Duyduk duymadık demeyin! Orhan Pamuk’un yeni kitabı “Manzaradan Parçalar” Eylül ayında İletişim Yayınları’ndan çıkıyor. Kitapta babasının ölümünden futbolla ilişkisine, çok sevdiği Boğaz gemilerinden roman yazarken hissettiklerine, kitap okuma zevklerinden resim sanatının inceliklerine kadar Orhan Pamuk’un renkli ve zengin dünyasına bir bakış sunuyor..
Yeri gelmişken, şimdi dolabımda asılı olan gazete kağıdını kopardım ve Orhan Pamuk’la ilgili çıkan bir yazıyı paylaşmak istiyorum. Daha doğrusu kendisinin Yazarın Odası isimli kitapta paylaştığı yazısını.. Yazarın Odası’nda efsane dergi The Paris Review’da 1950’lerden bugüne yayınlanmış yazar söyleşileri yer alıyor. Büyük, önemli, Nobel ya da Pulitzer ödüllü yazarlar. Kitapta Nobelli romancımız Orhan Pamuk’un şu sözleri yer alıyor:
“Bu kitaptaki Faulkner röportajını 1977’de kutsal bir metin gibi okudum. 25 yaşındaydım. Boğaz’a bakan bir apartman dairesinde, kitaplarla çevrili bir odada sürekli sigara içerek ilk romanımı bitirmeye çalışıyordum. İlk romanı yazmak, insanın kendi hikayesini bir başkasının hikayesi gibi anlatmayı öğrenmesi değildir yalnızca. İnsanın kendini bir romanı baştan sona tutarlı bir şekilde hayal edebilecek ve bu hayal ettiği şeyi kelimelere, cümlelere geçirebilecek kişiye dönüştürmesidir de.. Romancı olmak için mimarlık okumayı bırakmış, kendimi eve kapatmıştım. Şimdi nasıl bir insan olmalıydım?
… Diğer Türk yazarlarla arkadaş değildim, yalnızlığım geleceğime ilişkin korkumu artırıyordu. Bu röportajları okurken yalnızlığımı unutuyordum. Benimki gibi başka ruhlar olduğunu, isteklerin ve başarıların arasındaki uzaklığın tabii olduğunu, beni yazmaya zorlayan pek çok küçük takıntımı sevip kabul etmeyi de öğreniyordum.”