Nihan Bora

Tahta sandalye, çekirdek ve gazoz

Bir zamanların tek eğlencesi yazlık sinemalar geri dönüyor. “Küçük Hanımefendi”, “Yeşil Köşkün Lambası”, “Kezban”, “Samanyolu”, “Şoför Nebahat”, “Kara Murat” ya da “Avare”, “Kara Şövalye”, “Çiçekçi Kız”…

Bu isimleri duyunca sizin de kulaklarınız çekirdek çitlemesi, gazoz köpürmesi ve eski filmlerin sesleriyle dolmadı mı? Hani bütün genç kızların Belgin Doruk, delikanlıların da Ayhan Işık olduğu dönemlerdi. Perde önüne dizilmiş tahta sandalyeler ne kadar rahatsızsa film o kadar tatlı gelirdi. Haftada üç, dört kez değişen filmler birkaç gün öncesinden ufak çocukların çığlıklarıyla sokaklarda yankılanırdı.

70’li, 80’li yılların belki de tek eğlencesiydi yazlık sinemalar. Beyoğlu Sineması’ndan emekli 35 yıllık makinist Fatih Emir, o yıllarda yazlık sinemaların insanların buluşma yeri olduğunu söylüyor. Son 10 yıldır yazları Büyükada Lale Sineması’nda makinistlik yapmaya devam eden Emir, “Eskiden izleyiciler erkenden gelir, hiçbir Türk filmini kaçırmazdı. Şimdi kimse yerli filmlere ilgi göstermiyor” diye hayıflanıyor.

Yazlık sinemalar tekrar canlanıyor

80’lerden sonra evin en güzel köşesinde yer bulan televizyon, yazlık sinemalardaki tahta sandalyeleri yalnızlığa mahkûm etmeye başlamıştı. Değişik filmler, programlar karşımızdaydı. Yazlık sinemalar televizyonun bu etkisine karşı direndi direnmesine ama uzun sürmedi. İnsanlar “rahat” koltuklarında film izlemeyi tercih edince yazlık sinemalar da birer birer perde kapatmaya başladı. Ama teknolojiye ve televizyona inat kimi hâlâ ayakta. Daha ne kadar direnecekleriyse belirsiz.

Ama bu eski ve tatlı geleneği yaşatmak için savaşanlar da var. T.i Film Gösterim’in kurucusu ve yöneticisi Tayfun Sümer, yazlık sinemaları tekrar canlandırmak amacıyla son beş yıldır açıkhava sinema gösterimleri düzenliyor. Küçüklüğünde kendi de yazlık sinema müdavimi olan Sümer, açıkhava sineması talepleri üzerine araştırma yapmaya başladıklarını söylüyor. “Çocukluğumuzda duvarından atladığımız bahçe sinemaları çıkış noktamız. Betondan uzak açık hava sinema keyfi, günümüzde nasıl yaşatılır bunun araştırmasını yapıyoruz.” Araştırmalarının sonucunu projeye dökmeye kararlı olan Sümer 2010 yazında “Açıkhava Sineması” zinciriyle Türkiye’ye yayılmayı planlıyor. Şimdiye kadar Türkiye’nin çeşitli yerlerinde açıkhava sinema etkinliği gerçekleştiren Sümer, özellikle mahalle aralarında yaptıkları gösterimler sayesinde mahalle halkının sinemaya yakınlaştığını söylüyor.

Bu savaşı yürüten başkaları da var. Örneğin İzmir’in Çeşme ilçesinde 40 yıldır yazları şenlendiren “Site Sineması”. Sinema, İzmir’de her akşam saat 22.00’de izleyicilerini bekliyor. Ayrıca İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin her yaz mahallelerde kurduğu açıkhava sinemaları bu yıl 15 Eylül’e kadar devam edecek. İzmirli olanların hemen hatırlayacağı bir diğer yazlık sinema “Bornova Hayat Sineması” ise geçen yıl perdelerini tamamen kapattı. Ankara Eryaman’daki “Yunus Sineması” gibi normalde kapalı salon olan sinemaların bir kısmı yazlık uygulamalar başlattı bu yıl. İstanbul’daysa sayılamayacak kadar çok yazlık sinemanın yerinde yeller esiyor. Bununla birlikte çoğu özel kulüp havuz başlarını akşamları küçük birer açıkhava sineması haline getiriyor. Kadıköy’deki Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’yse her ay farklı bir konseptle ücretsiz film gösterimleri düzenliyor. Bunların yanısıra Türkiye’nin çeşitli yerlerinde belediyeler sinema etkinlikleri düzenliyor; örneğin haftanın üç günü “Parklarda Sinema Günleri”ni başlatan Diyarbakır’daki Kayapınar Belediyesi gibi.

Belgin Doruk’un kendine has konuşmasıyla, görüntünün hafiften dans ettiği o eski Türk filmleri yok artık beyazperdelerde belki. Ama yazın en büyük keyfi ayakta kalma savaşını kazanıyor gibi.

Bu haber 26 Temmuz 2009 tarihinde Newsweek Türkiye dergisinde yayımlanmıştır.

Exit mobile version