Women in Games’in kurucusu ve iki başarılı mobil oyunun yapımcısı Simay Dinç ile oyun sektöründe kadın olmayı konuştuk.
“Recontact: İstanbul”, Apple tarafından Türkiye’nin en iyi mobil oyunu seçildi; “Recontact İstanbul II: Eyes of Sky” ise dünyanın ilk sinematografik oyunu olma özelliğini taşıyor. Oyunların yapımcısı olan Simay Dinç, aynı zamanda Women in Games’in de kurucusu. Kardeşi Eray Dinç ile göğsümüzü kabartan iki başarılı oyuna imza atan Dinç; sektörün gelişmesi ve kadınların da oyun sektöründe aktif rol alması için yoğun olarak çalışıyor. Dinç ile zihin açan söyleşimiz sizi bekliyor.
Fotoğraflar: Begüm ÖZPINAR
Oyun oynamaya nasıl başladınız?
Beş yaşından itibaren başlayalım isterseniz. Oyun endüstrisine girmem beş yaşında yaşadığım olaylarla başlıyor. O zamanlar bilgisayarlar evlere yeni yeni giriyor. Bir bilgisayarın değeri bir otomobil kadar. Tabii biz babalarımızın aldığı bilgisayarlarla ne yapıyoruz, oyun oynuyoruz. Makinelerle tanışmamız oyunlarla oluyor. Prince of Persia oyunu, benim hiç unutamayacağım, bende bağımlılık yaratan ilk oyunum. Benden iki yaş küçük kardeşim Eray da benimle birlikte oynamaya başlayor. Bilgisayar başında geçirdiğim saatler sonrasında annem bana oyunu yasaklıyor. Annem bana yasaklayınca ben de kardeşime yasaklıyorum.
Oyun oynamanız yasaklanınca neler oldu peki?
Kopamıyorum ama ne yapacağım? O zaman ilkokula gidiyorum ve dedim ki evdeki renkli peçeteleri okula götürüp kız arkadaşlarıma satayım. Böylece buradan bir gelir elde etmeye çalışırım. Ertesi gün teyzemin Almanya’dan getirdiği renkli peçeteleri masanın üzerine serdim ve “Gelin, renkli peçeteler var burada!” diye satışa çıkardım. Bütün peçetelerimi sattım. 60 lira para kazandım. Sonra yetinmedim çünkü daha gameboy alacaksın, kasetleri var, bitmez… Bakırköy’de toptan peçete satan yerleri buldum, tekrar tezgah açtım. Hocalar bunu fark edene kadar satışlarımı yaptım. Hem gameboy parasını hem de kasetlerin parasını çıkardım hem de elimde güzel bir para olmuş oldu.
Aileniz bunu fark etmedi mi, nereden geldi bu gameboy, kasetler demedi mi?
Dediler tabii. Ben de böyle böyle yaptım dedim. “Aferin kızım, sen işletmeci olacaksın.” dediler. Yani ilkokulda bana işletmeci fikri yerleştirildi, “Simay büyüyünce işletme okuyacak ve kendi şirketini kuracak.” Kimse demedi ki bu kız oyun endüstrisiyle ilgili oyun yapımcısı olsun,O dönemde böyle bir şey yok tabii. Sektör daha yeni yeni oluşuyor.
“İşsiz kalacağımı anladığım an, dünyayı dolaşmaya karar verdim”
Evet, ilk tercihim olan İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesini kazandım ama kazandığım anda anneannem sayesinde anladım ki mezun olunca işsiz kalacağım. Çünkü bir mühendis, fakültesinden mezun olunca mühendis olarak mezun oluyor ama işletme okuyunca işsiz, vasıfsız olarak mezun oluyorsun. Kazandığım ilk gün bunu anlayabilmek, bana hayatımda çok güzel bir yol çizdi. Hemen kendimi keşfetmeye, ne istediğimi öğrenmek için dünyayı dolaşmaya karar verdim.
Bazı şeyleri erken yaşta fark etmek sizi bir adım öne taşımış olmalı. Peki, üniversite eğitiminiz devam ederken yaz tatillerinde mi bu keşiflere çıktınız?
Evet, 18 yaşında ikinci sınıftayken önce Amerika’ya Universal Studios of Hollywood’a gittim. İlk işim karşılamaydı, açılış anonsları yapıyordum. Teknoloji ve sanatı entegre etmek gerektiğini ilk orada gördüm. Dünyanın her tarafından insan, yüzlerce dolar vererek senin işini görmeye geliyor. Sonraki seyahatlerimde, çalışmalarımda, stajlarımda, eğitimlerimde buna hep önem verdim. Sonra İngiltere, Avusturya, Avustralya, Singapur, Japonya, Tayland’da çok iyi şirketlerde staj yaptım, eğitim aldım, çalıştım. Mesela Tayland’da Wat Pho Tapınağı’nda bir süre Budistlerle yaşadım. Sonra bazı sağlık sorunları nedeniyle ve ailemi de çok özlediğim için Türkiye’ye döndüm.
Bu seyahatleri iyi ki yaptım diyor musunuz?
Evet, o zamanki kendime “Aferin, iyi yapmışsın!” diyorum. Şu an o enerjiyi, zamanı bulmamız mümkün değil. Öyle deneyimler, maceralar yaşayabilmeniz çok zor. 18’den 28 yaşıma kadar bu tutkumu gerçekleştirdim. Yaklaşık 35 ülke gezdim ve hepsinde çok farklı deneyimler elde ettim.
Türkiye’ye döndükten sonra oyun sektörüne girişiniz nasıl oldu?
Bildiğim tek şey; oyuna, teknoloji ve sanata tutkuluyum. Bunu nasıl gerçekleştireceğim? O zaman kardeşim de iletişim fakültesinde okuyordu, yönetmendi ve çok güzel bağımsız filmler çekiyordu. Ben de onun yapımcılığını üstleniyordum zaten. Eray’ın ve benim en büyük isteğimiz, film endüstrisine mobil oyun entegrasyonu yapmaktı. Eray, ilk projesi “Recontact: İstanbul” ile geldi. Daha önce yapılmış mı baktık, yapılmamıştı ve biz de “Bunu deneyelim” dedik.
“Recontact: New York için Oscarlı bir oyuncuyla görüşüyoruz”
Eray, bu işin tasarımcısı, senaristi ve yaratıcısı; Can Aksoy geliştiricisi ve ben de yapımcısıyım. Bu üç kişilik ekiple başladık. iOS’ta yayımlandıktan kısa süre sonra 153 ülkede en yenilikçi, en yaratıcı kategoride birinci sırada yer aldık. Sonra da Apple en iyi mobil oyun seçti bizi. Oyun, tüm dünyada 63 milyon kişiye ulaştı.
Ardından Fikret Kuşkan’ın başrolünde oynadığı ve Ahmet Ümit’in de senaryo danışmanlığını yaptığı devam oyunu “Recontact İstanbul II: Eyes of Sky” geldi. İlk kez bir mobil oyun böylesine ses getirdi değil mi?
Evet. Zaten ilk oyundan aldığımız enerji farklı bir şeyler yapabiliriz dedirtti. Biz oynanabilir sanat mottosuyla yola çıktık ve dedik ki “Bu iş madem bu kadar başarılı oldu, sinemayı mobil oyuna entegre edebiliriz.” Burada da çok büyük bir yeniliğimiz var: İlk defa bir sinema oyuncusu bir mobil oyunda başrolde oynadı. İçinde hem sinema sanatçıları hem de Instagram fenomeni ve Youtuber var. Üç kişi başladığımız macera, iki sene sonra 30 kişilik bir ekibe çıktı. Bu ekiple dünyanın ilk sinematografik mobil oyununu gerçekleştirdik. İlk ödülümüzü de İnovasyon Haftası’nda En İyi Anlatı dalında aldık. Daha birçok yarışmada adaylığımız var. Recontact maceramız; Recontact London, Tokyo, New York olarak devam edecek. “Recontact: New York” için Oscarlı bir oyuncuyla görüşmelerimiz sürüyor.
Oyun, gerçekten bir oyundan çok daha fazlası. Muazzam bir hikaye anlatıcılığı var. Artık buraya mı evrilecek oyunlar?
Bir oyun bilimi olan ludoloji, oyun oyun içindir der. Ama bir de bunun yanında narotoloji var ki oyun bir hikaye anlatmalı, der. Biz biraz daha narotolojistlerin yanındayız. Oyun sekizinci sanat. Eskiden sanatçıların ellerinde tuvalleri vardı, şimdi bilgisayarları var.
Bizim dijital ikizlerimize yani telefonlarımıza günde 1500-2000 oyun ve uygulama yükleniyor. Eğer biz farklı oyun, farklı uygulamalarla gelmezsek zaten yok olup gidiyoruz. O yüzden her zaman vizyoner işler yapmalıyız. Oyun sektörü dünyada 110 milyar dolarlık bir sektör. 30 milyar dolarlık film endüstrisini yıkmış, geçmiş durumda. Türkiye olarak biz şu anki iyi dönemimizde 750 milyon dolarlık bir değer yaratabiliyoruz ki bu değerin çoğunluğu tüketimden geliyor. Eğer oyunu bir kültür olarak görüyorsak biz Türkler yabancı kültürler tüketiyoruz, diyebiliriz. Yüzde 95’imiz yabancı oyunlar oynuyor, yüzde 5’imiz Türk oyunlarına sahip çıkıyor. Türk oyunlarına daha çok sahip çıkmalıyız. Hem oynamalıyız hem eleştiri, yorum yapmalıyız. Bu yorumlardan dikkate aldığımız çok değerli eleştiriler de oluyor. Oyunumuzu ona göre güncelleyebiliyoruz.
Women in Games’in de kurucususunuz. Bu fikir nereden çıktı? Bu dönemde, kadınlar oyun sektörünün neresinde?
“Recontact: İstanbul” ile sektöre giriş yaptığım ilk yıl Oyunder’e girdim. Yönetim kuruluna seçildim ama seçildiğimde gördüm ki çok az kadın bu sektörün farkında. Oyun oynamayı seviyorlar ama bu işi yapabileceklerini hiç düşünmüyorlar. Kadınların sadece oyuncu olarak değil üretici olarak rol almasını sağlayabilmek için üç yıl önce Oyunder bünyesinde Women in Games’i kurdum. 30’a yakın üniversiteyi gezdik, konferanslar düzenledik, etkinlikler yaptık.
“Kadınlar değer yaratan oyunlar yapıyorlar
İlk eğitiminizi geçtiğimiz aylarda düzenlediniz. Nasıl geçti? “Kadınlar artık oyun sektöründe de kendilerini gösterecekler” diyebilir miyiz?
Türkiye’nin dört bir yanından yüzlerce kadın başvuru yaptı. Biz 25 tanesini seçebildik. Kendini çok iyi ifade eden ve oyun endüstrisinde yer almak isteyen o kadar iyi başvurular geldi ki gözlerimiz dolu dolu seçebildik. Bu sektördeki büyük oyun şirketlerinde çalışan profesyoneller, burada yer almak isteyen kadınlarla tecrübelerini paylaştılar. Game design, game art, game development, melek yatırımcılık, devlet destekleri gibi konularda onlara 12 saatlik bir eğitim verdik. Ayrıca bir Wing Akademi kurduk; kızlarımıza altı ay boyunca düzenli, ücretsiz eğitimlerle onlar kendi oyunlarını geliştirene kadar destek vereceğiz. Hem girişimci olmak isteyenlere destek veriyoruz hem de oyun şirketlerinde çalışmak isteyenleri oyun şirketlerine yönlendiriyoruz.
Çok başarılı oyun geliştiricilerimiz de var, game design kısmında ve game art kısmında da harika 3D artistlerimiz, illüstrasyon yapan kızlarımız var. Mobil oyun dinamiklerine, tasarımlarına baktığınızda da yüzde 51 kadınlar daha çok oynuyorlar. Kadınlar bu sektöre girdiklerinde daha çok; problem çözücü, değer yaratan oyunlar yapıyorlar. Mesela kanser tedavisi gören hastaların daha keyifli zaman geçirmesine yönelik oyunlar yapmışlar.
Kadın varlığını hissettiriyor yani…
Evet. Erkekler daha ludolojist. Kadınlar ise daha çok narotolojist tarafı kullanıyorlar. Gelecekte bizim bu sektörde insan kaynağına, algıya, algının düzenlenmesine ve bu ortamın değerini bilecek, koruyacak, anaçlık yapacak insanlara ihtiyacımız var. Çünkü insanlar kendini geliştirdikten sonra hemen yurt dışına kaçmak istiyorlar. “Türkiye’de kalacağız ve biz bu sektörü duyuracağız.” diyen; biraz adanmışlıkla direnmeyi harmanlayıp bu sektörde değer yaratmak isteyen insanlara ulaşmamız, onları eğitmemiz lazım.