Nihan Bora

Yok olan gerçek kitabevleri ve yeni bir Beyaz Adam

Beyaz Adam
Hürriyet En İyi 10 arşivinden alınmıştır

1990 sonrasında doğanlarda sanırım arşiv denen kavram pek olmayacak. Öncesinde de olmama ihtimali var tabii. Arşiv dediysem, ‘elle tutulur’ arşivden bahsediyorum elbette. Yeni nesil de arşivci tabii ama ‘dijital’ arşivci. Nasıl film ve fotoğraflarımızı dijital bir yerlere sığdırmaya çalışıyorsak, onlar tüm dünyalarını sığdırıyorlar dijitale, bence. Ama kitap ve dergi arşivi dünyanın en güzel duygusu. Tozu var, odadan taşma ihtimali var ama onlarla mutlu olmak var bir de.

Geçen hafta, kitaplarımla vakit geçirdim. Onları bir süredir düzenlemiyordum. Yeni aldıklarımla birlikte kitaplıklarıma sığmadıkları için başucumda, bilgisayarın yanında gün geçiriyorlardı. Diğerleriyle kaynaştırma vakti gelmişti. Aynı bölümleri yan yana dizmeye özen gösteriyorum, öğrenciyken kitabevinde çalışmanın alışkanlığı belki de…
Gazetecilik, iletişim, edebiyat, sinema, siyaset, pazarlama, müzik, şiir… Bölümlerine ayırdım. Kitaplarımın güzel güzel tozunu alırken düşündüm. En son aldığım kitaplar geldi aklıma, İstiklal Kitabevi’nden aldıklarım: Roland Barthes “Bir Aşk Söyleminden Parçalar”, Thomas Bernhard “Ses Taklitçisi”, Schopenhauer “Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine”, Panait Istrati “Kira Kiralina”, Oruç Aruoba “Benlik”, Ayfer Tunç “Yeşil Peri Gecesi”, Selçuk Altun “Bir Sen Yakınsın Uzakta Kalınca”…
Gözlerim dolu dolu seçmiştim kitapları. Aslında Medet Bey’le o akşam konuştuğumuzda, “İçeri girmek istemiyorum” demiştim. “Son kez gir, gez” demişti. Ve ben daha öncekiler gibi son kez destek olmak için seçtim birkaç kitap işte… Ne yazık ki doğruladı da, 
10 gün kadar önce Bakırköy’de Beyaz Adam Kitabevi’ni göremedim yerinde! Yıkmışlardı! Önce bir düşündüm, “Acaba İstiklal Kitabevi’nin kapanmasına benzer bir neden miydi?” diye. Ama sonra “niye yıksınlar ki?” dedim…
Bu yazıya da aslında geçen hafta başladım. Fakat yine bir hafta sonu düzenlemesine (dergi ve gazeteler) denk geldiği için şimdi bitiriyorum. Beyazadam’ın yıkılmasına da bir açıklık getiriyorum. Az önce aradım ve mutlu cevabı aldım: “Nimet Abla’nın hemen karşısına taşındık” dediler. Rahatladım.
“Yani Şişli ve Bakırköy olmak üzere iki şubeniz var değil mi hala?” dedim, “Evet” dedi kadın. Beyaz Adam, eğitim hayatım boyunca, özellikle de ortaokul ve lise dönemimin kitabevi olduğu için yeri ayrı. Dönem ödevlerini hazırlamak için o pahalı kitapları almamız gerekiyordu çoğu zaman. Ama Beyaz Adam, o pahalı kitaplardan fotokopi çekiyordu bize!
Ve tabii yıllar sonra öğrendim, Beyaz Adam’ı Hrant Dink’in kurduğunu… O zaman daha da anlam kazandı benim için. Yine araştırınca Hrant Dink’in Beyaz Adam ile ilgili söylediklerine rastladım, Doğan Hızlan’ın 8 Mart 2011 tarihli köşesinde:
Aile birleşerek, Beyaz Adam kitabevini açtıklarında Hrant bakın nasıl mutlu oluyor: “Kitapçı dükkanı Beyaz Adam hayatımın akışını kökten değiştirdi. Zaten çok okuyan bir insandım artık okumak işim olmuştu. Bakırköy gelişmeye açık bir semtti, o yüzden seçtim. Kitabevinde bir yenilik başlattım ve sanıyorum İstanbul’a iyi bir şey kattım. Dönem ödevi için kitap arayan öğrenciler kütüphanelere ve bize gelirlerdi. Kitabı sorduklarında var, derdim demesine de, bir ödev için o koca kitabı çocuğa satmak ters gelirdi. Ne yapmalı, nasıl etmeli derken, ‘dur o sayfanın sana fotokopisini çekeyim,’ demek aklıma geldi bir gün. O çocuk gitti, arkadaşına söyledi, o da geldi, öteki de duymuş, derken bir baktım Beyaz Adam kitabevi olmaktan çıktı, öğrencilerin dertlerine derman olan bir kütüphaneye döndü. Ama bu işten en kârlı çıkan bendim. Sonunda hem manyak bir araştırmacı olmuştum, hem de dünyanın en mutlu adamlarından biri. Hem her beş dakikada konudan konuya atlayabiliyordum, hem de yeni bir çocuğu mutlu edebiliyordum.”

Exit mobile version