“Hâlâ aramızda günlük tutan var mı?” diye sordu. Bir tek ben el kaldırdım; biraz çekinerek, biraz da gururlanarak. Evet, yazıyorum. Biliyorum yazmaktan geçiyor, düzlüğe varmak ve hayattan az sıyrıkla kurtulmak…
Şimdiye kadar ne çok yerde yazdım. Ne kadarı okundu, takdir edildi, bir işe yaradı fikrim yok. Umarım bir yerlerde, “İyi röportaj”, “Güzel haber” cümleleri sessiz de olsa zikredilmiştir. Ne bileyim. Yazıyorum ama yazmak üzerine pek de iyi şeyler söyleyemeyebilirim. Boğazımda düğümleniyor. Benim için öyle kutsal.
İşte bugün, şu an bu yazıyı –hatta duygulanarak- yazmama sebep de bir imza günü olmasıydı. Kadir Aydemir’i, ben Aktüel’de çalışırken tanıdım. Nasıl, hangi vesileyle tanıştığımızı inanın hatırlamıyorum. Yitik ÜlkeYayınevi’nin kurucusu. Güzel öyküler yazan insanlara güzel kapaklı kitaplar basıyor. Kendini bu işe adamış desek yeridir.
80’lerde Çocuk Olmak Kitabı’nı bastığında çok hoşuma gitmişti, okudum ve çok sevdim. Ne de olsa 80-90 kuşağıyım. 90’lar ile ilgili de bir kitap hazırlayacağını söyledikten sonra hemen benim de yazı yazmamı istemişti. Önce bir duraksama, düşünme ve sonrasında bu fırsatı kaçırmak istemediğim için heyecan bastı.
Kısa bir anı yazdım ve yolladım. Aradan 6-7 ay geçti ve kitabımız geçtiğimiz hafta basıldı. 2012’nin ilk günlerinde benim için unutulmayacak bir hatıra, 2000’li yıllara yazıldı bile. Bugün kitabımızın imza günü vardı. Ve ben hayatımda ilk kez bir yazar gibi –bunu okuyan birçok arkadaşım bana kızacak belki ama yazar, gazeteci vasıflarını söylemenin çok değerli olduğunu düşünüyorum hâlâ- kitap imzaladım.
Yüksek lisanstan sınıf arkadaşlarım Burcu ve Esra yanımdaydı. (Deniz ve Eda‘nın haklı sebeplerle gelemediğini ama ne kadar gelmek istediklerini biliyorum.) Gerçekten yazımın yer aldığı kitabı imzalatmak için gelmişlerdi. Bu benim için büyük mutluluk. Öğrencilik yıllarında Net Kitabevi’nde çalışırken müdürüm olan ve hâlâ idolüm dediğim insan Şeniz, iyi ki oradaydın. İnternetten tanıştığımız çılgın insan da atladı geldi, Elke Schmitter. Bir yazar gibi hissetmemi sağladığı için de ayrıca teşekkürler! 🙂
En az anne (Füsun Akatlı) ve babası (Metin Altıok) kadar değerli Zeynep Altıok Akatlı ve Başar Başaran’la tanışmak büyük şans, onlarla yan yana durmak, ayaküstü sohbet edebilmek tarifsiz. Özgür Özgülgüngibi bir oyuncu-yazar ile, Nilay Örnek gibi genç ve başarılı bir gazeteciyle aynı kitapta bulunmak harika!
90’lar Kitabı’ndan sadece 90’ları yaşayanlar değil geçmişteki birçok şeyi özleyenler de büyük tat alacak.
Bu kadar sözden sonra merak ettiniz sanıyorum. Kendi yazımı hiç beğenmedim, onu peşinen söyleyeyim. Ama içinde gözlerinizi dolduracak, o yılların kokusunu dahi alacağınız müthiş yazılar var. İyi okumalar…