Özgür hissetme ve iyileşmenin yolu artık minimal yaşam yani sadeleşmekten geçiyor. Nasıl mı? Az eşya ile huzurlu yaşamanın kapısını aralıyoruz…
Odamda kitap ve dergilerden adım atacak yer kalmadığı bir akşam derin bir nefes aldım ve yaşam alanımı eşyalardan geri almaya karar verdim. Son yıllarda her ne kadar kıyafet alışverişini durdurmuş olsam da, yıllardır sahip olduklarımı atmak konusunda pek becerikli değildim. Her yıl ihtiyacı olanlara vermek üzere bir miktar eleyebiliyordum ama yine de ruhumu daraltan bir gardırobum vardı ve kesinlikle azalmalıydı.
Bir gün giyerim dediğim gömlekler, sırf rengini beğendiğim için tuttuğum tişörtler ayrılma vaktinin geldiğini her seferinde söylüyorlardı. Üstelik gardırobun önünde “Ne giyeceğim?” kısmını bile atlatmıştım artık, çünkü uzun süredir burada vakit harcamanın gereksiz olduğunu anlamış, çoğu zaman benzer renk ve kıyafetleri giymeye başlamıştım bile.
Eşya derseniz; sırf hediye diye kim bilir kaç zamandır sakladığım biblolar, okurum deyip kitaplığın arka raflarında kalan kitaplar, arşivlediğim onlarca dergiler ve kullanırım diye aldığım nice defter…
Azla Mutlu Olmak kitabının yazarı Francine Jay, “Dolaplarımızda alan kazanmanın dünyayı kurtarmamıza nasıl yardımcı olacağını keşfedeceğiz” derken, fiziksel olarak açacağımız alanların ruhen de ne kadar iyi hissettireceğini ima ediyor.
Eşya ayıklamak, vedalaşmak, neyi nasıl eleyeceğinize karar vermek hiç kolay değil, baştan söyleyeyim. Fakat niyet her şeyden önemli. İhtiyacı olanlara verme düşüncesi özellikle kamçılıyor. Bir de tabii ferah bir alana sahip olmak yaratıcılığınızı artırırken zihninize de iyi geliyor.
Sadeleşmek ya da az eşya ile yaşamak derken, dünyada yaklaşık 10 yıldır yaygın olan bir hareketten bahsediyoruz. ‘Less is more’u mutlaka duymuşsunuzdur. Az eşya ile yaşamak, tüketim çılgınlığına kapılmamak, eşyaya bağımlı olmamak ve en önemlisi de satın aldığınızda mutlu olduğunuzu sanmakla ilgili bir durum. Az ile mutlu olduğunuzu anladığınız an tüm dünya başka bir yere dönüşüyor.
Girişimci ve yazar David Bruno, 2008 yılında taşınmaya karar verdiğinde, ne kadar çok eşyası olduğunu fark etti ve tüm gereksiz eşyalarından kurtularak 100 eşya ile yaşamaya karar verdi. Bruno, bu hareketi http://davidmichaelbruno.com/ adresinden paylaştı ve binlerce kişi Bruno’nun projesine katılarak 100 eşya ile yaşamaya başladı. Daha sonra bu deneyimini anlattığı ‘100 Things Challenge’ isimli bir kitap da yazdı.
Dünyada böyle binlerce hikaye var. Yakın zamanda Japonlar’ın da minimalizm hikayesini duymuş hatta gardıroplarını görmüşsünüzdür. Evde neredeyse hiç eşya yok. Gardıropta birkaç gömlek, pantolon; mutfakta gerektiği kadar tabak, çatal ve salonda bir koltuk ve lamba. Minimalizmin en büyük farkı; çok az renk tonu kullanılması, eşyaların bir bölgede kümelenmesi ve mümkünse desenden kaçınılmasıdır.
Begüm Başoğlu ve Ege Erim Sade’de; sadeleşmek, azaltmak, daha az tüketmek, hayattan daha çok keyif almak, daha hafif ama dolu dolu yaşamak için epey faydalı ipuçları veriyor. Gardırop, ev, yemek, egzersiz, ilişkiler, para, iş hayatı ve teknoloji başlıklarında topladıkları önerilerden ben de epey faydalandım.
Aynı şekilde Francine Jay’in yazdığı ‘Azla Mutlu Olmak’ kitabında da başlıklar bulunuyor ama bu yolculuk, biraz daha kapsamlı ele alınıyor. Ana başlıklar; felsefe, streamline, oda oda ve yaşam tarzı.
Şimdi biz de bazı başlıklar altında sadeleşmek isteyenler için bazı ipuçları sıralayalım. Yalnız dikkat etmeniz gereken en önemli husus, bu başlıkların hepsini bir kerede yapmayı denemeyin. Zamanla ve yavaş yavaş azalmanın tadını çıkarın.
Ne çok ‘şey’ var
Evinizdeki eşyalara şöyle bir göz gezdirin. Süs eşyaları, seyahatlerden alınan biblolar, hediyeler ve daha bir sürü ‘şey’. Birçoğu üzerinize üzerinize geliyorsa onları azaltmanın yollarına bir bakalım.
*Eşya ayıklamanın her iki kitapta da benzer kuralları var. Üçe ayırın; yararlı eşyalar, güzel eşyalar ve duygusal eşyalar.
*Yararlı eşyalar her zaman elinizin altında olması gereken eşyalardır ve bunlar asla vazgeçilmemesi gerekenlerdir. Güzel eşyalar ise size her zaman iyi hissettiren ve dolayısıyla hayatınızda kalması gereken ama bir yandan birkaç sene izlenmesi gereken eşyalardır. Duygusal eşyalar ise hatırası olan eşyalar demektir.
*Bu eşyalar arasındaki bağlarınızı iyi incelemelisiniz. Size yararı olmayan ve size iyi gelmeyen eşyaları atmak konusunda cesaretli olmanız gerekiyor. Üstelik onları ihtiyacı olan kurumlara verdiğinizde acınız biraz olsun hafifleyebilir.
*Eşya ayıkladıktan sonra işiniz bitmiyor. Jay kitabında, “Satın aldığımız şeylerin, uygun şekilde imhaları da dahil, tüm yaşam döngüleri için sorumluluk almalıyız” diyor. Yani geridönüşüme vererek eşyanızla hak ettiği şekilde vedalaşırsınız.
Kıyafetlerle vedalaşma vakti
Gardırobunuzdaki kıyafetleri elerken size birkaç kişi ilham verebilir. Steve Jobs, “Sadelik karmaşıklığın çözülmüş halidir” diyerek, minimalizmi en iyi yaşayanlardan biriydi. Yıllarca tek bir siyah kazak ve blue jean’iyle gördük onu. Mark Zuckerberg ise ne giyeceği konusunda karar vermekle vakit kaybetmemek için gri tişört ve sweatshirt’lerle dolu bir gardırobu var. İyi görünmekten ziyade iyi hissetme üzerine bir gardırobunuz olması gerektiğini unutmayın. Peki siz nasıl yapacaksınız?
*Dünyada da yaygın olan bir terim, kapsül dolap. Öncelikle tüm eşyalarınızı dolabınızdan çıkarın ve bir yere yığın.
*Son yıllarda giydiğiniz renkleri, bluzları, pantolonları, etekleri ayırın.
*Üzerinde etiketi olan veya bir kez giydiğiniz giysileri neden giymediğinizi kendinize sorun ve umudunuz yoksa onları vermek üzere ayırın.
*Aynı şekilde giymediğiniz ama şans vermek de istediğiniz giysileri ayrı bir köşeye koyun ve bir sene sonra da dokunmadıysanız verin.
Teknolojiye biraz mola
Telefonunuzda kaç bin fotoğrafınız var veya kaç uygulama? Sosyal medyada günde kaç saat vakit geçiriyorsunuz? Bu soruların yanıtları, sadeleşmek isteyen herkes için çok önemli. Yapacaklarınız ise şöyle:
*Fotoğraflarınız için arşivleme iyi bir yöntem. Eskisi gibi gerçekten anısı kalmasını istediğiniz şeyleri çekin, aksi halde telefonunuz bir fotoğraf çöplüğüne dönüşebilir.
*Uygulamaların kaçını kullandığınızı gözlemleyin. Eğer uzun bir süredir kullanmadığınız uygulamalar varsa silin.
*Sosyal medya hem zaman alıyor hem de gün içinde farklı yerden yağan birçok enformasyona maruz kalmamıza neden oluyor. Sade bir hayat istiyorsanız günde belirli saatlerde sosyal ağlara bakın ve hatta mümkünse özellikle Twitter’da listeler yapın.
*Bütün gün zaten teknolojiyle iç içeyiz. Dolayısıyla akşam yatmadan bir saat önce mutlaka telefon ile bağınızı koparın. Bu size iyi bir uyku getirecek ve kendinize ait bir gerçek bir hayatınız olduğunu anımsatacak.
İstanbul’da sade yaşamak isteyenlere öneriler
İstanbul’da sade yaşam, şehrin ruhuna ters gibi dursa da hala daha nefes alınabilecek, sakin kalınabilecek yerler var. Fakat o sakinliğe erişene kadar trafiği ve insan kalabalığını da göze almanız gerekiyor.
Öncelikle kendinizi iyi hissedeceğiniz eşyası az, rengi sade, çalışanları güleryüzlü mekanları keşfetmeniz mümkün. Fakat mekanların da ötesinde deniz nimetini hesaba katmalı ve mümkünse deniz gören yerleri tercih etmeli.
Ayrıca şehrin ormanları, koruları ve parkları da doğayla kavuşmaya vesile olacağından, basit hayatı en iyi hissedebileceğiniz yerler.
Deneyim konuşuyor
Suzi Amado / Klinik psikolog ve dışavurumcu sanat terapisti
“Ne kadar az eşyayla yaşarsanız, yaratıcılığınız için de o kadar alan açmış olursunuz”
Az eşya ile yaşamanın psikolojik yanını, sade yaşamı yakın zamanda deneyimlemiş Klinik Psikolog ve Dışavurumcu Sanat Terapisti Suzi Amado ile konuştuk.
Pahalı eşyalara sahip olmanın bir mevkiye sahip olma ile ilişkisi nedir sizce?
Bazen çok pahalı eşyalarla daha görünür olma durumu oluyor. Fakat asıl kaygı, bir gün eşyasız kalır mıyım kaygısı. Bir gün kıtlık tarafına geçersem elimin altında bir şey olsun diyorlar. Bir de evlerinde çok fazla eşya tutanlar var. Orada da ihtiyacım olursa elimin altında olsun durumu var. Bu çok güzel deyip ihtiyacı olup olmadığını düşünmeden alma eylemi var.
Eşyayla vedalaşmanın anılar bağlamında nasıl bir açıklaması var?
İnsanlar bazen güzel anılarla bağdaştırdıkları şeylerden vazgeçmekte zorlanıyorlar. Onun hediyesini verirsem onunla bağımı koparır mıyım düşüncesi var. Marie Kondo, bunun için şöyle bir şey öneriyor: Sevdiğiniz birinden gelen kullanmadığınız hediyeyi kullanabilecek birine veridiğinizde iyi hissediyorsunuz.
Az eşyayla yaşamanın mutluluğa bir faydası var mı?
Bence var, ben yaptım ve inanılmaz ferahladım. Şöyle bir faydası var, ferahlama getiriyor. Benim psikolog olarak da inancıma göre, eviniz derli toplu, ferah olduğunda ruhunuz da öyle oluyor. Üreteceğiniz bir şeyiniz varsa, o dağınıklığın içerisinde ona alan açmak zor oluyor. Dolayısıyla siz ne kadar az eşyayla, minimal, ferah bir alanda yaşarsanız üretkenliğiniz ve yaratıcılığınız için de o kadar alan açmış olursunuz. Zaman kazanmak konusunda da çok kolay. Evimde her yerde neyin olduğunu biliyorum. Az eşyanız olduğunda karar vermeniz de çok kolay oluyor. İnsana çok fazla düşünme vakti kalıyor.
Hazal Yılmaz / Seyahat yazarı
“Hayatındaki bağın sadece sevdiğin insanlar olmalı”
Francine Jay, “Peşimizden sürüklediğimiz bagaj ne kadar azsa yaşamaya o kadar zaman kalır” diyor. Son altı aydır İstanbul’daki evini de kiraya vererek sürekli seyahat eden ve tam bir göçebe hayatı yaşayan Hazal Yılmaz ile sadeleşmeyi konuştuk.
Eşyaları atmanın seni zorlayan bir yanı olmadı mı hiç? Sevdiğin, hatırası olan şeyler vs?
Yok olmadı açıkçası çünkü eşyayla iletişim giden anılara bağlı gibi. Birkaç defter, fotoğraf, onları tabii ki saklıyorsun. Yeri doldurulamayacak şeyler var ama seçmeyi öğrendikçe hayatta başka şeyleri biriktirmiyorsun. Gerçekten vazgeçemeyeceklerini ayırıp yeniler için yer yapıyorsun. Benim buzdolabında bile kalabalığa tahammülüm kalmadı. Anılarını değiştiremeyeceğin şeyler var mesela; mektuplar, defterler. Sadece onları atmakta zorlanıyorum, saklıyorum. Kalan her şey verilir. Çocukluk oyuncaklarını mesela ihtiyacı olan birine verdiğinde mutlu hissediyorsun. Yoksa neden saklıyorsun kendi çocuklarına vermek için mi?
Alışveriş yaparken neye göre alıyorsun ya da almıyorsun?
Ben sevdiğimi alıyorum. Acaba dediğimde almıyorum, kimseye de pek sormam zaten o mu bu mu diye. Düğüne falan arkadaşından alıyorsun. Palto alacaksam mesela iyi, kaliteli olanı alıyorum. Moda çok umrumda olmuyor. Az yer kaplayacak, buruşmayacak şeyler alıyorsun.
Tüm bu hafiflik zihninde nasıl bir farklılık yaratıyor?
Aidiyetsizlik duygusuyla ilgili benimki. Özgürlüğü belki de ‘fazla’ yaşama hali. Hayatındaki bağın sadece sevdiğin insanlar olmalı; eşya, araba, ev gibi metalar değil.
Başak Yarar / Mali müşavir
“Az eşya, hafiflemek özgürleşmek demek”
Haftada 2-3 kitap okuyan Başak Yarar, aniden kitaplarını satışa çıkardı. Onun da niyeti sade yaşamak. Yarar’la az eşya deneyimini konuştuk.
Eşyalarını azaltmaya ne zaman nasıl başladın?
Klişe ama, bir süre sonra gerçekten eşyanın bize hakim olduğunu gördüm. Eşyaya bağımlı hale gelmek, kendimi en son sokmak isteyeceğim durum. Eşyanın miktarı değil niteliği önemli. Eşimle İstanbul’a üç sene ara vermiştik, İzmir’de çok iyi arkadaşlar edindik. Onlarla aramızdaki dostluğun niteliği de bunda etkili oldu. Yoğun bir zihinsel uyum, bazı şeylerin daha hızlı anlaşılmasını sağlıyor demek ki. Kıyafetlerimizi, eşyalarımızı paylaştık. Fazla olanlar düşünmeden verdi, o zaman zaten benim için her zaman fazla olduğunu daha net gördüm. İnsan çok daha azıyla yaşayabilir.
Az eşya senin için ne anlama geliyor?
Hafiflemek, özgürleşmek, her istediğin an hareket edebilmek, üretmek için motivasyon demek. Gereksiz tüketimin beni de azalttığını düşünüyorum.
Kitapların dışında neleri azalttın? Nasıl bir yol izledin?
Kitaplarım aslında en son ve en zor vazgeçtiklerim. Öncesinde alıp hiç giymediğim veya çok az giyilmiş kıyafetlerimi dolabımdan çıkardım, genelde arkadaşlarımla paylaştım. Sonra çantalar, cüzdanlar, aksesuarlar vs. Arkasından mutfak eşyaları geldi, sonra ufak tefek ev eşyaları, en son da kitaplarım. Kitaplarım hariç eşyaların hiçbirinden maddi bir gelir elde etmedim düşünmedim bile. Onlar zaten doğal bir şekilde benden çıkması gereken ve başkalarının işine daha çok yarayacak şeylerdi.
Bu süreçte zorlandığın anlar oldu mu, neden?
Diğer eşyalarda zorlanmadım ama kitaplarımdan vazgeçme kararımda zorlandım. Bu kararda birçok farklı değişken söz konusuydu. Uzun zamandır gitmek istiyorum ve giderken kitaplarımı bırakacak olma düşüncesi bana ağır geliyordu. Kitaplığımda durdukça ertelemem daha kolay oluyordu ve üstelik almaya da devam ediyordum. Az eşya, daha çok özgürlük temelinde de tek eksik parça kitaplardı açıkçası. Neyse ki, teknoloji imdadıma yetişti, e-kitap okuyucu ile kitaplarımı her yere bir sırt çantasında taşıyabilecek olmak bir nebze işimi kolaylaştırdı. Ve şimdi, sadece çok ihtiyacım olan eşya ile yaşamayı öğreniyorum ve bunu seviyorum.
Fotoğraflar: Unsplash
https://unsplash.com/@priscilladupreez
https://unsplash.com/@benchaccounting
https://unsplash.com/@beccatapert
https://unsplash.com/@alexagorn
https://unsplash.com/@srosinger3997
Bu yazının farklı bir versiyonu 2016 yılında TimeOut İstanbul dergisinde yayımlanmıştır.
1 comments