Nihan Bora

Tehlikeli Oyunlar / Telgraf Sanat Ocak

Fotoğraf: Pınar Laudridsen
Bloga özel giriş: Tehlikeli Oyunlar’ı izleyen birçok kişi, onun mertebesine hiçbir oyunun -en azından uzun süre- erişemeyeceğini düşünür. Bir oyuncu, bir salıncak, çok güçlü bir oyunculuk ve tabii Oğuz Atay’ın iyi ki yazdığı Tehlikeli Oyunlar kitabı. Bir kez izleyince bir kez daha, bir kez daha izlemek isteyeceksiniz. Aşağıda okuyacağınız yazı aslında leziz bir söyleşiydi ama düz yazıya çevrilmesi gerekti. Bir gün söyleşiyi de koyarım belki buraya. Bu arada yukarıdaki muhteşem fotoğrafı çeken Pınar Laudridsen’e de çok teşekkürler.

Seyyar Sahne’nin Oğuz Atay’ın romanından uyarladığı “Tehlikeli Oyunlar” oyunu, romandaki karakterleri canlandıran Erdem Şenocak’ın etkileyici performansıyla birlikte dördüncü sezonuna giriyor.

Üç buçuk yıldır sahnelenen ve dilden dile yayılıp büyük bir kitleyi etkisi altına alan bir oyun var: “Tehlikeli Oyunlar”. Oyun, Oğuz Atay’ın şaheserlerinden biri olan “Tehlikeli Oyunlar” romanından uyarlama. Metnin gücüne, Erdem Şenocak’ın karakterleri canlandırmaktaki ustalığı eklenince, oyun sonunda seyircinin damağında, bir kez daha izleme isteğiyle beraber müthiş bir tat kalıyor.  
Erdem Şenocak, İTÜ’ye girdiği ikinci yıl İTÜ Sahnesi grubuna dahil oluyor. Altı yıl boyunca bu ekiple birlikteliğini sürdürüyor. Mezun olduktan sonra İTÜ Mezunlar Tiyatrosu’na katılıyor. İşte Seyyar Sahne’nin kurulması da mezunlar tiyatrosuna katılmasıyla aynı yıllara denk geliyor. Sene 2001. Ortak yönetmen Celal Mordeniz ve ortak çalışmalar derken iki ekip birleşiyor ve Seyyar Sahne ismiyle yollarına devam ediyor.
Seyyar Sahne’de, “Tehlikeli Oyunlar”dan önce üç oyunda yer alıyor Şenocak. İlki “Gülünç Kibarlar”, bir oyuncunun oyundan ayrılmasıyla prömiyere bir hafta kala Şenocak’ın oyuna dahil olmasıyla gerçekleşiyor. Asıl ilk oyunum dediği “Ben, Pierre Riviere…”i 2006 yılında oynuyor. Sonrasında “Vaiz” geliyor ve en son “Tehlikeli Oyunlar”.
Fotoğraf: Pınar Laudridsen
“Tehlikeli Oyunlar”, seyircinin izlerken mest olduğu ve dünyasını değiştiren bir oyun. Tabii burada Oğuz Atay’ın metninin gücünü, samimiyetini ve gerçekliği asla es geçemeyiz. Uzun yıllar kulaktan kulağa oyunun yayıldığını çoğumuz biliyoruz. Sanki hiç bitmeyecek oyunlardan biri olduğunu söyleyince Şenocak oynamaktan büyük zevk aldığını söylerken bir anısını anlatıyor: “Babam İzmir’de bir kitapçıya giriyor. Kitapçıda bizim oyunun afişini görüyor. Kitapçı da zaten Oğuz Atay üzerine kitap yazmış, Oğuz Atay sever bir insan. Oyunu da çok sevmiş, o yüzden afişi tutuyormuş orada. Babam da övünerek, ‘Bu benim oğlum’ demiş. Adam da, ‘Sizin oğlan o oyundan emekli olur’ demiş”.  Oyunu sürekli oynamak istediğini, seyirci gelmese de örneğin her 13 Aralık’ta (Oğuz Atay’ın ölüm yıldönümü) geleneksel kendi seyircimize oynayabileceğini söylüyor.
İnsanlar Oğuz Atay’ı okumaya devam ettikçe, oyun da devam etsin istiyoruz elbette. Oyunu beş kez izleyenler de var, bir kez izleyip bir kez daha izlemek isteyen de. Zira Erdem Şenocak’ın romandaki karakterleri nasıl derinlemesine canlandırdığını tekrar tekrar izlemek, sindirmek istiyorsunuz.

Erdem’in sesi Hikmet’in sesi
Seyyar Sahne’nin romanı uyarlamaya karar verme hikayesi de şöyle: “Gümüşlük Akademisi’nde kamplar yapıyorduk. Akşamları da film seyrediyoruz. Fakat genelde şöyle oluyordu. Günün yorgunluğundan, herkes film sırasında uyuyakalıyordu. Filmi, yönetmen Celal’le bitirip, ekipmanı topluyorduk. O sene Celal, ‘Arkası yarın gibi kitap okuyalım. Hem roman okuyalım, mesela Oğuz Atay okuyalım” dedi. Böylece bir misyoner edasıyla gençler Oğuz Atay’la tanışır diye düşünmüş. Ki o gençlerden biri de bendim. Beni hesaba kattığını zannetmiyorum. Ben de Oğuz Atay’ı bilmeme rağmen okumamıştım hiç. İlk iki gün birileri okudu. Sıra bana geldi, ben biraz çalıştım. Zaten kitap çok eğlenceli ama özellikle eğlenceli bölümlerini seçmiştim. Ben okurken eğleniyorum, dinleyenler dinlerken eğleniyor. Birkaç gün önce de Celal’e, uzun süreli tek kişilik bir çalışma yapmak istediğimi ve bunun oyun ya da bir araştırma çalışması olabileceğini söylemiştim. Tek başıma bir şeylere yoğunlaşmak istediğimi biliyordu. Sonra o gün tesadüfen roman okumasında öyle bir şey olunca, ‘Biz buna çalışalım’ dedi Celal”. Mordeniz de, Erdem Şenocak’ın sesinin romandaki karakterlerden biri olan Hikmet Benol’ün sesine uyuştuğunu hemen sezmiş, iyi ki de sezmiş. Şenocak, “Şimdi hatırlayınca, çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Romanın hangi sayfasını açarsan aç, insanın oynayası geliyor” diyor.
Bu heyecan verici karardan sonra, 500 sayfalık kitaptan metinleri seçmek elbette kolay değil. Bu konuda da Şenocak’ın; kalemi kuvvetli, hem metni düzenleyen hem danışman olduğunu ve hatta bir insanın isteyebileceği en güzel çalışma arkadaşı diye nitelendirdiği Oğuz Arıcı imdatlarına koşuyor. Arıcı metni kesip biçmeye başlıyor. Şenocak da oynayacağı için bu sürece dahil oluyor elbette. Böylece; Celal Mordeniz, Erdem Şenocak ve Oğuz Arıcı üçlüsü, “Tehlikeli Oyunlar” romanını sahneye uyarlayan muhteşem üçlü oluyor.
Fotoğraf: Pınar Laudridsen
2008 Ekim’inde çalışmalara başlıyorlar ve ilk oyun 2009 Mayıs’ında oynanıyor. O yaz, metinde bazı radikal değişiklikler yapılıyor. Şenocak’ın da çok sevdiği bazı bölümler, yönetmen kararıyla atılıyor. “Sonrasında radikal bir değişiklik olmadı ama her oyunda bazen bir şeyler değişiyor. Bisiklete binmek gibi, biraz durursan düşüyorsun. Ben de bütün oyunlarda detaylar eklemeye çalışıyorum, canlı tutmaya çalışıyorum, metin çok güçlü olduğu için ona yetişmeye çalışmaktan zaten canlı oluyor” diye anlatıyor Şenocak her oyunun ritmini. Oyuna hazırlanırken faydalandığı en büyük kaynaklardan birinin René Girard’ın “Romantik Yalan ve Romansal Hakikat” kitabı olduğunu öğreniyorum.
Yok denecek kadar az bir dekora sahip oyunda, sadece bir salıncak bulunuyor. Fakat bu sadece görünen dekor. Yoksa Şenocak, tüm oyuncuları canlandırdığı gibi dekorların da ustası! Anlayış olarak, gerek olmadıkça sahneye bir şey eklemeyen bir ekip Seyyar Sahne. Bir eksiklik varsa seyircinin onu zaten göreceğini biliyorlar. Ve aslında “oyuncu yapabiliyorsa, mümkünse hepsini yapsın” düşüncesi, onları farklı ve başarılı kılıyor. Zira bir oyuncu, bir salıncak ve bir metinle ne kadar güçlü bir performans ortaya çıkarılabileceğinin en büyük kanıtı “Tehlikeli Oyunlar”.
Yetenek Erdem Şenocak’ta fazlasıyla bulunuyor ki, romanda geçen tüm karakterler bir vücutta ancak bu kadar bütünleşik ve ayrıksı durabilir. Oyunu izlerken romanın sayfalarında geziniyorsunuz, bu hissiyatı yaratma açısından çok kuvvetli bir performans var karşımızda. Oyunun seyirci üzerinde bıraktığı en derin iz ise, oyunu bir kez daha izleme ve romanı –okumayanlar için- bir an evvel okuma isteği… 



Bu yazı Telgraf Sanat Ocak sayısında yayınlanmıştır. 
Exit mobile version