Nihan Bora

Su gibi akan bir film: A Single Man

A Single Man / Tek Başına Bir Adam, yılın en iyi filmlerinden biri. Başarılı moda tasarımcısı Tom Ford’un ilk yönetmenlik deneyimini böyle iddialı bir filmle yaşamış olması, kariyeri açısından iyi bir başlangıç olarak kabul edilmeli.

“Son sekiz aydır sabahları kalkmak acı veriyor. Hâlâ hayatta olmanın soğuk farkındalığı çöküyor. Hiçbir zaman sabahları kalkmaktan hoşlanmadım. Jim gibi yüzümde gülümsemeyle yataktan dışarı zıplamadım. Bazen sabahları çok mutlu olduğunda onu yumruklamak isterdim. Ona sadece aptalların güne gülümseyerek başladığını, aptalların basit gerçeklerden kaçabildiğini söylerdim. Ama şimdi sadece şimdi değil. Dünden bir gün geç, geçen yıldan bir yıl geç ve önünde sonunda beklenen gün gelecek.”

A Single Man / Tek Başına Bir Adam, bu cümlelerle başlıyor. Yılın en iyi filmlerinden demek yerinde olur. Moda tasarımcısı Tom Ford’un ilk yönetmenlik deneyimini böyle iddialı bir filmle yaşamış olması kariyeri açısından iyi bir başlangıç olarak kabul edilmeli. Filmin konuşulmaya başladığı ilk günlerde bir gay ilişkinin anlatıldığı ve özellikle bu yüzden merakla beklenildiği biliyordum. Fakat filmin giriş sahnesinden itibaren başlayan müzik ve görüntü filmde sadece bir ‘gay’ ilişkinin anlatılmadığının en büyük kanıtıydı.

Filmin başrolü Colin Firth -aynı zamanda bu rolüyle En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar adaylığı bulunuyor-, büründüğü rolün hakkını sonuna kadar veriyor. Adeta o anı yaşayarak oynadığını hissettiriyor Firth. Eşcinsel bir İngiliz profesör olan George yaklaşık 16 yıl birlikte olduğu sevgilisi Jim’i (Matthew Goode) bir trafik kazasında kaybettikten sonra bunalıma giriyor. Sabahları uyanmak dayanılmaz oluyor onun için. Yataktan kalkıyor, her gün özenle -mecburiyetten- tertemiz, şık takımlarını giyiyor, ki burada fazlaca Tom Ford etkisi görüyoruz ve her gün tüm bu bakımlı görünümüne rağmen okula ruhunda kanayan yarayla gidip geliyor. Sekiz ay kadar böyle yaşadıktan sonra acıya daha fazla dayanamayacağını anlayarak intihar etmeye karar veriyor. Karar vermesine veriyor ama defalarca intihar denemeleri yapıyor. Filmin eğlenceli sahnelerinden biri de buralar aslında. Uyku tulumunun içine giriyor olmuyor, sırtına yastık koyarak yatakta oturmaya çalışıp ağzına silahı dayıyor, yastık kayıyor filan sürekli. Ne yapıyor ediyor bir türlü intihar edemiyor.

Aynı akşam yakın arkadaşı Charley (Julianne Moore) de onu bekliyordur. George ona gittiğinde güzelliğiyle göz alan Charley, sürekli George’a kur yapsa da o gece sadece bol bol içerek ve dans ederek geçer gider. George evdeyken her şeyin sevgilisini hatırlattığını fark ettiğinde her flashback’ten dönüşte gözleri doluyordur. Telefon nadir de olsa çaldığında, aylar önce kötü haberi aldığı an gelir aklına ve o ana geri döner. Ya da aynı koltuğa sığışıp kitap okudukları an…

George bir gün işlediği dersi her zamankinden farklı işler. Daha interaktif ve ilgi çeken bu dersten sonra, öğrencilerden biri olan Kenny (Nicholas Hoult) ders çıkışı George’u yakalar ve onunla konuşmak istediğini söyler. Kenny’nin yaklaşımından farklı şeyler sezinleyen George onunla hoca-öğrenci ilişkisi sürdürmeyi ister fakat biraz sıra dışı bir ilişki olur bu. Birlikte içerler, gece yarısı çırılçıplak denize bile girerler, sonrasındaysa George’a gidip içmeye devam ederler. Kenny salonda uyur, George’sa yatak odasında.

George’un siyah kocaman gözlükleri onu sıradan ama öte yandan da çekici kılıyor. Çok sessiz görünen bir yapısı olmasına rağmen, bakışlarıyla o kadar çok şey anlatıyor ki aslında. Müziklerin de en az film kadar etkileyici olduğunu es geçmemek gerekiyor. Shigeru Umebayashi’nin film için yaptığı müzikler kesinlikle arşivlik.

Colin Firth filmdeki övgü alan performansıyla Venedik Film Festivali ve BAFTA ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödüllerini aldı. Her ilk yönetmenliğini yapana kısmet olmaz bu kadar takdir kazanmak, Tom Ford ilk filminden çıtayı yüksek tuttu ve bundan sonra kendisinden çok daha iyisini beklemek en doğal hakkımız. Tasarım duygusunu filme öyle bir aktarmış ki, estetiğin beyaz perdede ne anlama geldiğini su gibi akan filmden anlayacaksınız.

Sahici, etkileyici, ruha dokunan bir film izlemek istiyorsanız A Single Man‘i mutlaka izlemelisiniz.

Exit mobile version