Nihan Bora

Organizmalar toplum gibi birbirine ‘bağlı’ / Touch İstanbul Haziran


Tasarım ve Proje Ofisi Pakt, Edisyon’dan sonra ikinci projesi Per-so-na ile karşımızda. Projenin ilk konuğu Bora Başkan ile konuştuk.

Edisyon isimli proje için bir araya gelen Yetkin Başarır, Çağlar Kanzık ve Ali Kabaş, yeni projeleri Per-so-na ile farklı bir sergileme yöntemi üzerine kafa yoruyor. ‘Bağlı’ isimli sergisiyle projenin ilk konuğu Bora Başkan sorularımızı yanıtladı.

Bora Başkan’ı kendi dilinden tanıyabilir miyiz?
2004’te Marmara Güzel Sanatlar’dan mezun oldum. Sonra çeşitli reklam ajanslarında, sanat yönetmeni ve illüstratör olarak çalıştım. O zamanlar Bant dergisi yeni kurulmuştu. Orada çizim disiplini edinmeye başladım. 2008’de akademiye dönüp part time hocalık yapmaya başladım. 2010’da Bilgi Üniversitesi’nde master’a girdim, o sırada orada hocalık yapmaya başladım. Bu proje de o master’ın sergisi gibi.

Pakt’la nasıl bir araya geldiniz?
Çağlar’ı uzun zamandır tanıyorum. Master projesi dahilinde bir sergi açmak istiyordum. Onların da bu projeyi geliştirdiklerini öğrendim. “O zaman hadi burada yapalım” dedik. Bir yandan da çok daha ticari kaygıları olan, klasik galericilik anlayışına sahip bir yerle çalışmaktansa güvendiğim, yanında olmayı sevdiğim insanlarla bir şeyler yapmak istedim.

İşlerinden biraz bahseder misin?
Hiçbirinin aslında tam da illüstrasyon olduğunu düşünmüyorum. Belirli bir konuyu illüstrate etmek anlamında yapılan işler değil, illüstrasyon teknikten öte fikirle ilgili bir durum. Zaman içerisinde illüstratif görsellikten daha soyut bir görselliğe geçtim. Son üç senede aşama aşama oldu. Sipariş üzerine yapılmış şeyler değil, kendi söylemi ve görselliği net olan işler. Benim organizma adını verdiğim tüm bu büyük tekil yapıları oluşturan küçük küçük farklı organizmalar var.

Serginin ismi ‘Bağlı’. Peki serginin söylemi nedir?
Master esnasında, okumalar sayesinde söylemi geliştirdim. Temelde aslında iktidar ideasını insanların oluşturduğuyla ilgili bir durum. İnsanların yönetilme kaygıları, yönetilen durumuna kendilerini düşürmeleri, bu ideaları kendilerinin oluşturmaları ve yapılar içerisinde kendilerini hapsetmeleri. Bir yandan burada oluşlardan bahsediliyor. Aynı şekilde hem kendi kendimizi köle oluş içerisine sokuyoruz, aynı zamanda bir özgür oluş da mümkün aslında ama bir şekilde biz köle olmayı seçiyoruz. Organizma ismini verdiğim yapılar aslında toplumu oluşturan bireyler ve bir arada yaşamayı seçiyorlar. Aslında daha ayrık, daha desantralize bir yapıda olsa yönetilmek, o tek yapı iktidarı oluşturan yapıdan kurtulmayı seçebilirler ama bir şekilde o idealar onları hep bir arada tutuyor.


Toplumdaki gibi aradan sıyrılmak isteyenler yani organizmalar yok mu?
Ayrılanlar da kendi içerisinde cezalandırılıp çürümeye mahkum bırakılıyorlar.

Yani hayatta tutunamıyorlar…
Evet. Bir şekilde ölmeye mahkumlar.

Bir anlamda o toplumda yaşamaya zorunluluk var değil mi?
Evet. Aslında iktidarın bizi tanımlı kılması için dini, siyasi, etnik kimliklerimiz var. O kimliklerimizin hepsi aslında bizim kendimizi var ettiğimizi düşündüğümüz kimlikler. Aslında iktidarın bizi sınıflaması ve tanımlaması için birer araç bunların hepsi. Tanımladıkça da aslında alanı tanımlıyor. Hepimizi bir yerde tutmayı başarıyor, bir yerde tutmayı başardıkça da yönetmeyi başarıyor gibi.

Bu sonuçta senin kurduğun bir dünya…
Tabii. Spinoza’dan aldığım birtakım oluş kavramları var, Foucault’nun panopticon’u, Deleuze’dan birçok kavram var, ‘yersiz yurtsuzlaşma’ gibi kavramlar. Günün sonunda kendi içerisinde harmanlayıp ortaya bir görsellik çıkarmaya çalışıyorum temelde.

Eserlerinde bazı şekilleri bir şeylere benzetiyoruz ama aynı zamanda benzetemiyoruz da, bunun belli bir sebebi var mı?
Görünen ve görünmeyen, tanımlanan ve tanımlanamayan her şey aslında serginin konusu içine giriyor. Zaten burada bilincin bilişsel bir şekilde tanımlaması değil de, tam tersi biraz daha gözün bir şeyleri tanımlamak isteyip tanımlayamaması. Çünkü bir şeylerin yabancılaşmış olması. Şöyle bir şey var burada, bu işlerde baş ve son yok, hep bir oluş var. Başını ve sonunu bilmediğimiz, oluşlar var. Güvenli bir şey yok, sanki bir yandan da güvensiz hissediyor. Güvenli hissedince okumayı bitirecek, o yüzden süreç hiç bitmesin istiyorum.


23 Haziran’a kadar
PAKT / Galatasaray (Galeri Apel üstü)


Söyleşi
9 Haziran 2012 saat: 16.00 // 0212 2459980
Cezayir Restaurant / Galatasaray

Yazı Touch İstanbul Haziran sayısında yayınlanmıştır.
Exit mobile version