Fotoğraf: Mahmut Ceylan |
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın Deniz Palas’taki binasında açılan Salon’da konserlerin yanı sıra çeşitli etkinlikler de düzenlenmeye başladı. Bu etkinliklerden biri de her ay bir Salı akşamı düzenlenecek olan “Doğan Hızlan’la Edebiyat Buluşmaları”. Dün bunlardan ilki düzenlendi. Konu Ahmet Hamdi Tanpınar olunca gidip dinlemek istedim. ‘Huzur’u, ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü yıllardır okumak isteyip okuyamayanlardanım. İyi ki de gitmişim dedim sohbet sonrası zaten.
Doğan Hızlan’ın dün akşamki konukları Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Abdullah Uçman ve Doç. Dr. Handan İnci’ydi. Bu iki isim de Tanpınar üzerine araştırmalar yapmış, çeşitli kitaplar yayınlamışlardı. Aslında bu ekibin bir araya gelmesinin bir başka nedeni vardı, o da 30 Ekim – 2 Kasım tarihleri arasında İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali’nin düzenlenecek olmasıydı.
Fazlaca not tuttum ama sıkıcı bir şekilde aktarmayacağım bu konuşmaları. Tanpınar’ın benim de ilgimi çeken yönlerini buraya yazacağım. Biliyorsunuz Tanpınar çok yönlü bir yazar; şair, romancı, öykücü, hikayeci, edebiyat tarihçisi. Ama hep şair olarak anılmayı istemiş. Çok fazla şiiri yok tabi. Hep Yahya Kemal’e özenirmiş o yıllar, yani 1950-60’lar. Ölümünden kısa süre önce yayınlanan şiir kitabında 37 tane şiir yayımlanmış. Toplam yazdığı şiir sayısı ise 70-80 tane. O zamanlar daha çok romancı olarak anılıyormuş Tanpınar.
“Sıradan bir okumayla Tanpınar anlaşılmaz”
Tanpınar’ın türlere ayrılabilecek bir yazar olmadığını söylüyor her iki akademisyen de. Her kuşağın Tanpınar’a yaklaşımı farklı. Bunun da okuma deneyiminden kaynaklandığını belirtiyorlar. Son yıllarda Tanpınar’ın kitaplarının Çince’ye bile çevrildiğini öğreniyor, şaşırıyorum. Huzur’un anlaşılabilmesi içinse Beş Şehir, Hikayeler, Sahnenin Dışındakiler’in sırasıyla okunması gerektiğini anlatıyorlar.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın hayattayken tamamen bitirip yayımladığı romanları Huzur ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü. Diğer kitaplarını bitirmeye ne yazık ki ömrü yetmemiş. Sahnenin Dışındakiler’in de en az Huzur kadar önemli olduğunu ama yayımlanmadığı için arka planda kaldığını söylüyorlar.
2000’li yıllarda Yapı Kredi Yayınları’nın Tanpınar’ın kitaplarını basmasıyla birlikte adeta yeniden doğmuş Tanpınar. Yapı Kredi Yayınları’nın Galatasaray’da bulunan binasına kitaplarının kocaman afişlerinin asıldığını görmeyi çok isterdi eminim. Genç kuşağın Tanpınar’ın dünyasından çok uzakta olduğunu söylüyor Prof. Dr. Abdullah Uçman. Biraz da yakınıyor, kendi öğrencilerinin dahi okumadığını söylüyor. Handan İnci, konuya farklı bir bakış açısı getirip, “Tanpınar’ın kitaplarında bahsettiği konuların şu an ne kadarı hala geçerli bilemiyorum” diyor.
Yalnız, okumanın bir deneyim, bir yolculuk olduğunu söylüyor İnci. “Bir gün Tanpınar durağında durur okuyucu, alacağını alır ve devam eder” diyor, ne güzel de diyor.
Bu arada İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali’yle ilgili detaylı bilgi şuradan alınabilir. http://www.itef.com.tr/tr/index Festival oldukça hareketli geçeceğe benziyor. Zira Nişantaşı, Beyoğlu Midpoint, Ghetto gibi mekanlarda Hakan Günday, İpek Çalışlar, Ahmet Tulgar, Gündüz Vassaf, Berrin Karakaş, Ayfer Tunç gibi isimler de okumalar yapacakmış. Gençleri Tanpınar dinlemeye davet ediyor bu festival. Katılmalı o zaman değil mi?