İKSV’nin düzenlediği 2. İstanbul Tasarım Bienali, şehrin sokak aralarına kadar giriyor, tasarımın her yerde olduğunu kanıtlıyor. 14 Aralık’a dek Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’nda ve şehrin farklı noktalarında sürecek bienalden tadımlık bilgiler.
Beyninize taktıracağınız ‘grain’ isimli çipler sayesinde hiçbir anınızı unutmayacağınızı ya da söylediğiniz bir sözü eşinize tekrar hatırlatmak için anılarınızı geri saracağınızı söylesek ne derdiniz? Bunu bize çok uzak bir zamanda değil, 2000’lerin başında söyleselerdi inanılmaz sanabilirdik ama şimdi imkansız gibi gelmiyor.
Hayır, bu yazıyı yapay zeka filmlerine adadığımız bir gecenin ardından, ‘Matrix’ ya da ‘Eternal Sunshine of the Spotless Mind’ın etkisinde kaleme almadık. Öte yandan iPad’in ilk taslağına benzer bir tasarımı ‘Star Trek’te gördüğünüzü, ‘Minority Report’ta Tom Cruise’un sadece el hareketleriyle dokunmadan kullandığı ekranların şu anda gerçek olduğu, oyun konsolları ile benzer teknolojilerin oturma odanıza kadar sızdığını hatırlatalım.
Geleceğin neler getireceği muamma gibi görünse de geçmişte olduğu kadar zaman almıyor artık gelişmeler. Nereye doğru gittiğimize dair düşünmenin kimi zaman korkutucu olduğu bile söylenebilir. Peki, gelecekten ne umduk, ne bulduk? 90’lardan 2000’lere baktığımızda ‘milenyum’ diye tutturmuştuk. Sakince 2000’e girdik, milenyumu abarttığımızı fark ettik. Bazılarımız Maya Takvimi’ne göre 2012’de dünyanın sonunu bekledi, o da fos çıktı; 2012’yi de atlattık. Ama bu inanış ve beklentilerimize her gün bir yenisini ekliyoruz. Bu da bilim kurgu yapımlarını bugün sahip olduklarımız üzerinden çok ilginç ve bir o kadar da olası bir noktaya taşıyor.
Bir çiple anılar izleniyor ya da siliniyor!
2011 yapımı İngiliz ‘Black Mirror’ dizisi bunlardan biri. Teknolojinin hayatımıza ne boyutta sirayet edeceğine dair ilginç öngörülerde bulunuyor. Bir çiple iyi anılarınızı izleyebiliyor, dilerseniz hayatınızın belli bir bölümünü hafızanızdan sildirebiliyorsunuz. Yapım bir yandan geleceği artık 10-20 yıllarla değil çok kısa sürelerle düşünmemiz gerektiğinin de altını çiziyor.
Öte yandan kaynakları, imkanları tüketenlerin de bizzat bizler olduğumuzu da hesaba katıp bugün karşımıza çıkan kimi gelişmelerin aslında teknolojinin tasarım ile flörtü sonucu ortaya çıkmış, işin ancak magazin kısmı sayılabilecek ölçüde ‘önemsiz’ olduğunu da kabul etmek gerek. Akıllı teknolojiler, bilim kurgu dediğimiz ya da bir yenisi çıktığında onu sahiplenmek için varımızı yoğumuzu ortaya koyduğumuz şekillerde değil, hayatın içinde bugünün sorunlarını çözebildiği sürece bize hayat verecek. Sürdürlebilir hayat için bize gereken ölümsüzlük iksirinin formülünde de tasarımı bulacağız.
Yanı başınızdaki 2. Tasarım Bienali bu anlamda filmlere, kitaplara gömülmeden geldiğimiz noktayı tasarımın bugünkü uğraşlarını gözlerinizle görmek için harika bir fırsat. Zoë Ryan küratörlüğünde düzenlenen 2. İstanbul Tasarım Bienali’ninbu yılki başlığı ‘Gelecek Artık Eskisi Gibi Değil’. 50’nin üzerinde proje ile “Şu anda gelecek nedir?” sorusunu mercek altına alırken yüzü geleceğe dönük tasarım anlayışındaki gündelik yaşam konularının önemini göz ardı etmiyor. Her gün karşımıza çıkan tasarımlara, bu alanda yenilikçi yaklaşımları benimseyen projelere yer veriyor. Amaç bugünün tasarım anlayışının bir portresini çıkarmak.
2. Tasarım Bienali’nden farklı sorular
2. İstanbul Tasarım Bienali’nin icat etme meselesinde sıfırdan aldığı konu ve anahtar kelime ise manifesto. Tasarımcıların manifesto kavramını yeniden ele alması için bir platform oluşturmak ve tarihte ‘hedef beyan’ olarak kabul edilmiş bu bildiri şeklinin tasarım anlamında gereksinimlerini tespit ederek çağdaş karşılıklarını üretmek gibi hedefleri var. Başvuru / katılım süreci devam ederken tasarımcılara yapılan açık çağrıda da altını çizdikleri bu konuyu şöyle özetlemişlerdi: “Çağdaş tasarım manifestoları nedir?” Daha kıvrak, daha hafif, daha ucuz veya daha hızlılar mı? Kurnaz, uyanık, meraklılar mı? Geçmişten –ve şimdiden- fikirler devşiriyorlar mı? Duyarlılar mı: Çeperlere bakıyor ama aynı zamanda merkezi de kazıyorlar mı? Empati kurabiliyorlar mı: İnsanlarla enformasyon, nesneler, ritüeller ve hizmetler arasındaki yeni ilişkileri besliyorlar mı? Parçaların birleşiminden mi oluşuyorlar: Çoklu kaynaklardan besleniyor ve hiyerarşileri sorguluyorlar mı? Savunuculuk yapıyorlar mı: Toplumsal altyapıları yeni hedefler doğrultusunda harekete geçiriyorlar mı?”
Galata Rum İlköğretim Okulu’nda açılan ve çalışmanın içeriğine göre beş bölümde sunulduğu sergide, bu soruların karşılıklarını dünyanın dört ir yanından tasarımcıların ev eşyaları, moda aksesuarları, menüler, haritalar, binalar, yemekler, kartpostallar ve görsel alfabeler gibi farklı biçimlerdeki alternatif manifestolarında arayacağız.
Beş farklı konsantrasyon alanı ile tasarım manifestoları
Okulun diyalog ve tartışma için bir buluşma alanı olarak kurgulanan giriş katı, aynı zamanda bienalin merkezi, ‘Yayın Bölümü’ adıyla atölye çalışmalarına, söyleşi ve film gösterimlerine ev sahipliği yapıyor. Bienalin günlük bir yayın programı da mevcut. Burada H. Cenk Dereli, Hayrettin Günç ve Yelta Köm’ün canlı radyo yayınlarını, sokak röportajlarını, ev hanımlarıyla fikir alışverişlerini vs. kapsayan projesi ve bienalin yayın istasyonunun adı: Kontraakt.
‘Kişisel Bölüm’, adından da anlaşılacağı üzere kimlik, aidiyet gibi kişisel meselelerimizi irdeleyen bir grup manifestoyu kapsıyor. Maddiyatla bağlarımızıyeniden düşünmeye davet eden ‘Kaynaklar Bölümü’nde, yaşam için esas mühim olan, tapusu ya da banka hesabımızda bir karşılığı bulunmayan dünya kaynaklarının hunharca tüketilmesine dikkat çekiliyor. ‘Norm ve Standartlar Bölümü’ ritüelleri, zorlukları ile günlük yaşamı mercek altına alıyor. Örneğin Christian Boer’in kendisi gibi disleksik bireylerin doğru okuma yapabilmesini sağlayan bir tasarım projesi var bu bölümde.
‘Toplumsal İlişkiler Bölümü’ ise insanları, mekanları ve çalışma koşullarını, davranışları inceliyor. Bölümün katılımcılarından Atelier Bow-Wow konuya Galata Köprüsü ve çevresindeki yaşam biçimi üzerinden yaklaşıyor. Balık tutanlar, teknede ızgarada balık pişirenler, sokaklarda yemek yiyenler ve otobüs bekleyenler gibi bölgenin sıradan davranışlarını mekana özgü bir çizim atölyesinde ele alıyor.
Kentsel (Geri) Dönüşüm Diye Biz Buna Deriz!
Olay Yeri: Kadıköy
Herkes kendi kapısının önünü süpürse misali önce kendi çevresini tasarımla dönüştüren Tasarım Atölyesi Kadıköy (TAK), 2. İstanbul Tasarım Bienali’nde çok ilginç bir projeyle karşımızda. 72 Hour Urban Action ekibinin “Kadıköy’den Bul Kadıköy’de Buluştur’ projesi kapsamında beş kent mobilyası, Kadıköy’ün beş noktasında uygulanıyor.
Ve bu tasarımlar Kadıköy’ün farklı noktalarında 1 Kasım Cumartesi ve 2 Kasım Pazar günleri, geridönüşüm malzemeleri kullanılarak İstanbullu katılımcılar ile birlikte inşa ediliyor.
Nerede?
Moda sahilinde Kırmızı şeritlerden oluşan, ‘Ribbon-Lay Above The Rock’ işi, denize karşı sallanırken günün yorgunluğunu atmaya yarayacak hamaklardan oluşuyor.
Moda burnunda Malzemesi çay bahçesinde yer alacak eski lastik ve itfaiye hortumları olan oturma grupları ile yeni bir dinlenme ve buluşma alanı.
Altıyol Mahallesi’nde ‘Ortak Müzik, Ortak Bilinç, Ortak Mutluluk’ teması altında geliştirilen ‘Ses Lambası’ projesinde, kullanılmayan sokak lambaları kamusal müzik aletine dönüştürülüyor. İstanbullu müzikle iç içe olsun, sokakta diledikleri gibi müzik yapabilsin diye –ki Kadıköy bu duruma oldum olası alışık, garipsenmeyecektir.
Yeldeğirmeni’nde Eski rogar kapaklarını kullanarak geliştirdiği ‘Bisiklet Park-Kamusal Çekmece’ projesini TAK’ın Yeldeğirmeni’ndeki binasının önünde görebilirsiniz.
Kadıköy, iskele önünde Kentliler hareketli ve çok yüzeyli dolap parçalarını ayırıp birleştirerek farklı oturma alanları yaratıyor. Adı: Sokak mobilyası KADIKÜP.
Tüm bu projelerin prototipleri ve süreçlerini anlatan videoları 11 Kasım’dan itibaren Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’nda izleyebilirsiniz.
Tasarım rotalarıyla şehri keşfedin
2. İstanbul Tasarım Bienali’nin en interaktif kısmı olan Tasarım Rotaları bu yıl da çok hareketli. ‘Müstesna İstanbul: Küçük Dükkanlar Kitabı’nın yazarı Ilgın Yorulmaz’ın iş birliğiyle hazırlanan projede şehrin dört bir yanından tasarım ile içli dışlı ofis, dükkan, atölye, imalathane ile birlikte bölgelerin kendine has dokusunu, havasını koklayabileceğiniz rotalarda Kuzguncuk, Çemberlitaş-Kapalıçarşı-Sultanahmet, Galata-Şişhane, Fener-Balat, Beyoğlu-Galatasaray-Cihangir, Moda’yı keşfe çıkabilirsiniz.
TAK ve İstanbul’un önde gelen tasarımcı, mimar, akademisyen ve kültür kurumlarının katkılarıyla hazırlanan tematik rotalarda ise Kadıköy’ü koku, font, sesin peşinde ya da ağaçların / sivil mimari yapıların izinde gezebilirsiniz. Bir diğer güzergah ise Maslak, rotanın başlığı ise ‘2014 Maslak: Çeperde Archi-Walk’.
Fener-Balat’ta bir tasarım turu!
Balat son yılların parlayan semti. 2. İstanbul Tasarım Bienali de bu parıltıyı gözden kaçırmamış. Mahalle ruhunun en çok hissedildiği semtlerden biri. Sokakta koşturan çocukları, pazardan gelen kadınları ve bir yanda yeni açılan tasarım dükkanları, kafeleriyle harika bir mozaik var şu an orada. Biz de tasarım rotalarından biri olan Fener-Balat rotasını gezmek için buluşuyoruz ekiple.
İlk durağımız Fener Rum Patrikhanesi. Panayot Özkurkudis, bize patrikhanenin tarihçesini tüm detaylarıyla anlatıyor. 1941’de patrikhanenin geçirdiği yangınla yerle bir olduğunu, 1989’da tekrar Turgut Özal döneminde açıldığını öğreniyoruz. İçeri girdiğimizde 1700’lerin sanatı ve ikono, frenk gibi sanatların da kullanıldığı detaylardan bahsediyor bize Özkurkudis. Kudüs’ten getirilen ve İsa’nın gerildiği çarmıhtan bir parça olan siyah sütun patrikhanenin en ilginç detaylarından.
Balat’ı karış karış gezmek
İkinci durak cam ve seramik sanatçısı olan Cahide Eren’in showroom’u. 10 yıl evvel eski bir soda deposunu restore ederek kullanan Eren, Marmaray, metro gibi geniş alanlar için panolar yapıyor.
Murat Efe’nin atölyesine uğruyoruz. Efe 22 yıllık grafik tasarım, illüstrasyon çalışmalarından sonra dizi, tiyatro, dans gösterileri için kostüm tasarlamaya karar veriyor. 7 yıl önce atölyesini açan Efe, yakın zamanda bir sergi açmayı planlıyor.
Reformist, Balat’ın en cool tasarım dükkanlarından biri. Anadolu ve Avrupa’dan eski ve kullanılmayan eşyaları toplayan Tolga Ulusoy, bu eşyaları yeniden yorumlayarak mağazasında yer veriyor. Taşlı dövenden yapılan bir raflı dolap, eski hamur teknesinden yuvarlak bir lavabo, sandıktan şarap dolabı gibi sıra dışı eşyalar görebilirsiniz.
Vincenzo Savastano ve Gökçenur Karaaslan ikilisi Floransa’dan Balat’a taşınıyor ve şık tasarımlarıyla dikkat çeken Studio 900’ü açıyor. Hem moda hem tasarım hizmeti veren ikili, sandalye, eski para kutuları, İtalya’daki bir sinemanın eski koltuklarını sergiliyor. Savastano ve Karaaslan, Balat’ın ruhundan da çok beslendiklerini söylüyorlar.
Mısırlı Ahmet de artık Balat’ta
Karanlık İşler Atölyesi, Balat’ın bağımsız sanat platformu. Oyunculuk, sinema ve fotoğraf üzerine pratik çalışmalar üzerine yoğunlaşan atölyeler gerçekleştiriyorlar. Halihazırda Fatih Özdemir’in grafik tasarım sergisi atölyede devam ediyor. Sinema tarihine bir bakış atan çok eski kameralar da sergileniyor ve satışa sunulmuş durumda.
2. İstanbul Tasarım Bienali’ndeki bu rotanın en eğlenceli ve büyülü durağı Mısırlı Ahmet Ritimhanesi. Kendi geliştirdiği darbuka tekniğiyle dünya çapında üne ulaşan Ahmet Yıldız, bize serüvenini anlattıktan sonra öğrencileriyle bize üst katta kısa bir performans sunuyor. Dünyanın ilk darbuka okulunda, biz katılımcılar performans sonunda şaşkınlıktan sesimizi bile çıkaramıyoruz. Dünyanın her yerinden öğrencisi olan ritimhanede darbuka çalan herkesin çok mutlu olduğunu gözlemliyoruz.
Son durağımız Türkiye’nin ilk ve tek cam galerisi olan Camhane. Kuma döküm tekniğiyle çalışan sanatçı Yasemin Aslan Bakiri’nin yurt içi ve yurt dışında sergilenen işlerini kaçıranlar Camhane’de görebilir.
ÜCRETSİZ
2. İstanbul Tasarım Bienali
1 Kasım – 14 Aralık
Sergi alanı Galata Özel Rum İlköğretim Okulu pazartesi hariç her gün 10.00-19.00, perşembe günleri ise 10.00-20.00 arasında açık. Akademi Programı ve diğer etkinliklerin yer aldığı Salıpazarı Liman Sahası’nda bulunan Antrepo 7, pazartesi hariç her gün 10.00–19.00 arasında açık. 3 Kasım Pazartesi günü her iki mekân da ziyarete açık.
*Kapak fotoğrafı Birdy Accessories isimli seriden, Meriç Canatan – Fato Erhuy’a ait.
Bu yazı Aralık 2014’te Time Out İstanbul dergisinde yayımlanmıştır.