Elif Şafak hakkında bir yazı okuyorum. Henüz bitmedi. Aklıma bir şeyler geldi ve okumaya ara verdim. Tutarlı olmaktan bahsedeceğim biraz.
Yazıda Elif Şafak’ın nasıl da aynı anda farklı bir yelpazede gezindiği yazıyor. Bir, Mısır’da teknede evlenirken bir yandan Günter Grass’ın karşısına muhalif kimliğiyle çıkması ve daha birçok ‘şey’ mevzu bahis. “Yetişmediği hiçbir faaliyet, kapsamadığı hiçbir alan yok” diye yazıyor.
Konum Elif Şafak değil. Hakkında ahkam kesmek için tüm kitaplarını, yazılarını okumalı ve iyi bir araştırma yapmalıyım. Bunu yapmak istemiyorum, en azından şimdilik.
Yalnız bana öyle geliyor ki, bu okuduğum yazı ve 2010 tarihli RED dergisine referansla verilen diğer yazı, bu yazara dair ciddi iddialarda bulunuyor ve yazarın sorunları olduğunu düşündürüyor.
Neyse, gelelim konumuza: Tutarlılık. Düşünüyorum da, bir insanın hayatı boyunca sahip olması gereken önemli vasıflardan biri tutarlılık. Elbette karakter zamanla oturuyor, düşünceler değişiyor ama en azından insanın kendini bildiği anlardan itibaren bir denge tutturması bekleniyor.
Bu denge; sağdan sola geçme ya da içli içli ağlarken aniden kahkahalarla gülmeyle elbette sarsılıyor. Ve denge anında bozuluyor.
Belki de kişilerin tutarlı ya da dengeli olmak gibi bir kaygıları yok. Elbette anlaşılabilir.
Tutarlı olmak, cesur olmakla ilgili bence; çoğunlukla yalnız kalmayı göze alma, bazen de zorluklara göğüs germeyle ilgili yani. Hayat yeterince gerginken bir de bunlarla mücadele etmek birçoğuna / birçoğumuza tercih edilesi gelmeyebilir. Normaldir.
Tutarlı olduğunuzda belki arkanızda milyonlar olmaz; sadece üç kişi hakkınızda iyi söyler ama yüreğiniz ferahtır ve yaptığınızı neden yaptığınıza dair size bahşedilen bir güç hissedersiniz. Yapayalnız da olsanız bu böyledir.
Bu kadar ahkam kestikten sonra dönüp kendime bakıyorum. Tutarlı olamadığım alanlar olmuştur elbet. İnsan 30’larında ancak kendine dönüp bakmaya başlıyor. Fakat en azından iş ahlakıyla ilgili tutarlı olmak için epey gayret gösterdiğimin uzun zamandır farkındayım.
Medyada tutarlı olmak da biraz değil oldukça cesaret istiyor. Maddi ve manevi anlamda savrulan, hiçbir sağlam zemini olmayan alanlardan biri. Zaten baksanıza ne okunacak gazete kaldı, ne doğru düzgün gazetecilik…
Emeğin sömürülmesi ve hayrına iş yapılması üzerine 15 yıldır düşünüyorum. Düşünüp de bir sonuca vardın mı derseniz, hayır! Ama sakince bekliyorum ve emek sömürenleri, adaletli işler yapanları, vicdanlı olanları, iyi kalplileri de izliyorum hem de çok yakından.
Kendimce tutarlı olmaya çalıştım diyelim. Birileri karşılıksız yazı yazdırmak istediğinde yazmayı çok arzuladığım bir yer olsa bile kabul etmedim. Belki o ay zor geçindim ama kabul etmemek benim için bir dik duruştu. Bunun tutarlılıkla ilgisi olduğu kadar başka pek çok şeyle ilgisi var elbette. Ya da çok kıymetli bir geçmişi olduğundan -benim görüşümü desteklemese de- kıyısından da olsa farklı haberler yapabilmek için uğraştıktan sonra sansür yiyen haberimin ardından asla yazı yazma talebinde bulunmamak, benim için bir tutarlılıktı.
Tüm bunların aksine yazmaktan zevk aldığım yerler için de delicesine çabalamak da tutarlılığımın bir parçasıydı yıllarca. Şimdi dönüp bakıyorum da, uzun zaman çok hızlı geçmiş. Kim kimi nasıl hatırlıyor, dengeli olmak uğruna biri diğeri için yaptıklarının farkında mı bilmiyorum.
Şimdilerde dürüst olmak, hak yememek, emeğin karşılığını vermek –en azından vermek için çabalamak-, ahlaklı bir hayat sürmek, etik kaygılarla iş üretmek ve nihayetinde tutarlı olmak gibi kaygılara pek rastlamıyorum. Kaygı yok, onun yerine bol fotoğraf paylaşmak ve hiçbir temeli olmayan işlerle zengin hayatlar sürmek var.
Ayrıca kaygılarımız bambaşka noktalarda artık, biliyorum. Her şeyden önce hayatta kalmak gibi bir gayemiz var. Ama başka bir şeyi daha biliyorum ki, hayatta kalmaya çabalarken de, ‘iyi kalabilmenin’ bir gün size faydası oluyor, olacak. İyi kalabilmenin, iyiliği yaydığına eminim.
Uzun bir yazı oldu. Tutarlılık hakkında Elif Şafak konulu bir yazının bana böylesine ilham vereceği aklıma gelmezdi. Hayat işte.
Photo Credit: Justin Luebke via Unsplash