Tatlı sokaklarını gezdiğim, güzel insanlarıyla sohbet etme şansı bulduğum Yeldeğirmeni ve Caferağa semtinden geriye kalanları ve özellikle Don Kişot İşgal Evi’ni Haziran ayında TimeOut İstanbul’a yazmıştım. Buyrunuz efenim.
Gezi’nin birinci yılında parklarda başlayan birlikte üretme ve paylaşma hadisesinin forumlardan sonra farklı boyutlara evrilerek devam ettiği, soyunun tükenmesini göze almak istemediğimiz yaşam modelinin sürdüğü işgal evlerindeyiz. Nihan Bora, Yeldeğirmeni Don Kişot İşgal Evi ve Caferağa Dayanışması Mahalleevi’ni, başka bir yaşamın mümkün olduğunu kanıtlayan adresleri gezdi.
Metrobüsün Söğütlüçeşme durağında inip boğaya doğru giderken ilk sağ sokaklardan birine sapıp uzun bir yokuş çıkıyorum. İlerledikçe sesler azalıyor, bir mahalle sakinliği çöküyor sokağa. Burası yaklaşık 16 bin kişinin yaşadığı Yeldeğirmeni semti.
Birkaç esnafa soruyorum, “Don Kişot Evi’ni biliyor musunuz?” diye, “Hayır.” diyorlar. En son bir kitapçıya giriyorum, kesin onlar biliyordur düşüncesiyle. Yanılmıyorum. “Üçüncü soldan gir, dümdüz git, köşede renkli binayı göreceksin.”
Don Kişot Evi, (Dualtepe Sokak 15, facebook.com/donkisotsosyalmerkezi) sessiz bir sokağın renkli çığlığı gibi duruyor orada. Dışında mahallelinin fotoğraflarından yapılan resimlerin olduğu işgal evinin demir kapısını açıp içeriye kafamı uzatıyorum. İçeride hummalı bir çalışma var. Selam verip tanıştıktan sonra üst katlara çıkıp geziyorum. Kitaplar, stencil’ler, atölyelerden kalan resimler, kıyafetler…
Daha sonra dayanışmanın başından beri içinde yer alan ve 12 yıldır Yeldeğirmeni’nde oturan Zafer Ülger’le konuşmaya başlıyoruz. Doktora tezine Gezi nedeniyle ara veren Ülger, Yeldeğirmeni Dayanışması için çalışmaların Gezi’nin dağılmasından sonra Yoğurtçu Parkı Forumu’nda başladığını söylüyor. “İlk toplantıyı orada yaptık. Daha sonra oradan mahalle çalışmasına geçtik. Birbirinden çok farklı insanlar ve daha önce birbirini pek tanımayan insanlar bir araya gelmişti.” diyen Ülger, henüz Don Kişot Evi fikri ortada yokken takas pazarı, açıkhava sineması, yeryüzü sofraları gibi etkinlikler yaptıklarını söylüyor.
29 Ağustos ise, Don Kişot İşgal Evi’ne girdikleri tarih. Evin hikâyesi de şöyle: “Sanat atölyelerinden arkadaşlar, uzun zamandır o mekânı biliyorlar. 20 yıldır kullanılmayan bir mekân. Öneriyi getiren de onlar oldu. Bir taraftan kış geliyor, ne yapacağız, forumlarımızı nerede yapacağız diye düşünüyorduk. Sezgisel ve içgüdüsel bir şekilde harekete geçtik ama aslında bu da Gezi’nin içerisindeki forumlar kadar başka bir arayışın parçasıydı. Gezi’de de 15 gün boyunca parka girdik, alternatif bir hayat kurduk orada; paranın kullanılmadığı, gelen her şeyin paylaşıldığı bir hayat… Kolektif bir işgal vardı. İşgal kelimesinin olumsuz bir çağrışımı vardı ama kolektif bir işgal olduğunu düşününce, bize ait olanın bizden geri alınması gibi düşünüyorum ben bunu. Kamusal olanın tekrar kamuya dönmesi. Bir çeşit geri dönüşüm…”
Mahalleli ile ilişkilerin başlangıcı…
20 senedir kullanılmayan bu bina müteahhiti tarafından birden çok insana satılmış ve bu nedenle sahipsiz kalmış. Atıl ve kullanılmaz haldeki mekânı tinerciler keşfedince belediye binanın etrafını çevirmiş. Yeldeğirmeni Dayanışması tam da bu noktada devreye girmiş ve bu tartışmaya müdahale etmiş. Toplumsal geri dönüşümün adresi olduğunu söylüyor Ülger Don Kişot İşgal Evi’nin, “Yeniden kullanıma açtık. Bu kullanım aslında müşterek, ortak bir kullanım alanına dönüştürmeye çalışıyoruz.”
Yeldeğirmeni Dayanışması, her pazartesi forumlarına düzenli olarak devam ediyor. Onun dışında bugüne kadar birçok etkinlik, atölye ve söyleşiler yapılmış. Dayanışma, ihtiyacı olan mahallelinin de yanında duruyor. Örneğin, komşulardan biri olan Muammer Amca’nın evindeki tesisat sorunuyla da ilgileniyorlar.
Evle beraber mahalleliyle ilişkilerinin başladığını söylüyor Ülger. Dayanışma olarak mahalleli ve esnaf için çeşitli kampanyalar yapmışlar bugüne kadar. 100 yıllık bir binada eğitim veren Osmangazi İlkokulu’nun kapatılması gündemde olduğu için okulla ilgili çalışmalar yapıyorlar örneğin. Esnaf için yaptıkları bir diğer kampanya ise “Ne AVM ne süpermarket, esnaftan alışveriş et”.
Mahalledeki Dallas Birahanesi ve Karadeniz Kıraathanesi’ne kadınların girebilmesine de ön ayak olmuşlar. “40 senedir aynı rutinde olan insanlar, hayatımıza yeni bir şey kattınız diyorlar. Kıraathaneye kadınlar geldiği zaman orada küfürlü konuşurken içlerine atıyorlar. Mekânı değiştirmeye başladığınızı hissediyorsunuz.” diyor Ülger. ‘Komşuya mektup’ ismiyle semt sakinlerine Don Kişot Evi’ni anlatan mektuplar yazıp kapılarına kadar götürmüş, “Gelin bu mekânı kullanın.” demişler.
Yeldeğirmeni’nin dayanışmadan da önce hareketlendiğini anlatan Ülger’in, bu canlanmanın bir kentsel dönüşümle manipüle edilip edilmeyeceği konusunda kaygıları var. Ülger, “Haydarpaşa Port Projesi kağıt üzerinde bitmiş olabilir ama bu projenin sürdürüldüğünü gözlemliyoruz. Ev fiyatları iki katına çıkmış durumda, kiralar yükseliyor. Yerel seçim sonrası kentsel dönüşüm, soylulaştırma gündeme gelebilir. Bu konu da bizim gündemimizde. Gerçekten tarihi ve kozmopolit bir semt Yeldeğirmeni. 21. yüzyılın başlarında Ermeni, Rum ve Türk’lerin bir arada yaşadığı bir yer. Şu anda bile Türkiye’nin kozmopolitliğini taşıyor burası. O nedenle nasıl bir dönüşüme gireceği kritik. ” diyor.
Mahalle sakinlerinden gazeteci Duygu Durgun Köseoğlu, beş yıldır Yeldeğirmeni’nde yaşıyor. Köseoğlu, Yeldeğirmeni’ndeki değişimi şöyle anlatıyor: “Yeldeğirmeni, asıl sahipleri olan Rumlar ve Ermeniler İstanbul’dan yavaş yavaş çekilmek zorunda bırakıldıkları için artık yerini Anadolu’nun her rengini görebileceğiniz farklı bir cümbüşe bırakmış durumda, belki de son 25-30 yıldır…
İşgal Evi bence bu cümbüşün en güzel rengi oldu. Bize komşuluğu, dayanışmayı hatırlattı. İşgal Evi açıldığından beri, ihtiyaç listesinde ne lazım diye gidip bakmak ve mümkünse temin etmek mahallenin insanları olarak bizim için başlı başına bir alışkanlık haline geldi. Bir de şu var tabii: En karamsar anlarda, bu ülkeyi terk etmek gibi fikirlere kapıldığımda aslında bu mahalleyi sevdiğimi düşünüyorum. İşgal Evi mahalleyi sevmemin önemli nedenlerinden biri oldu diyebilirim…”
Engin Kaban, son birkaç aydır dayanışmanın gönüllülerinden ve 12 yıldır Yeldeğirmeni’nde yaşıyor. Yakın zamana kadar kapanan bir dergide gazetecilik ve fotomuhabirlik yapıyormuş. Ayrıca bir okulda öğretmen olarak da çalışan Kaban, Gezi’den sonra gerekçe gösterilmeksizin işinden çıkartılmış. Kaban, İşgal Evi’ne gitmeye başladıktan sonra bir fotoğraf atölyesi düzenlemiş. “Zaten o insanları görünce bir şeyler yapmak istiyorsunuz.” diyor Kaban.
Caferağa’da bir Mahalleevi
Don Kişot İşgal Evi’nden sonra yine Kadıköy’de bu sefer Caferağa Dayanışması, terk edilmiş bir binayı işgal etti. Bahariye Hacı Sükrü Sokağı’nda bulunan binaya dayanışma, Caferağa Dayanışması Mahalleevi adını verdi. Dayanışma gönüllülüleri, sobanın etrafında toplanmış oturuyor. Kapı hiç kapalı kalmıyor. Gelen gideni, hal hatır soranı, şöyle bir uğrayıp geçeni mutlaka oluyor.
Bu evi ortak ev olarak kullanmayı amaçlıyorlar. Mahalle meclisi, forumun ortak karar ve istekleri doğrultusunda herkesi ilgilendiren meseleler için ortak bir yaşam alanı oluşturmuş. Sokaktan başlayarak dünyaya sahip çıkmak, bizim demek için oradalar.
Bulunduğu konum itibariyle Yeldeğirmeni’ne göre çok daha hareketli. Salonun her yerinde afişler asılı; diğer dayanışmalarla yapılacak futbol maçları, Gezi direnişinde hayatını kaybedenlerin isimleri… Yakında tüm binanın elektrik enerjisini üretmeyi hedeflediklerini anlatıyorlar. Her gün 10 kişi bisiklet çevirirse, günlük enerji ihtiyacı karşılanmış olacak.
Yeldeğirmeni Canlandırma Projesi’nin İlk ürünü: Yeldeğirmeni Sanat
2010 yılında ÇEKÜL Vakfı ve Tarihi Kentler Birliği üyesi Kadıköy Belediyesi’nin ortaklığında Canlandırma Projesi adı altında başlayan çalışmalar, ilk meyvesini verdi. Yeldeğirmeni Rasimpaşa Mahallesi’nde 1895 yılında manastır, okul ve kilise olarak kullanılan tarihi Notre Dame du Rosaire Kilisesi, Kadıköy Belediyesi tarafından restore edildi ve artık hayatına ‘Yeldeğirmeni Sanat’ olarak devam ediyor. 19. yüzyıl Tanzimat Dönemi’ne ait, tarihi bir mimarlık anıtı olan bu binada düzenlenen sanat etkinliklerini takibe alın. İskele Sokak 43/1, Kadıköy. (0216) 337 00 58
Çok amaçlı mekânlar
Yeldeğirmeni’nde keşfetmeniz gereken iki mekân
Bubi
Elif Demirci, Tolga Bayraktar, Onur Ertin ve Sezgi Durgun’un el ele verip kurduğu Bubi, sanat/bilim/doğa alanında çalışan tüm bağımsızlar için bir buluşma mekânı. Üretimlerinizi ve ürettiklerinizi paylaşabileceğiniz bir alan. Bubi’de sadece bağış kabul ediliyor ve bir ay içinde onlarca etkinlik düzenleniyor.
Recaizade Sokak 37B, www.facebook.com/bubikadikoy
Komşu Kafe
Komşu Kafe, bildiğimiz kafelerden değil. Yiyecek ve içeceklerin fiyatını müşteriler belirliyor. Aslında pek müşteri de denemez, Komşu Kafe’ye gelen herkes buranın bir parçası gibi. Sahipleri Tarlabaşı Göçmen Dayanışma Mutfağı’nda tanışmış ve kolektif anlayışı, dayanışmanın hakim olduğu, lezzetli yemekler bulabileceğiniz bir kafeye dönüştürmüş.
Uzun Hafız Sokak 83/A, www.facebook.com/komsoKafeCollective
Haziran, 2014, TimeOut İstanbul’da yayınlanmıştır.
Fotoğraflar: Murat Tekin