Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda yapılan seçim sonrasında Genel Sanat Yönetmenliği’ne seçilen 32 yaşındaki oyuncu Alican Yücesoy… 14 yıldır BBT’de oyunculuk yapan Yücesoy’la belediye tiyatrosu imajından nasıl uzak durduklarını konuştuk.
Oyuncu ve müzisyenlerin işten çıkarıldığı sıkıntılı bir yıl geçirdi BBT. Genel sanat yönetmeni olarak seçildiğinde ilk neler yaptın?
Başlar başlamaz repertuvarla ilgilendik. Bizim için en önemlisi repertuvardı. Kimseye tepeden bakmayan ama hiç kimsenin de altında kalmayan bir repertuvar için çalıştık. ‘Göz hizasında’ repertuvar diyoruz biz buna. Aslında bir buçuk senedir küçük bir ekiple çalışıyorduk. Daha sonra tiyatronun repertuvar politikasını belirlemek zaman aldı, hâlâ da alıyor. Haftada en az bir kez bu konuyla ilgili tüm gün toplantı yapıyoruz.
Nasıl bir repertuvar politikasından bahsediyorsun peki?
Repertuvar politikası Türkiye’de çok sadık kalınan bir şey değil. Kalıcı olmasını istiyoruz ama bir yandan da yancıları olsun istiyoruz. Çünkü bir kuzey ülkesinde yaşamıyoruz. Gündem sürekli aleyhimize değişiyor. Tiyatronun da gündemi kendince eleştirebilmesi gerekiyor.
Evet. Şu anda genel sanat yönetmeni benim ama tüm çalışanlar yönetim biriminde aktifler. Jenga oyunu var ya, aynı o hesap. Burayı yöneten insanlardan biri çekilse, benim hiçbir önemim kalmaz. O yüzden ancak beraber hareket edersek burada bir şey yapabileceğimizi biliyoruz ve ona göre davranıyoruz.
“Yanlışlar Komedyası, yalın bir oyun oldu”
Sezona Shakespeare’in ‘Yanlışlıklar Komedyası’nın Tim Supple’ın yönettiği başarılı bir yorumu ile başladınız. Gerçekten hiç belediye tiyatrosu gibi durmuyorsunuz…
Çok sağlam ödeneği olan bir özel tiyatro gibi takılıyoruz. Olağanüstü ödeneklerimiz yok, sadece iyi ilişkilerimiz var. Çok insan biriktirmişiz, onu görüyorum. Tim’in gelişi de böyle, burada yapılan iş de… “Alın size tiyatro,” der gibi durmaktan çok çekinmiştik ama bundan uzak durabildiğimizi düşünüyorum. Yalın bir oyun oldu.
Nasıl bir tiyatro tasarladınız peki?
Şimdi yeni bir kapı açıyoruz. Tiyatro eğlence alanı değildir, tiyatro bir yorum sanatıdır. Bunun tek şefi de seyircidir. Hiçbir şey bilmene gerek yok. Kitap okumayan biri de olabilirsin, profesör de, hiç önemli değil. Her ikisinin de sahnedeki performansın bir yorum olduğunu görebilmesi lazım. Şimdi buraya evrileceğiz biz de. Böylece tiyatronun yanlış algısının önüne geçmek istiyoruz. Fularlı, pipolu insanlar geliyor benim aklıma, bunu yıkmak istiyoruz. Seyirci “Ben oyunu anlamadım,” diyorsa, problemi dönüp kendimizde aramalıyız. Tiyatro evrensel bir şey. Yaptığımız oyunu, Uganda’daki seyirci de Londra’daki de anlayabilmeli.
“Çok meraklıydım ve bu hep işime yaradı”
Bundan sonra 100. yaşı sebebiyle Melih Cevdet Anday’la devam edeceğiz. Bir tane de 4X100 isimli özel etkinlik planladık. Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, Haldun Taner ve Aziz Nesin’in 100. yaşları olduğu için yapıyoruz. Turgay Kantürk, Orhan Kemal Aydın, Edip Saner ve Aytekin Özen yönetecek. Bunları oyunlu okuma olarak yapacağız. Yani oyuncular sahnede bunu oynayarak okuyacaklar. Kasım ayının her perşembesi olacak. Sonra Almanya’da yaşayan Wolfram Lotz’un yazdığı ‘Gülünç Karanlık’ isimli oyunu sahneleyeceğiz. Emrah Eren de, İnci Aral’ın ‘Kıran Resimleri’ni uyarlayacak sahneye. Ayrıca Ahmet Sami Özbudak, Bakırköy’e özel bir proje yapacak.
2001’de üniversiteye başladığında BBT’ye de ilk adımını atmıştın. Şimdi de yıllarını geçirdiğin tiyatronun genel sanat yönetmenisin. Nasıl bir duygu?
Tam bir başarı öyküsü. 2001’de bir müzikal yapılacaktı, o zaman başladım. Aynı sene okul da başladı. Aslında aktif olarak burada figürasyon yapıyordum. Figürasyon yaparken aynı oyunu yüzlerce defa izleme fırsatım oldu. Meral Çetinkaya’yı, Zekai Müftüoğlu’nu, Sönmez Atasoy’u 100 oyunda aynı noktadan izledim. Sahne üstünde onlarla oynama fırsatım oldu. Mutfaktan geliyor olmanın çok şey kattığını düşünüyorum. Çok meraklıydım ve bu hep işime yaradı.
“Bir Garip Orhan Veli oyunu beni çok etkiledi”
Hiç deneyimim yoktu. “Ne iyi taklit yapıyor bu çocuk, tiyatrocu olsun,” gibi diyalogların içinde de bulmadım hiç kendimi.
Neden Bursa’dan kalkıp tiyatro okumak için İstanbul’a geldin?
Direkt tiyatroyu isteyerek geldim. Toplasan iki oyun izlemiştim ve son izlediğim oyun beni çok etkilemişti. O oyunla uzunca bir süre yaşadım. ‘Bir Garip Orhan Veli’ oyunu, Celal Kadri Kınoğlu oynuyordu. “Her anı ne kadar güzel,” demiştim. Muhtemelen, hayatta olan şeyler de beni o tarafa itti. Dikkati çabuk dağılan, sıkılan, hiperaktif bir öğrenciydim. Ne zaman ki üniversiteye girdim, rahat ettim. Çünkü yaptığım her manyaklığı kabul ettiler, alkışladılar.
“Tiyatronun en büyük problemi tiyatroculardır”
Türkiye’de tiyatro dendiğinde artık oyunlardan çok kapanan tiyatrolar, görevden alınan oyuncular ya da sansürlenen oyunlar konuşuluyor. Tiyatronun hiç konuşulmamasındansa böyle gündeme gelmesi seyirciyi tiyatroya yöneltir mi sence?
Tabii ki bunun konuşulması, insanların bu meslekte yapılan haksızlığa karşı bir şekilde ses çıkarması önemli. Ama durumun bu noktaya gelmesi hiç hoş değil sonuç olarak. Hep sistemde, yöneticilerde ararız ya suçu, aslında suçlu onlar değil biziz. Tiyatronun en büyük problemi tiyatroculardır.
Biz üçüncü dünya ülkesiyiz ama tiyatroyu iyi yapan dört tane üçüncü dünya ülkesi sayarım size. Çünkü sorun biziz; pısırıklığımız, gerçek anlamda ses çıkarmamamız, bir şeyleri araştırmamamız, cehaletimiz, çokbilmişliğimiz, ukalalığımız, kibrimiz… Bunlardan kurtulduğu, kendisi olduğu zaman belki de tiyatro yapmayacak insanlar var.
Bakırköy Belediye Tiyatroları
Biletler: 10 TL, indirimli 8 TL; program detayları ve biletler için bkz: www.bbt.bel.tr
Bu söyleşi Kasım 2015’te TimeOut İstanbul dergisinde yayımlanmıştır.