Mimar ve blogger Elif Tanverdi, bol seyahat ediyor ve bu seyahatlerinden topladığı irili ufaklı eşyalarla evini daha da güzelleştiriyor. Tanverdi ile sevimli evindeki düzenini konuştuk.
Galata’nın dar sokaklarından birinde, 103 yıllık bir apartmanın en üst katındayız. Ev kutu gibi ama içi insanın içini açan ferahlıkta, manzarasınaysa diyecek yok.
Mimar ve blogger Elif Tanverdi ile, nam-ı diğer Çizenbayan, birkaç ay önce taşındığı evini konuşmak üzere buluşuyoruz. Evin duvarındaki desenler önce dikkatimizi çekiyor. İrili ufaklı eşyalar, fotoğraf makineleri, kitaplar, dünya küresi, çiçekler ve tüm bunların oluşturduğu renk ahengi Tanverdi’nin evinin en önemli özelliği.
Tanverdi, 1987 yılında Beyoğlu’nda doğmuş. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ndeki Mimarlık eğitimin ardından kısa bir süre mimar olarak çalışmış. Twitter ve Instagram’ı mikroblog olarak kullanırken, bir seyahat bursu vesilesiyle bir seyahat blogu açmış ve var olan kitlesi sayesinde 2011 yılından itibaren blogger olarak hayatını sürdürüyor. Bloguna sadece seyahatlerini değil yeri geliyor aşk acısını yeri geliyor sevdiği müzikleri de yazıyor. “Tutku duyduğum şeyin peşinden gitmeye üşenmiyorum” diyen Tanverdi, sık seyahat ediyor ama evinde iyi hissetmeye de çok önem veriyor.
Aldığı mimarlık eğitiminin; şehri tanıma, fotoğraf gözüyle bakabilme ve farklı birçok açıdan faydası olduğunu düşünüyor. Galata’daki yeni evini de dekore ederken çok fazla eşya bulundurmak istemediğini, mümkün mertebe az eşyayla hayatını sürdürmeyi dilediğini ama pek de başarılı olamadığını itiraf ediyor Tanverdi.
Tarih manzaralı evde çalışma keyfi
“Benim için ev çok önemli, çünkü ben evden çalışıyorum. Çalışma alanım her zaman düzenli ve her şey elimin altında olmalı” diyen Tanverdi, eğer bir seyahatten döndüyse yazılarını yazmaya oturmadan önce mutlaka broşür, harita ve ajandasının elinin altında olmasına özen gösteriyor. Çizim masasını şimdi çalışma masası olarak kullanıyor. Bilgisayarı, kahvesi, müziği eşliğinde Nuruosmaniye manzarasına doğru yazılarını yazıyor.
Tanverdi, “Ne kadar çok eşya, o kadar seni bir yere bağlayan şeyler” dese de seyahate gittiği yerlerden mutlaka, oralara has bir şeyler alıp evde bulundurmayı seviyor. Örneğin mistik köşe dediği bölümde Hindistan’dan aldığı minik figürler, Küba’dan aldığı coco taxi minyatürü bulunuyor. Ayrıca bir taş koleksiyonu diyebileceğimiz bölümde; İzlanda’daki volkanik bölgeden alınan minik bir taş, Peru’dan almasını ısrar ettikleri büyük bir parça taş ve Şili’den bir meteor parçası bulunuyor.
Çiçek kurutmayı ve kaktüsü çok sevdiğini söylüyor Tanverdi. Hatta Peru’da gördüğü san pedro cinsi kaktüsü çok sevdiğini ve burada görünce hemen aldığını ama Peru’daki gibi büyümediğini anlatıyor.
Ev eski olsa bile eşyalar modern
Duvardaki desenin hikayesi ise şöyle: Yüz yıllar önce bina yapıldığında, her dairenin duvarı resimlerle bezeliymiş. Son yıllarda bu daireye her taşınan, resimli duvarların üzerini duvar kâğıdıyla kaplamış. Ama bazı dairelerde yıllar öncesinden kalan desen örnekleri Tanverdi’nin duvarlarına kopyalanmış. Böylece binanın ilk yapıldığı zamanlardaki duvar resimleri şu an Tanverdi‘nin salonunu süslemeye devam ediyor.
Koltuğunun kenarındaki örtü mesela, Peru’dan alınmış bir panço. Doğal boyalarla boyanmış bu panço, odadaki koltuğa ayrı bir hava katmış. Tanverdi, ev eski, eşyalar modern olsa bile içindeki eşyaların değerli olmasına özen gösteriyor.
Evdeki eşyanın birçoğu IKEA. Kurmayı sevdiğini söylüyor Tanverdi. Daha sonra farklı ülkelerden getirdiği eşyalarla yapısını kendine göre uyarlıyor ya da yeniliyor.
Evdeki eski usül seramik çevirmeli elektrik düğmeleri ve bakır borular, sıva üstü olarak tasarlanmış. Eski mavi daktilo da yurt dışındaki eşyaların yanında duruyor. Çukurcuma’da gözüne kestirdiği daktilo çok pahalı olunca, internetten 10’da biri fiyatına satın aldığını söylüyor.
Yatak odasında bir dünya haritası
Bir başka köşede internetten ya da bit pazarlarından satın aldığı polaroid fotoğraf makineleri, seyahat kitapları, yakın arkadaşlarının hediye ettiği bir globe küre… Bir başka küreyi de Berlin’den getirmiş. Ama daha da ilginci, Şili’den getirdiği bir bisikleti var.
Mutfak ve banyonun yerleri el yapımı, mavi çiçek desenli. Buzdolabının üzerinde boş yer kalmayacak şekilde, yine gittiği ülkelerden magnetler bulunuyor. Gittiği her ülkeden mutlaka magnet ve kartpostal aldığını söylüyor Tanverdi. Tişörtlere sarıp getirdiği bardak ve tabakları ise, bir şey olmasın diye elde yıkıyor.
Yatak odasındaki yatak örtüsü, Hindistan’dan alınma mandala desenli bir örtü. Bu tip örtülerin 10-20 TL arasında değiştiğini söylüyor. Odanın duvarlarında boya olmadığı için ev sahibi üç çivi çakmasına izin vermiş, o da üç bölümden oluşan bir dünya haritası asmış duvarına.
Yine dünyanın farklı bölgelerinden alınan minik objelerin bulunduğu kısa koridordan geçerek yeniden salona geliyoruz. Tanverdi’nin aynı zamanda çalışma alanı olan evi, dünyanın farklı bölgelerinden toplanmış eşyalarla, 100 yıllık binada yeniden canlanıyor.
Bu yazı Eylül 2015’te TimeOut İstanbul’da yayımlanmıştır.
Fotoğrafların hakkı TimeOut İstanbul’a aittir.