması ve yapılandırılması üzerinden oluşturduk.
Yani aynı tiratta, bazen 10-12 oyunundan cümleler bulmanız mümkün. Neredeyse tüm temalar üzerine yazmış ve tiyatro denince akla ilk gelen isim olmasından kaynaklanan bir seçim bu. Bugünü, deliliği, yalnızlığı; onun bazen çok iyi bildiğimiz bazen de belki ilk kez duyduğumuz cümlelerinden dillendirmek çok öğretici bir yolculuktu. Oyunda, onun metinlerinden alınmamış tek bir sözcük bile yok.
“Haydi şöyle okkalı bir hata yapalım bakalım”
Neden bu oyunu seçtiniz?
Şizofreni bir süredir ilgi alanımdaydı doğrusu. Toplum olarak sürüklendiğimiz yer de benzer belirtilerle dolu. İlk akla düşüşü iki sene önce falandı sanırım. Tek bir oyun üzerinden bir yapı oluşturma fikrindeyken, neden delirmiyoruz iyice dedik. Hep olduğu gibi, haydi şöyle okkalı bir hata yapalım bakalım bu kez ne öğreneceğiz diyerek çıktık yine yola. Son dakikaya kadar metin oluşmaya devam etti, yapı defalarca gözden geçirildi. Pek çok gün masa başı çalışması sürdürüldü. Tam bir ekip kafası ile çalışıldı. Ortak akıl ile hareket edip bir oyun kurduk ve Shakespeare metinlerini kullanarak yeniden söyledik kurduğumuz oyunu. Sırf bu nedenle bile seçilesiydi. Aslında biz bir fikir seçtik ve o fikir etrafında bir oyun oluşturduk. Yani provaya başlarken elimizde bir metin yoktu. Bir başlangıç fikri vardı. Pek çok oyunda tuttuğumuz bir yol bu. Yine zorlayıcı ama keyifli bir yolculuktu.
“Seyirci için kolay bir seyirlik olmayacak”
Oyununuzun en iddialı yanı nedir?
Shakespeare metinlerinin böyle bir yapı üzerinden bir araya gelmesi ve yapının böyle bir görsel ve işitsel anlatımla bütünleşmesi bence. Bu da benden ziyade ekibin yani Candan’ın, Kerem’in, Şebnem’in, Sinem’in, Senem’in, Burçak’ın başarısı. Müthiş bir uyumla müthiş bir dünya yarattılar bence. Evet, seyirci için kolay bir seyirlik olmayacak. Nefret de eden olacaktır, çok beğenen de. Zorlayıcı bir oyun. Bu da bir iddia galiba bilemiyorum.
“Festivalde seyredilen yerli yapımlar, sezonda tekrar izlenmeli”
Festivale oyun çalışmanın nasıl bir farkı var?
Genelde çok net bir tarih koyup çalışmaya başlasanız da, öncelikle bu tarihin koşullar nedeniyle değişme ihtimali oluyor. Oysa festivalde böyle bir lüksünüz yok. İlk oyununuzu oraya çıkarıyorsunuz. Teknik açıdan böyle bir farkı var. Yani belirtilen tarihte çıkacak oyununuz, ki bu tarih 3-4 ay önceden belirlenmiş oluyor. Türkiye’de tiyatro yapanlar için bu kadar net bir yolculuk yapmak pek mümkün olmuyor. Ekonomik, bireysel, toplumsal durumlardan ötürü. Ama uzun bir paragraf bu, kısaca böyle ifade edeyim şimdilik.
Bunun dışında bir farkı olduğunu düşünmüyorum. Yani festivale çıkaracağımızı düşünerek bir seçim yapmadık bugüne kadar. Festivallik oyun gibi bir tanımlamayı da benimsemedik doğrusu. Benim açımdan festival, güzel bir test oluyor aslında yaptığınız oyun açısından. Belli sayıda oyun oynamış oluyorsunuz sezon sonu olduğu için ve sezon tekrar açılana dek, gelen görüşler üzerinden ve kendi değerlendirmeleriniz neticesinde oyunu yeniden ele alma şansınız oluyor. Bunu çok önemli buluyorum. Ama bunun seyircilerimizin de farkında olması gereken bir durum olduğunu da düşünüyorum.
Tiyatro ile iştigal eden herkesin bildiği üzere ilk oyun ile onuncu ya da yüzüncü oyun arasında kuşkusuz büyük fark vardır. Kamusal tiyatrolarda ilk hafta üst üste oynama şansı olduğu için, hemen oyun gözden geçirilip sezon içinde rayına oturtulabilir ama diğer tiyatrolarda pek böyle bir şans olmuyor, oyun sayısını fazla tutamadığınız için. Önemli nokta şu: Festivalde seyredilen yerli yapımlar ilk kez seyirci karşısına çıkıyor, bu nedenle önlerinde bir yol var. Sezonda tekrar seyredilmeli mesela bence. Ama yabancı yapımlar belki senelerdir oynuyor oluyorlar. Bu mühim bir fark. Yerli yapımlar tolere edilmeli anlamında kurmuyorum bu cümleyi. Ama bu farkın bilinmesinde fayda var bence.
“Umarım festival fikri her sene olabilir”
İstanbul Tiyatro Festivali’nin sizin için önemi nedir?
Artık neredeyse tek başına ve giderek zor koşullarda sürdürüldüğü için önemi eskisine nazaran giderek arttı. Kuyruklarca seyircinin biriktiği günler yok artık evet. Tiyatroya yatırım da yok. Üreten sayısı neredeyse tüketenden fazla olacak bir süre sonra. Bunlara rağmen önemli bir görevi sürdürüyor festival. Hem yurtdışına bizim tiyatromuzdan örnekler sunma şansı veriyor hem de yerli yapımları teşvik etmiş oluyor üretmeye. Böylece birçok tiyatro sezona oynayacağı oyunlardan birini çıkarmış oluyorlar mesela.
Aynı şekilde, seyircisine de geniş yelpazede bir oyunlar silsilesi sunmuş oluyor. Böylesi bir festivalde yer almak, kuşkusuz bir onur. Senede bir iken, artık iki senede bir olması üzücü. Umarım farklı başlıklarla da olsa festival fikri her sene olabilir.
15 Mayıs Pazar / 18.00 / Kumbaracı50
21 Mayıs Cumartesi / 18.00 / Üsküdar Tekel Sahnesi
22 Mayıs Pazar / 15.00 / Üsküdar Tekel Sahnesi
Yazan: William Shakespeare (farklı çevirilerden derlenmiştir)
Uyarlayan ve Yöneten: Yiğit Sertdemir
Dramaturji: Sinem Özlek
Koreografi: Senem Oluz
Dekor ve Kostüm Tasarımı: Candan Seda Balaban
Müzik: Burçak Çöllü
Afiş Tasarımı: Muzaffer Malkoç
Oynayan: Yiğit Sertdemir
90 dakika