Nihan Bora

Çağla Gül: “Kanyon’daki devinimi çok seviyorum”

Ekip arkadaşları onu; ilham veren, enerjik ve sonuç odaklı olarak tanımlıyor. Bence bu tanımlamalara ek olarak o, işini hevesle yapan ve yaşamayı seven bir kadın. Kanyon’un Pazarlama ve Satış Direktörü Çağla Gül ile havadar bir günde buluştuk. Yılın 365 günü ziyaretçilerini nefis etkinliklerle ağırlayan Kanyon, bir alışveriş merkezinden çok daha fazlasını, bize özenle sunuyor. 11 yıllık Kanyon hikayesini Çağla Gül’den dinliyoruz.

Fotoğraflar: Begüm ÖZPINAR

Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nde okumuşsunuz. Kız lisesinde okumak nasıl bir deneyimdi sizin için?
Kız lisesinde okuyan, kız lisesi deneyiminin özel bir şey olduğunu sonra öğreniyor. Yaşarken bunu bilmiyorsunuz, çünkü siz o şekilde yaşamaya alışmışsınız. Üsküdar Amerikan’daki deneyimimi şöyle anlatabilirim; kızların ya da kadınların her şeyi yapabildiği bir ortamda yaşıyorsunuz. Bu öğretiyle büyüyorsunuz. Kadınlar her şeyi yapabilir; spor yapar, bayrağı taşır, okulun başkanı, sınıfın başkanı bir kadındır, eğer erkek yoksa erkek rolünü de bir kadın oynar. O öğretiyle büyüdüm ve o devam da etti. Herhangi bir erkek benim önüme geçebilir mi, sınıf başkanı olur mu gibi şeyler bizde hiç yoktu. O yüzden iş hayatına girdiğimde de, ‘bir erkek benim önüme geçer mi’ kaygım olmadı. Çalışan kazanır, istediğini başarır; kadın veya erkek olmanın hiçbir önemi yoktur, algısı vardı.

O zamanlar ‘Bunu yapmak istiyorum’ dediğiniz bir hayaliniz var mıydı?
Çok enteresan; ben daha ilkokul son sınıftayken, birini kendime örnek almıştım. ‘Üsküdar Amerikan’a ve sonra da Boğaziçi İşletme’ye gideceğim’ dediğim bir hayalim vardı. O zamanlar Caddebostan’da bir deniz kulübü vardı. O kulüpteki bir abla modeli, benim hoşuma gidiyordu. Çok sosyaldi, etrafındaki herkes onunla olmaktan hoşnuttu; çok gülen, sesli birisiydi, herhalde etkilenmişim ondan. İşletme bölümü ne yapar, hiç fikrim yoktu o zaman. Fakat yıllar sonra dediklerim gerçek oldu. Üniversitedeyken, insanlarla ilişkide olabileceğim bir şey istiyordum. Sayılar, matematik, realite de olsun ama insan da olsun diyordum. O yüzden işletme hayalim vardı, o da şükür ki gerçek oldu.

Çok farklı sektörlerde bulundunuz. İş hayatına nasıl atıldınız ve nasıl bir yolculuk sizi Kanyon’a getirdi?
İlk çalıştığım yer en farklısıydı. Üniversitede İşletme bölümünde muhasebe ve audit profesörü Arman Manukyan’ın asistanlığını yaptım ve ilk işim de audit’le oldu. Ernst & Young’ta başladım. Okulun devamı gibiydi; İktisat ve İşletme’den 10 kişi oradaydı. Audit firmaları farklı bir ortamdır, keyiflidir. Ama yaptığımız iş hep eskiye dönük, bir sene sonra gittim dedim ki, “Ben bu geriye dönük işlerle uğraşamayacağım. Ben yarınla ilgileniyorum”. Oradan da Eczacıbaşı İpek Kağıt’ta Asistan Ürün Yardımcısı olarak işe başladım.

Kariyerinizin başında Eczacıbaşı’yla yolunuz kesişmiş yani…
Evet, Eczacıbaşı hikayem çok eski başlıyor. İpek Kağıt’tan sonra PepsiCo’ya geçtim, o zaman Fritolay değildi. Sonra Danon’da Ürün Müdürlüğü yaptım. Oradan sonra da bankacılık tecrübem var ama bankacılık denemez, yine pazarlama tecrübesi. O dönem FMCG kökenliler pazarlamayı daha iyi bildiği için onları alıyorlardı. Pamukbank’ta özel bankacılık kuruluyordu, oraya geçtim. Oradan da 3M’e geçtim, beş yıl Satış ve Pazarlama Müdürlüğü yaptıktan sonra da Kanyon’a geldim. 2009’dan beri buradayım. En uzun çalıştığım yer burası.

“İnsanlar burada kendini rahat hissediyor”

Kanyon’u birçok insan AVM değil, bir yaşam alanı olarak görüyor. Bu algıyı nasıl yarattınız?
Öncelikle Kanyon’un bulunduğu Büyükdere lokasyonunun bir avantajı var. Bir de Kanyon’un mimari özelliği önemli. Türkiye’nin ilk açık alışveriş merkezi. O bahsettiğiniz algı, üzerine çalışılmış bir şey. Bizim hiçbir basın bültenimizde, hiçbir reklamımızda ‘Kanyon AVM’ diye bir şey geçmez. Çünkü gerçekten burayı bir semt olarak konumluyoruz. Bir semtte neler olur? İnsanlar, mağazalar, restoran, kafeler, sabah kahvaltıya öğlen yemeğe gelenler… Çünkü nasıl Nişantaşı’nda buluşalım denir, Kanyon’da buluşalım hissini yaratmaya çalıştık hep. Kanyon; öğrenciler, çocuklu aileler ve gençler için okuldan sonra Cuma akşamları buluşma yeri oldu. Hem veliler de buranın daha güvenlikli bir yer olmasından dolayı çok memnundu. Buluşma noktası olma hissi, hep bir sürprizle karşılaşılması ve bu sürprizlerin de sokak kültürüne uygun şeyler olmasını önemsiyoruz. Bugün baktığınızda sokakta kestaneci var. Cumaları gelseniz Cuma sahnesine rastlayabilirsiniz. Organik pazarımız yedi yıldır var. İçeride bir müzik çalıyor, o müzik de salon müziği tadında çalmıyor, kendi müziğimizi yaptığımız radyomuz var. İnsanların da kendini rahat hissettikleri bir ortam burası. Kanyon’da bu sene 11. yıl, bu önemli bir başarı.

“Kültür, Kanyon’un DNA’sında var”

Sanat, Kanyon için çok önemli. Diğer AVM’ler gibi sadece sinema değil; konserlere ev sahipliği yapıyorsunuz, DOT gibi önemli bir tiyatro var. Kültür-sanat sizin için neden bu kadar önemli?
Kanyon’un ortaklarına baktığınızda bir tanesi Eczacıbaşı. İKSV’si, İstanbul Modern’i, festivalleriyle zaten kültürle ve sanatla anılan bir kurum. Diğer ortağımız İş Sanat. Kültür, ortaklarından dolayı Kanyon’un DNA’sında var. Onlarla çok büyük işbirlikleri yapıyoruz. Cuma sahnesini zaten İKSV ile götürüyoruz, yıllarca Pazar günleri caz konserleri yaptık, İstanbul Modern’le etkinlikler yapıyoruz. O yüzden kültür zaten çok da içimizde ve bize de çok yakışan bir şey. Yaşamın içinde özellikle sanatla ilgili bir şey olmazsa çok yavan kalır. Biz de hayatın içinden bir yaşam merkezi olduğumuz için, hep iyilikle ilgili şeyler hedefliyoruz burada. İnsanlar kendini iyi hissetsin, insanlar iyi yemek yesin, iyi bir aktivite görsün, iyi bir oyun izlesin. DOT’un misafirleri, izleyiciler çok memnun.

Zaten birçok oyunları da kapalı gişe oynuyor…
Evet. Yeni oyunlarını da özellikle öneriyorum, Şafakta Buluş Benimle müthiş bir oyun.

“Hepimiz için şartlar eşit ve böyle olmalı”

Buradan bakınca işinizi keyifle yaptığınız belli. Peki işinizin en zevkli yanı nedir?
Burada birtakım planlamaları yaparken, diğer şirketlerden farklı olarak, kendi kişisel zevklerim ya da kendi beğenilerimi de kullanma lüksüm var. Bu mesela çok sevdiğim bir şey. Biz burayı büyük bir mekan küratörlüğü yapıyoruz diye anlatıyoruz. Neden? Çünkü çıktığınız zaman her köşesinde bir şey oluyor. Benim için buranın en büyülü şeyini şöyle anlatayım; diyelim büyük bir konser olacak, binlerce kişi geliyor, o konser bitiyor, insanlar dağılıyor, gerçekten bir tiyatro sahnesi gibi geliyor. Sonra o sökülüyor, ertesi sabah geliyorsunuz ortada hiçbir şey yok. Ben bu devinimi çok seviyorum, zaten karakterim de öyle. Bir şey var, sonra bir şey yok, sonra yeni bir şey var.

Kadın yönetici olmanın sizin iş hayatınızda nasıl bir yeri oldu? İlginç deneyimleriniz var mı?
Zaten Eczacıbaşı’nda kadınlıkla ilgili bir pozitif ayrımcılık var, bizim kültürümüzde var. Kadın olarak yaşadığım kötü bir tecrübem ya da kadın olmanın bana verdiği bir bariyerle yaşamadım. Belki de birtakım şeyleri ben önümde hep kadın olmaktan dolayı bariyer olarak görmedim. O yüzden negatif bir tecrübem yok. Enteresan anılarım var. Ernst &Young’dayken yılbaşında biliyorsunuz sayıma gidilir, orada böyle bir şey oldu. Ben “Nasıl yani, kızlarla mı?” dedim; “Evet, hepiniz eşit değil misiniz?” dediler… Çubuk Ovası’nda 1 Ocak sabahı, -20 derecede tavuk yemi saymaya gittiğimi hatırlıyorum. Niye bunu ben yapıyorum, bir erkek gitseydi demiştim ama yine de ben gitmiştim. Ondan sonrada öğrendim ki, öyle bir ayrım yok öyle bir ayrımı talep etmenin de hiçbir mantığı yok. Hepimiz için şartlar eşit ve böyle olmalı.

“Hayatta en sevmediğim şey, ‘hayır’ cevabıdır ve ‘hayır’a inanmam”

Nasıl bir yöneticisiniz?
Ben bir kere pozitif bir insanım, herhalde pozitif de bir yöneticiyim. Hayatta en sevmediğim şey, ‘hayır’ cevabıdır ve ‘hayır’a inanmam. Sabah ekip arkadaşlarıma sordum; “Ben nasıl bir yöneticiyim” diye. İlham veren dediler, bir tanesi enerjik dedi, diğeri de sonuç odaklı dedi. Ben adaletli bir yöneticiyim. Tüm çalıştığım arkadaşlara kendi alanlarında özgürlük bırakmak istiyorum. Şöyle bir şey var, insanlar bazen hatalarından öğrenmeli. O hatayı yapma alanını da bırakıyorum. Çok kritik bir hata ya da riski olmayacak bir hataysa, onu da yaşayıp görmesi lazım. Benim de gördüğüm gibi. O yüzden benim amacım, kendilerini en iyi şekilde ifade edebilecekleri bir ortam yaratmak. Ama iş odaklı olduğum, biraz fazla sabırsız olduğum da doğrudur.

Kanyon ilk açıldığında erkek ziyaretçiler kadınlara oranla daha fazlaymış. Bu hala böyle mi? Geçen yılın rakamlarını bizimle paylaşır mısınız?
Son 4-5 yıldır yüzde 51 erkek, yüzde 49 kadınız. İlk zamanlardaki gibi yüzde 70’ler rakamında değiliz. Genç bir alışveriş merkeziyiz. En ağırlıklı yaş ortalamamız 25-35 yaş. Bekarlarımız yüksek. Çocuklu aileler de bir grubumuz, tek çocuklular da. Küçük çekirdek aile, çalışan kesime hitap eden bir alışveriş merkeziyiz.

Son yıllarda AVM’lere olan ilgide azalmalar var, mağazalar kapanıyor. Kanyon’da durum nedir?
Maşallah diyeyim, hiçbir sıkıntımız yok. Bu sene de yüzde beş büyümeyle bitireceğiz. Kanyon’a yılda 14 milyon kişi geliyor. Günlük 38-40 bin ortalamamız var. Bizde de bazı markaların çıkışları oldu ama onlar Türkiye’den çıktı, mesela Douglas. Şu an bakacak olursak burada yüzde 99 doluluktayız. Hiçbir boş mağazamız yok, o yüzden perakende sektörü için şanslı noktalardan bir tanesiyiz.

Bu söyleşi BW Türkiye dergisi Ocak-Şubat 2018 tarihli sayısında yayımlanmıştır.

Exit mobile version