Gece, zifiri karanlık. İstanbul’u tepeden izleyen bir orman… Sadece telefon ışıkları aydınlatıyor ortamı. Ve köpekler birer birer arabalardan indiriliyor, köpek dövüşleri başlıyor…
Fotoğraflar: Çağdaş Erdoğan
Şimdi okuyacağınız olay; ürkütücü ve hiç de alışıldık değil. Görüntüler epey sarsıcı. Fotoğrağları ilk gördüğümde, bir kısmına bakamadığımı itiraf etmeliyim. Fotoğrafların sahibi belgesel fotoğrafçı Çağdaş Erdoğan, İstanbul’un belli semtlerinde gizli bir şekilde gerçekleşen köpek dövüşleri turnuvasına üç kez katıldı, iki köpeğin ölümüne şahit oldu ve yaşadıklarını paylaştı.
Çağdaş Erdoğan, uzun yıllar Dicle Haber Ajansı ve Özgür Gündem’deki çalışmalarının ardından meramını karikatür ve yazıyla anlatmaktan yorulmuş ve tamamen belgesel fotoğrafçılık yapmaya başlamış. Fotoğrafı politik bir anlatım şekli olarak gördüğünü söyleyen Erdoğan, hikayesini şöyle anlatıyor: “Savaş coğrafyasında, Muş’ta doğdum. Ötekileştirilmek, öldürülmek, yok sayılmak gibi kavramların hepsini bizzat yaşadım, şahit oldum. Bu süreç beni muhalif olmaya itti. Uzunca yıllar politik çevrelerde bunu ifade ettim ama bir süre sonra politikanın artık yöntemsel olarak nihai çözümü hedeflemediğine karar verdim.”
“Orada bir canlının öldüğünün bilincinde değil”
Uzun süredir Gazi Mahallesi’yle ilgili çektiği belgesel için mahallede bir gecekonduda yaşayan Erdoğan, yerleştikten sonra bir kafede çalışmaya başlamış. Bir gün çocukların birbirine köpek dövüş videosu izlettiğini fark eden Erdoğan, o videoların kendi çektikleri videolar olduğunu fark etmiş. Sonra bu çocuklarla tanışmış ve içlerinden 16-17 yaşındaki bir tanesi ona şöyle sormuş: “Çağdaş arkadaş, sence bu durum etik mi?” Bu durumun etik olmadığını söyledikten sonra, hayvan sömürüsü ve et kültürünü vegan olmayan ama onların anlayabileceği bir dille anlatmış Erdoğan: “Mesela şöyle anlatıyorum, IŞİD’in Ezidi kadınlara yaptığı, bizim kuzulara yaptığımız şey ya da Gezi’de polisin insanlara yaptığı şey neyse, bu da o. Biraz daha onlara dokunan acılar üzerinden anlatıyorum. Yöntem çok önemli. Onlara katil diyemezsin çünkü o çocuklar katil olduğunun farkında değil. O çocukların hepsini birebir tanıyorum, o kadar güzel çocuklar ki, bir yerde hesap ödemek için kavga eden çocuklar. O köpek dövüşlerini anlatırken, orada bir canlının öldüğünün bilincinde değil.”
Erdoğan çocuklara, belgesel fotoğrafçılığı yaptığını ve kendilerini teşhir etmeden bu işi belgelemek istediğini anlatınca anlayışla karşıladıklarını söylüyor. Çocuklarla konuşarak onlarda bir ilerleme olduğunu ve hatta bir tanesinin dövüşü yarıda bırakıp gittiğini anlatıyor Erdoğan.
Gazi Mahallesi, bu dövüşlerin yapıldığı semtlerden sadece biri. Aslında birçoğumuzun duyduğu ama hiç bilmediği olaylardan… Köpekler dövüştürülüyor ve her dövüş sonunda bir köpek hayatını kaybediyor. Bu dövüşlerin altında yatan mantığı düşünüyorum; zihnim öyle bulanık ki, fotoğraflar var, heyecanlı insanlar ve can yakan görüntüler…
Dövüşlerin ardındaki iktidar ve para hırsı
Erdoğan, çocukların bunu bilmeden yaptıklarını anlatırken, ben asıl yetişkinlerin hangi dürtüyle yaptığını merak ediyorum. Tahmin etmek çok güç değil elbette, bu dövüşlerin ardında büyük bahisler, paralar ve iktidar hırsı var. Erdoğan da bunu destekliyor: “İktidar dediğimiz şey var ya, maalesef ki modern toplumda iktidarın zeminini para oluşturuyor. Hayvanların ölümü çok ciddi bir maddi gelir sağlıyor. Büyük bahisler yatırılıyor. Benim şahit olduklarım turnuvaydı. O dövüşlere hangi köpeklerin götüreleceği turnuvaydı. O dövüşler büyük stres altında, kafeslerde, binlerce insanın katılımıyla, büyük paraların yatırıldığı dövüşler ve bir düzeyde orada senin köpeğinin yenilmesi sana çok şey kaybettiriyor. O yüzden herkes kendini denemek istiyor.”
Erdoğan’la buluşmadan önce benim de zihnimde bir ‘vahşet’ olarak yer bulan bu köpek dövüşleri, onunla konuştuktan sonra farklı bir zemine yerleşiyor. Anlattığı herkes, “Bu vahşeti nasıl yaparlar?” dediklerinde, Erdoğan’ın yanıtı şöyle oluyormuş: “Bunu demeden önce sen bir düşün, et yiyor musun? O ayrı, o ayrı diyorlar. O arkasındaki duvarın, insan milliyetçiliği olduğunun bilincindeyim. Başka bir milliyetçiliği eleştirirken başka milliyetçi olduk.”
Ölümü reva görmek…
Köpeklerin bu dövüşler için yetiştirilme biçimi de farklı ve yine çok çarpıcı. Köpekler, daha beş aylık civarında kulakları kesilip yediriliyor. Bunun, onların büyüyünce daha cesaretli olması için yapıldığını düşünüyor Erdoğan. Küçüklükten et ve kan kokusuna alıştırılıyorlar ve iki yaşına kadar dövüştürülmüyor. Belli kilonun altında katıldı mı yeniliyorlar. Bu dövüşler için pitbull cinsi köpekler tercih ediliyor. Bunun da nedeni, çenelerinin güçlü olması. Mesela hafif bir köpek, ağır bir köpeği tuttuğunda çenesi onu taşımaya yetmeyebiliyor. O yüzden belli bir ağırlık ve yaşa, yani olgunluğa gelmesi gerekiyor. O olgunluğa kadar köpek sürekli insanlardan korkak halde büyütülüyor. Normalde bir pitbull sahibini parçalayacak kadar güçlü olmasına rağmen, bu dövüş köpekleri, insanlardan korkuyor. Çünkü küçüklüğünden beri dayakla ve sadece köpeğe düşman yetiştiriliyor. Her köpeğin bir CV’si var; ne yaptı, ne etti, kaç kere dövüştü. Oradan herkes o köpeğin kaç köpeği yenip geldiğini öğreniyor.
Bir köpeğin bu tip dövüşte öldürülmesi olayının kamuoyunda infial yaratmasına dair de şu yorumlarda bulunuyor Erdoğan: “Etçil canlıların kendi aralarında yaptığı bir doğal sözleşme var bence. Tıpkı, güçlü devletlerin birbirine dokunmamak şartıyla küçük devletleri birlikte ezmeleri gibi. Güçlü bireyler güçsüz bireylere karşı her zaman birbirini koruma üzerine, en azından birbirine saldırmama üzerine doğal bir sözleşme yaparlar. Bunun üzerine bilimsel bir araştırma henüz yapılmadı ama etçil canlıların, diğer etçil canlılara dokunmayıp, ot tüketen canlıların ölümü reva görmesi bir köpeğin ölümüne vahşet derken, kuzu etini yediğini unutması. Tahakkümden meydana geliyor.”
“İnsanlar buna vahşet demesinler, biz cinayet işliyoruz desinler”
Köpek dövüşlerini niye çektiğini ise şöyle anlatıyor Erdoğan: “Ben bu belgeseli bakın köpekler öldürülüyor demek için çekmiyorum. Zaten hepimiz hayvanların öldürüldüğünü biliyoruz. Ben, et yiyen insanların bunu eleştirememesi durumuna gelmesi veya bunun farkında olup bir koyuna ölümü reva görüp köpeğe reva görmeyen etçillerin dünyasına dokunmak için bu işi yapıyorum. Yoksa o gözle baktığınız zaman, zaten şu an çevremiz katil dolu. Olay salt köpek dövüşü değil, benim amacım şiddet kültürüne karşı daha anlayışlı bir kültür yaratma çabası. Ben anlatmak için çektim. Bu yüzden bu dövüşün bir prim veya belli düzeyde beni beslemesi için yapmadım, farkındalık oluşturmak için yaptım. Bunu izlediğinde insanlar buna vahşet demesinler, biz cinayet işliyoruz desinler.”
Fotoğraflar görüldüğü üzere net değil ve bu dilin de, fotoğrafik açıdan önemli olduğunu şöyle anlatıyor Erdoğan: “Hangi açıdan çektiğiniz, ışığınız ve makineniz bile fotoğrafı ne amaçla çektiğinizi gösterir. Ben dövüş başladığı andan itibaren uzun pozlamayla çektim. Yani hiçbirinde net bir fotoğraf yok, hep akar. Amacım kanın pornografisi değil. Çünkü bu iş parlak bir iş değil. Süslemek istediğim bir olay yok. Bir başka kültür var ama bunu pornografikleşmeden vermek istiyorum.”
Bu yazı, O Dergi 2015 Ağustos sayısında yayınlanmıştır.