Dergicilik bitecek dendi, onlar bu sözleri savurup attı. Eleştirmek, mizah yapmak, geçmişi anmak ve farklı seslere yer açmaya çalışıyorlar. Her birinin çıkış noktası ve derdi farklı. Yeni dergicilik, küllerinden doğdu.
İlk haberlerimin yayınlandığı dergilerin birçoğu artık yok. Dijitale boyun eğdiler ya da maddi sebeplerle kapandılar. Bitti bitecek derken dergiciliğin küllerinden doğduğu bir dönem yaşıyoruz. Son yıllarda –görünüşte- birbirine benzeyen dergileri masaya yatırıyoruz. Bu kadar ses getirmelerinin sebebi; ünlü isimlerin yazıyor olması, okurun içinde ‘her şey’i bulması ve kapaklarının dikkat çekici olması gibi görünebilir ama her birinde farklı bakış açıları var. Yeni dergiciliğin perde arkasını bizzat yaratıcılarıyla konuştuk.
Ayı: “Biz var olan dudun gölgesine geldik”
Gelelim kapak konusu belirleme işine; Ayı Dergi’nin kapağı diğerlerine göre farklı. Her sayıda bir ‘ayı’ karşılıyor bizi. Onların da kapak öncelikleri şöyle; “Kapakta ünlü biri olmayacak, ölmüş biri olmayacak ve ‘ayı’ figürü hariç hiçbir şey olmayacak. Her sayıda ‘ayı’ görmeye devam edeceksiniz”. Yazı değerlendirmeleri ise o ay belirledikleri bir dosya konusu üzerinden değil tamamen gelen yazıları ince eleyip sık dokumalarından geçiyor: “Yazı alım süreçlerinde gelen tüm yazıları noktası virgülüne kadar okuyup içimize işleyenleri değerlendiriyoruz”.
Başka Peron: “Okur son sayfayı çevirdiğinde elinde cevaplardan çok sorular kalsın”
Diğer dergilerden en büyük farklarını sorduğumuzda, böyle bir ifadenin altına girmek istemediklerini söylüyorlar. Fakat peşinden gittikleri bazı farkları ise şöyle anlatıyorlar: “İlk etapta göze çarpan tasarım dili. Beylik sözleri çerçeveleyip baş köşeye koymak ya da kapakta türlü başlıkları birbiri üzerine bindirmek yerine, daha sade, daha içerik odaklı ve edebiyatın kendi değerini kanıtlamasına fırsat verecek bir tasarımın peşindeyiz. Öyle bir içerik istiyoruz ki yazılar birbirine paralel olmasın. Ya doğrultuları aykırı olsun, ya da en fazla bir noktada kesişerek farklı yönlere dağılsınlar. Okuyucu son sayfayı çevirdiğinde elinde cevaplardan çok sorular kalsın. Bunları dergimizi eline alan herhangi biri fark ediyorsa ne mutlu bize”.
Bavul: “Derdimiz gerçeklik”
İlhamını ve malzemesini sokaktan alan Bavul Dergi’nin yazarları da ruhuna uygun olarak her ay değişiyor. Yazarları arasında inşaat işçisi de var eski oto hırsızı da. Kapağa karar verirken ise, takvimsel gerçekliğe önem vermiyorlar, yani ünlü bir ismin o ay ölmüş ya da doğmuş olmasına gerek yok. Sokakta bir karşılığı olan isimleri tercih ettikleri de oluyor, Bergen ve Ciguli de bu gerçekle çıkmış. Hayatta olmayan ünlü isimleri kapağa taşımayı kolaycılık olarak değerlendirenler olduğunu sorduğumuzda ise, “Tarzımızı belirtmek için şu an aramızda olmayan insanları kapağa taşıyoruz. Açıkçası seviyorsak kapağa çekiyoruz. Ölmüş olması sevgimizi bitirmiyor” diye cevaplıyorlar.
Deli Kadın: “Kadınların sesini duyurmak istiyoruz”
İkilinin dergi çıkarma nedeni ise, derginin ruhuyla eşdeğer. Son dönem dergicilikteki ataerkil kuşatma, onları sesini duyurmak isteyen kadınlara bir alan açmaya itmiş. Böylece ataerkil düzenle, kapitalist sistemle ve bunların doğurduklarıyla derdi olan Deli Kadın çıkmış ortaya. Okuru feminist edebiyat-sanat üzerine düşünmeye davet eden dergi, aynı zamanda kendini yalnız hisseden kadınlara da ‘o kadar da yalnız değilsiniz’ demek istiyor.
İçeriğini isimlerle değil dergiye gelen yazılar üzerinden belirleyen dergi ekibi, kapak konusunu da kadınların üretmekten keyif alacağı ve tartışmak istedikleri konulara öncelik vererek belirliyorlar.
Kafasına Göre: “’Herkes kafasına göre yazsın’ diyerek yola çıktık”
Yazarları arasında konuk olarak yazar, müzisyen, sanatçıları da ağırlayan dergi temsilcileri amaçlarını ise şöyle anlatıyor: “Özgürce yazabilmek, herkese söz hakkı verebilmek, aklımıza geleni anlatmak, farklı bir soluk getirmek, insanları sıkmadan okumayı sevdirmek için herkes kafasına göre yazsın diyoruz”.
Parende: “Dergilerin ömrü vardır. Biz şimdilik yaşamaya devam ediyoruz”
Parende ekibi, dergiyi çıkarmaya karar verme anlarını ilginç bir nedene bağlıyorlar: Kaygı. Yaşama, anlatma, anlaşılma gibi kaygıları var. Bu duygu onları harekete geçirmiş ve dergiyi çıkarmaya karar vermişler. Yeni ve özgün eserlerin çıkmasına vesile olmak istiyorlar. Bir yandan da geçmişi unutmayıp yeniden ‘vitrine koymak’ amaçları. Onların da tabiriyle ‘dergi cenneti’ne dönen ülkede, en büyük farkları ve belki de cesaretleri ‘batmayı göze almak’. Bu nedenle de şöyle diyorlar: “Dergilerin ömrü vardır, biz şimdilik yaşamaya devam ediyoruz”.
Peyniraltı Edebiyatı: “En büyük derdimiz sadece edebiyat”
Pulbiber: “Yönetiminde ve mutfağında kadınlar var”
Dergide fanatik söylemi olanlardan da, cinsiyetçi tavır sergileyenlerden de uzak duruluyor. Çok iyi bir yazı da gelse eğer yazarın duruşunda bir kayma varsa, durduğu zemin kaygansa dergide yer verilmiyor. Kapak tasarımına dair ise şunları söylüyorlar: “Kapak tasarımı önemli bizim için. Diğer dergiler okurun alışkanlığını ön plana alıyor ve o alışkanlığı tekrar ettirdiğiniz sürece satış şansınız yükseliyor. Biz az satmayı, hatta zarar etmeyi göze alarak, var olan algıyı tekrar etmektense estetik kaygıyı ön plana taşımayı tercih ediyoruz”.
UP XIV: “Hitler ya da Sasha Grey’i aynı sayıda görmek istiyorsanız dergi çıkartırsınız”
UP’ın derdi nedir dediğimizde ise iyi bir cevapla karşılaşıyoruz: “Propagandasını yapmak istediğimiz yoz, deforme edilmiş, arkaya özenle süpürülmeye çalışılmış bir kültür havuzu var. Bu havuz; Yugo-Slavya, SSCB, A.B.D, Kamçatka, Ortadoğu ve diğer coğrafyalardaki tuhaf insanların, işçilerin, LGBTİ’lerin, ekolojik direnişlerin, çeşitli moda, mimari ve sanatsal çalışma/argümanların, ses bozumlarının, bilim kurgunun, gore çizgilerin, “merz”lerin toplandığı bir ara bölge. Dergiyi de bir yana bırakın, bunu yaptığınız sesle, ürettiğiniz görüntüyle, kurduğunuz grupla, başka platformlarda gerçekleştirdiğiniz herhangi bir konuşmayla güçlendirmiyorsanız zaten matbu ya da dijital bir baskı şenliğine girmenize hiç gerek yok. Derginin de bir anlamı kalmıyor böylece”.
Apartman: “Ölü sevici olarak nitelendirildik”
**Bu dosya için piyasadaki birçok dergiye ulaşmaya çalıştım. Karakarga’dan Kutlukhan Perker iş yoğunluğundan sorularımı yanıtlayamadı. OT dergi, bu tarz dosyalara sıcak bakmadığını söyledi ve talebimi nazikçe reddetti. FİL tam dosyayı yaptığım sırada kapanma kararı almıştı.
Bu dosya Haziran 2016’da Unlimited dergisinde yayımlanmıştır.