Gün ortasında, harıl harıl yazı yetiştirmeye çalışırken bir yandan gündemi takip etme telaşının ortasına düşen bir mail; bana, her şeyi bir kenara bırakıp bu blog yazısını yazdırıyor.
Emek Bizim İstanbul Bizim isimli bir google grubu var. Emek Sineması özelinde birçok kent meselesinin tartışıldığı, paylaşıldığı bir platform. Az önce grup üyelerinden ve Emek Sineması mücadelesinin önemli isimlerinden Begüm Özden Fırat, grupta bir öykü paylaştı. Öykü, Yusuf Atılgan’ın ‘Aylak Adam’ kitabından…Bütün karmaşayı ve aklımdaki ‘yetiştirme’ telaşını, sakince bir kenara bıraktım ve okumaya başladım. Bitirdikten sonra gözlerimin dolduğunu ve ‘yaşadığımı’ fark ettim. Aslında biz yaşamıyoruz farkında mısınız? Bizi yaşayan biri var evet, hayat bizi yaşıyor.
Emek Sineması için yürüyün
Bu yazıyı okuduktan sonra hisleneceksiniz. O hissinizi 22 Aralık’a kadar saklayıp bizimle Emek Sineması için yürüyün. 16:00’da Tramvay Durağı’nda buluşacağız. Sinemadan çıkışlarımızda bambaşka bir insana dönüşmek ve öylece kalabilmek için birlikte yürümemiz her zamankinden daha önemli ve şart!
Yusuf Atılgan‘a minnetle…
YUSUF ATILGAN – AYLAK ADAM (Alıntı)
‘sinemaya girdiğinde üstü başı az ıslaktı.. önce yüz numaraya girdi, çıktı.. bir sigara içti.. salon pek kalabalık değildi.. paltosunu çıkarıp ortalarda bir koltuğa oturdu.. gelenlerin çoğu kadın.. bir de belki iki saatlik aylaklar, okul kaçakları.. ‘şunların arasında sevilmeğe değer birkaç kişi niye olmasın.. tok karın iyimserliği mi yoksa..’ başlama saati yaklaştıkça boş yerler doluyor.. bir kadın yanındaki koltuğa doğru geldi.. kadının yüzünde sanki koyu vişne bir ağızla romalı heykel burnundan başka bir şey yoktu.. koyu vişne kıpırdadı :
– sahibi var mı efendim..
orada duran paltosunu kucağına aldı.. kadın oturdu.. çantasının üstünde uzun tırnaklı uzun parmakları vardı.. az sonra ışıklar sönünce kadın koltuğun ötesine doğru toplandı.. bu çabuk kaçış onu yanındakinin bir yerine gerçekten değmiş gibi üzdü.. içinde kıpkızıl bir öfke kabardı.. ‘hay lanet olası.. insem mi beynine..’ kendini güç tuttu.. bu öfke bir kırgınlık, bir başkalarına küsme duygusuyla karışıktı.. seveceğin sandığı insanlar bunlar mıydı.. perdede dünya haberleri gösteriliyor.. bu ‘karı’nın yanında kalırsa bir şey göremeyecek.. kalktı.. sıradan çıkarken birinin ayağına bastı.. adam hiç seslenmedi.. ‘çüş’ falan deseydi bir yanını kırardı.. gitti ilerde boş bir yere oturdu.. arkasında , alaca karanlıkta belli belirsiz kıpırdayan insan suratlarına meydan okurcasına baktı.. ama onu kimse görmedi..
iki saat sonra kalabalığın içinde , sinemadan bir dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi.. düşünüyordu: ‘çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor.. sinemadan çıkmış insan.. gördüğü film ona bir şeyler yapmış.. salt çıkarını düşünen kişi değil.. insanlarla barışık.. onun büyük işler yapacağı umulur.. ama beş-on dakikada ölüyor.. sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar , eritiyorlar..’ saatine baktı : dört buçuğa beş vardı.. ‘eve gitsem okusam..’ durağa yürüdü.. ‘bunları kurtarmanın yolunu biliyorum.. kocaman sinemalar yapmalı.. bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara.. iyi bir film görsünler.. sokağa hep birden çıksınlar..’ kafasından geçene güldü.. duraktakiler dönüp baktılar.. kadının biri kaşlarını çattı.. sokakta kendi kendine sesli gülünemeyeceğini bilmeyen yoktu.. ‘ne adamlar be.. güldüysem güldüm , size ne..’ duramadı orada, yürüdü.. eve gitmeyecek.. içindeki ‘sinemadan çıkmış kişi’yi öldürdüler.. sağ kalan sıkıntılı , kızgın.. hep ölçülü-biçimli mi davranmak gerek.. kim demiş.. başkaları onu eve gidecek sanırken o gidip bir meyhanede içecek.. yolun çivisiz yerinden karşıya geçti.. kayıp giden otomobiller duraksadılar.. bir şoför sövdü.. o duymadı..’
Yazıdaki imla hataları bilinçli olarak düzeltilmemiştir.