Günler geçti, taslakta bekleyen kayıtlar bloga yazılmadı; kimisi güncelliğini yitirdi kimisini yazmak istemedim artık. Çokça !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’ni yazmaya niyetlendim ama kısmet olmadı. Bu yazıda benden güzel haberler ve Hayat Var, Uzak İhtimal filmlerine dair yorumlarım var. Yani biraz film biraz sohbet…
Görüşmediğimiz zamanlarda çeşitli çaplarda değişiklikler oldu. Yeni bir işe başladım. Aslında sürpriz ama buradan duyurmakta bir sakınca görmüyorum. Hürriyet Kampüs 1 Mart’ta Türkiye’deki üniversitelerde satılmaya başlanacak bir gençlik gazetesi. Haftanın beş günü kampüslerde olacak. Geçtiğimiz haftadan itibaren de çılgınca çalışmaya başladık. İlk röportajı Bahadır Boysal’la yaptım. Bir de her hafta bir üniversite seçip öğrencilerine çeşitli sorular soracağız. Yıldız Teknik Üniversitesi’ne fotoğrafçıyla kamp kurduk ve ne yaptık ettik 12 kişiye sorularımızı sorduk. Bizi kırmadıkları için de teşekkür ediyorum cevap verenlere. Lakin “Acelem var, derse yetişmem” gerekiyor diyen ve hatta kafasını bile çevirmeyen özellikle genç kızlara sitemliyim 🙂
Bir de sanırım yüksek lisansımı da tamamladım, sanırım diyorum çünkü henüz mezun olduğuma dair bir veri yok elimde ama tezimi teslim ettim, İnternet Gazeteciliği üzerine yazdığım o emeğin de geçeceğinden emin olduğum için mezun oldum sayıyorum kendimi. Yaşasın çalışmak diyorum!
İki güzel film: Uzak İhtimal ve Hayat Var
Uzak İhtimal ve Hayat Var filmlerini izledim buralarda yokken. İkisi de kendi kulvarlarında çok iyi. Hayat Var yoğun, ağır bir film. Biraz fazla uzun olduğu konusunda genel bir düşünce hakim olsa da, bana öyle gelmedi. Orhan Gencebay, Neşe Karaböcek gibi arabesk-fantazi şarkılar filme inanılmaz yakışmış. Konu kısaca, genç kızlıktan kadınlığa giden yolda yaşananlar Reha Erdem’in üslubuyla anlam kazanıyor. Bir de görüntüler ve pek tabii başroldeki Hayat (Elit İşçan) enfes!
Uzak İhtimal’e gelince bir ilk film. Yönetmenliğini Mahmut Fazıl Coşkun’un üstlendiği filmde, Hıristiyan çekingen bir kız olan Clara’yla (Görkem Yeltan), Müslüman çekingen Musa’nın (Nadir Sarıbacak) ilişkisi anlatılıyor. İlişki dediysem bildiğiniz ilişkilerden değil, iki çekingenin ilişkisi nasıl artık onu da izleyin ve görün. Çok nahif ve bir ilk film için gerçekten çok başarılı, aldığı ödüllerden de belli oluyor zaten. (Rotterdam-En iyi film, İstanbul Film Festivali-En iyi senaryo/En iyi yönetmen/En iyi erkek oyuncu, Adana Altın Koza-En iyi yönetmen/En iyi kadın oyuncu/En iyi erkek oyuncu, Tofifest Film Festivali-En iyi erkek oyuncu, Jüri özel ödülü)
Bir de bu akşamın ve önümüzdeki günlerin flaş haberini vermem gerekiyor tabii. Semih Kaplanoğlu’nun Yumurta-Süt-Bal üçlemesinin üçüncü filmi olan Bal, 60. Berlin Film Festivali Berlinale’de “Altın Ayı” ödülünü kazandı. İzleyenlerin ‘harikulade’ olarak nitelendirdikleri filmi heyecanla bekliyorum..