Nihan Bora

‘Meksika Rüyaları’ndaki sırlar


Bashir Borlakov’un yeni sergisi Meksika Rüyaları’nda, bir salıncak üzerine oturmuş tarihe damga vurmuş altı karakteri 21 Ocak’a kadar görebilirsiniz.
Pilot, güzel işlerin sergilendiği bir galeri. Şık merdivenlerinden inip galeriye indiğinizde dünya standartlarında bir galeride gezdiğinizi hissediyorsunuz. Şu sıralar Bashir Borlakov’un Meksika Rüyaları isimli sergiye de ev sahipliği yapıyor. Sergideki sekiz fotoğrafta çok başka bir hikaye anlatılıyor. Fotoğraflar o kadar gerçekçi ki, sergi gezerken film izlemiş hissine de kapılıyorsunuz. Sergiyi Borlakov’la konuştuk.

Hatırlama, unutma, kişisel ve toplumsal bellek temalarına alaycı ve sorgulayıcı bir tavır var işlerinizde. Çok çabuk unutuyoruz, hafızasız bir toplum muyuz?

Aslında “hafızasız” kelimesini kullanmak doğru gelmiyor. Her toplumun / topluluğun elbet bir hafızası var ama hafıza, içinde bulunduğumuz zamana, “şimdi”ye göre değişiyor, sürekli olarak tekrar yazılıyor, kurgulanıyor. Demek istediğim, hatırlama eylemi geçmişten daha çok bugün ile ilintili. Neyi nasıl hatırladığımız, neleri unuttuğumuz zaman içinde değişime uğruyor. Bu anlamda tarih yazımı da oldukça sübjektif bir alan. İçinde bulunduğunuz zamanın öncelikleri, algısı ve yaklaşım biçimine göre eğilip bükülebilecek birşeyden bahsediyoruz. Meksika Rüyaları da bu değişimi ele alıyor. David Siquieros çok önemli bir duvar ressamı iken bir anda bir katile dönüşebiliyor. Sylvia Agaloff’u herkes Troçki’nin asistanı olarak hatırlıyor, ama belki de başka bir tarih yazımıyla gizli aşığı olması da mümkündü.  

Bu seriyi nasıl ürettiniz?
Bu seri üzerine 2009’da çalışmaya başladım. Benim için 20. yüzyıl içerisinde inanılması güç hikayeler barındırmasının yanı sıra görsel açıdan da çok zengin bir dönem. Tabii çok geniş bir tarihsel dönemden bahsettiğimiz için ilgimi çeken hikayeler de bir o kadar fazlaydı. Bir noktaya odaklanmam gerekiyordu, ben de Meksika’da yoğunlaşan bu Shakespeare’yen hikaye üzerinde durmaya karar verdim. Frida-Diego-Troçki arasındaki hikayeyi ele almaya karar verdikten sonra yaratacağım fotoğrafların eskizlerini çizdim ve bir süre bu eskizler üzerinde çalıştım. Meksika Rüyaları serisinde, hikayedeki karakterlere benzeyen insanlar ile çalıştım ve bana model olacak bu insanları bulmak uzunca zaman aldı. Modelleri bulduktan sonra çekimleri yaptım ve fotoğrafların üzerinde çalışmaya / oynamaya başladım, onları eskizlere göre uyarladım, zaman zaman eklemeler ya da çıkarmalar yaptım.  

Bu altı karakterin yan yana salıncakta oturduğu görselde hepsi çıplak ayaklı, bunun sebebi nedir?
Bahsettiğin fotoğrafın ismi “Frida’nın Rüyası”. Meksika Rüyaları serisinin de başlangıç noktası. Hikayedeki tüm karakterlerin bir arada görüldüğü tek kare; diğer karakterlerin rüyalarının resmedildiği 7 karede artık bu 6 karakteri bir arada görmüyoruz, dağılmış durumdalar. Meksika Rüyaları serisindeki fotoğraflar karakterlerin rüyalarından yola çıkıyor. Aslında sadece “Frida’nın Rüyası”nda değil, serinin hiçbir fotoğrafında ayakkabı göremiyoruz, tüm karakterler çıplak ayaklı. Meksika Rüyaları serisinin, gerçeklikte anormal olarak görülen durumların kabul edilebilir, hatta akla yatkın hale geldiği hayal aleminde geçtiğini hatırlatan bir detay.

Bu yazının bir kısmı Touch İstanbul Ocak sayısında yayınlanmıştır.

Exit mobile version