Leyla Taranto, ‘Geride Kalanlar’ koleksiyonuyla 9-13 Nisan tarihleri arasında The Museum of Arts and Design New York’ta gerçekleşecek LOOT: MAD About Jewelry 2019’a katılıyor.
toz design’ın yaratıcısı Leyla Taranto, üniversitede Sosyoloji eğitimi aldıktan sonra mücevhere gönül vermiş bir tasarımcı. 18 ülkeden 55 tasarımcının işlerinin sergileneceği LOOT:MAD About Jewelry’de Taranto, Türkiye’yi temsil eden iki isimden biri olacak. Taranto ile mücevher aşkını ve Amerika’nın en geniş mücevher koleksiyonuna sahip müzesinde sergilenecek işlerini konuştuk.
Mücevher tasarımcılığına nasıl başladınız?
Üniversitede Sosyoloji okuyup sonrasında mücevhere gönül vermiş biriyim. Mücevherin nasılını, niçinini öğrenmek için ilk olarak Zeynep Erol’un takı atölyesinde uygulamalı takı üretimi eğitimi aldım, sonrasında 2003 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Domus Academy-Milano işbirliğiyle yürüttüğü Tasarım Kültürü ve Yönetimiyle ilgili bir programa katıldım. Ayrıca tasarladığım takıların üretim aşamalarında, mücevher üreten atölyelerin yollarını bol bol aşındırdım. Günümüze kadar devam eden öğrenme sürecimde ustalarımızdan çok şeyler öğrendim. İşlerimin üretim sürecinde ben onlara, onlar da zamanla kendilerine değişik gelen benim tasarımlarıma alıştılar.
Sizin için mücevher tasarlamak ne anlama geliyor?
Önceleri klasik mücevher eğitiminden öğrendiklerimi tasarımlarıma uyguluyordum. Geleneksel diyebileceğimiz materyallerle çalışmalar yapıyordum, yine de farklı malzemelerle bir şey tasarlamak hoşuma gidiyordu. Yıllar içinde düğmelerden yüne, pleksiden kauçuğa, çelikten süngere; son birkaç yıl ise ahşap çerçeve atıklarından tasarladığım ‘Geride Kalanlar’ koleksiyonuyla mücevhere özgün ve yeni bakış açıları getirmeye çalışıyorum.
18 ülkeden 55 tasarımcıdan biri
toz design’ın kuruluş aşamasını anlatır mısınız?
Tasarlayıp ürettiklerimi yavaş yavaş etrafımdakilerle paylaşmaya başladığım sıralarda, yabancı bir kurumda işlerimi sergilemek üzere davet almamın ardından, ECNP mücevher galerisinin sahipleri sevgili Ela Cindoruk ve Nazan Pak’ın o zamanlar Atiye Sokak’taki galerilerinde ürünlerimi sergileme ve satma işi gündeme gelince, bir şirket kurmam gerekti. Böylelikle 2006 yılının Mayıs ayında ‘toz design’ ortaya çıktı.
Tasarımınız Amerika’nın en geniş mücevher koleksiyonunun bulunduğu Museum of Arts and Design’da senede bir yapılan LOOT:MAD About jewelry’de sergilenecek. Bu nasıl gerçekleşti?
Harika bir tesadüfle oldu. Üyesi olduğum Jewelry Links-Çağdaş Türk mücevher tasarımcıları kolektifimizin geçen sene Stuttgart’taki sergisinden sonra aynı tarihlere denk gelen Münih Mücevher Günleri’ni görmeye gittik. LOOT sergisinin küratörünün de o tarihlerde Münih’te olması ve bizim kolektiften takı tasarımcısı Gülnur Özdağlar’ın bir galeri gezmemiz sırasında kendisinin tanıdığı bu küratörle beni tanıştırması, sergiye giden yolun ilk kapısını araladı. İşlerimin sergiye kabul edildiğini birkaç ay sonra bana haber verdiklerinde, 18 ülkeden seçilen 55 tasarımcıdan biri olduğumu duymak beni çok mutlu etti. Benimle birlikte kolektifimizden iki kişinin –Nazan Pak ve Ayşegül Telli’nin ve yine Belçika’da yaşayan arkadaşım tasarımcı Nevin Ariğ’in de bu sergide yer alacağını duymak, sevincimi bir kat daha arttı.
“Üretim artığı, şekilsiz, uzun kısa o albenili parçalara vuruldum”
Sergide ‘Geride Kalanlar’ isimli işinizle yer alacaksınız. Bu tasarımın hikayesini anlatır mısınız?
Galerimize ayna yaptırdığımız bir dönemdi, çerçeve dükkanına uğrayıp işlerimizin durumunu sormak için uğradığımda, dükkan sahibinin işlerin istediğim gibi olup olmadığını görmem için beni üretim atölyesine göndermesiyle olanlar oldu. Kenara atılmış, yere saçılmış üretim artığı şekilli şekilsiz, kalın ince, uzun kısa o albenili parçalara oracıkta vuruldum ve onlarla ne yapacağımı bilmeden hemen bir kutuya doldurup atölyeye getirdim ve adını ‘Geride Kalanlar’ koyduğum koleksiyonla maceram işte o gün başlamış oldu.
Tasarımınız ‘atık’ ahşap resim çerçeve parçalarından oluşuyor. Belli ki geri dönüşüme önem veriyorsunuz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Birtakım yaratıcı seçimlerle, daha “düşük” ve sıradan varsayılan hatta ‘atık’ olarak nitelendirilen malzemelere kavramsal, duygusal ve yaratıcı değerler katarak onların maddesel değerlerinin ötesine taşınabileceğine inanıyorum. Ahşap çerçeve hurdalarıyla yaptığım da buydu. Bir yenileme eylemi ile kendilerine ait bir bütünlük kazandırarak onlara broş, kolye, küpe ve kol düğmesi olarak beklenmedik yepyeni bir hayat sunduğumu zannediyorum. Bunun karşılığında bu ahşap hurdalar da bana ‘değer’ kavramının doğasını yeniden keşfetme ve paylaşma fırsatını vermiş oldular.