Nihan Bora

Sessizliğin içinden geçen anlar / Vogue Temmuz


Genç sanatçı Sophia Pompéry, önce sizi bir sessizliğin içine çekecek, sonra şaşırtacak. Şeylerin Sessiz Şekli, 26 Ağustos’a kadar Arter’de görülebilir.

“Sessizlik” biz şehir insanları için ne büyülü bir kelime esasında. Neredeyse böyle bir kelimenin varlığından hatta gerçekliğinden şüphe etmeye başlayacağım. Sessizliğe erişebilmek için uzun bir yol kat etmeye ya da onu yaratan bir kişiye ihtiyacınız var belki de. Sophia Pompéry’nin sessizliği yerleştirdiği video enstalasyonları, önce sessizliğe sonra sessizliğin içindeki aykırı durumlara çekiyor insanı.


Berlin doğumlu ve henüz 28 yaşında olan Pompéry, yaşının aksine işlerindeki yaşanmışlık, derinlik ve esprili üslupla kendini gösteriyor. Onun İstanbul’da ilk sergilenen işi Arter’in karma açılış sergisi Starter’da yer alan Lighting up, burning down‘dı. Bugünlerde yine aynı mekânda bu defa kişisel sergisi “Şeylerin Sessiz Şekli”ni gerçekleştiriyor. İşlerinde ağırlıklı olarak son yılların en popüler medya aracı olan video tekniğini kullanıyor Pompéry. Gündelik nesnelere ve fiziksel olaylara ilgisinden hareketle, duyu organlarımızın hassasiyetini sınayan pitoresk video işlerinin yanı sıra gündelik nesnelerin yapıtın malzemesine dönüştüğü çalışmalar gerçekleştiriyor. Bunun nedenini sorduğumda, fiziksel süreçleri gösterdiği için bu yolu tercih ettiğini söylüyor ve ekliyor: “Gerçeklikle ilgili konseptler bulma konusuna ilgiliyim ve videoda hiç sınır yok.”

Sanatçı, meramını video ile anlattığı için işlerin daha çarpıcı olduğunu söylemek mümkün. Kullanılan küçücük sesler var videoda, onlar da sessizliği destekleyen doğal sesler. Pompéry, ‘sessiz’ diye adlandırdığı işlerinde, görsel bir gelişime varmak adına bir farkındalık yakalamayı umuyor. Bu sessiz sakin ortamda, gürültü çıkarmanın mecrasına göre değiştiğini de şu sözlerle anlatıyor: “Günlük yaşamda karşılaştığımız reklam görüntülerini düşünün. Reklam her zaman mümkün olduğunca ‘gürültü’ çıkarmak ister. Görsel sanatçıların her gün yaşadığımız ve karşılaştığımız bu görsel yüklülüğe aynı noktadan bakabildiklerine emin değilim ve fikir birliğine varabiliyorlar mı bilemiyorum, ama belki de bu şiddetli gürültüye karşı bir cevap olabilir.”


Mısır’da Alexandria Çağdaş Sanat Merkezi’nde gittiği bir sergide, Arap müziğinin en eski enstrümanlarından biri olan kawala’nın eserlerden birinde kullanıldığını görmüş Pompéry. Daha sonra bunu kendi işlerinden birine dahil etmiş. Sabun köpüğünden balon şişirmek için kullandığı kawala, beraberinde çıkardığı sesle bir ritüele dönüşüyor. Balon büyüdükçe üzerindeki renkler gökkuşağına dönüşüyor, balon inceldikçe bir ayna görevi görüyor ve bazı görüntüler yansıyor üzerine. Balon şiştikçe ve fonda gelen tını sizi sardıkça hipnotize oluyorsunuz, müzik bittiğindeyse balon patlıyor ve gerçeğe hızlı bir dönüş yaşanıyor.

Serginin küratörü Ece Pazarbaşı, işlerin evrensel kurallara karşı gelen, fakat bize başka gerçekliklerin var olabileceğini uçarı bir biçimde biraz hile ve biraz da alay ile gösteren bir pozisyonda olduğunu söylüyor. Görüş ve mekanlar üzerinden bir araya gelen ikili, Berlin’de tanışmış ve İstanbul’da görüşmeye devam etmiş. Bir noktada çalışacaklarını hissettiğini söyleyen Pazarbaşı, sergideki işlerin izleyicinin algı ayarlarıyla oynayacağını belirtiyor.
Uzun zamandır İstanbul’a gelmenin hayalini kurduğunu söyleyen Pompéry, sergisiyle ilgili son olarak şunları söylüyor: “Bu çalışmayı tamamlayacak olan kesinlikle izleyici. Kendi özgün retrospeksiyonuyla, kendi tecrübeleri ve hatıralarını karşılaştırarak gerçekleştirecek bunu. Sanırım bu aşamada izleyici ve sanat çalışması arasındaki kişisel gelişim çalışmayı yaratma aşamasından daha da ilginç.”

Sessizliğe ihtiyacınız olduğu anda, zaman ve mekan algısıyla oynayan Sophia Pompéry’nin işlerini görmelisiniz, şehrin kaotik gürültüsüne sanatın ne kadar iyi geldiğini anlayacaksınız. 

Arter
26 Ağustos’a kadar
Salı – Perşembe
11:00 – 19:00

Bu yazı Vogue Türkiye Temmuz sayısında yayınlanmıştır.
Exit mobile version