Sanat ve terapinin bir araya gelip iyileştirmesi yeni bir şey değil. Fakat bu aralar -epey ihtiyacımız olduğundan- çizerek, salınarak, yazarak ve dinleyerek de iyileşebileceğimizi bir kez daha hatırlama vakti.
Yaşadığımız ağır günleri atlatmak için sevdiğimiz şeylerden destek almayı düşündüğümde, itiraf etmeliyim ki sanat terapisinin bu kadar etkili olabileceğini tahmin etmemiştim. Kısaca tanımlamak gerekirse sanat terapisi, sanatın farklı dallarını –resim, müzik, yazı, drama- kullanarak kişinin kendini tanımasını ve sorunlarını çözmesini sağlayan bir terapi türü diyebiliriz.
Sanat terapisinin başlangıcı oldukça eskiye dayanıyor. Hastaların yaptığı sanat ürünleri üzerine ilk klinik incelemeler 1870’li yıllarda gerçekleşmiş. II. Dünya Savaşı’nda da sanat terapisi tekniğinin kullanılmasının ardından Sigmund Freud, Carl Gustav Jung gibi isimler de sanat terapisine farklı yorumlar getirmişler.
Sanat terapisinin Türkiye’deki gelişimine baktığımızda ilk sanat ile terapi çalışmaları Prof. Dr. Kazım Dağyolu tarafından başlatılıp ressam psikiyatr Prof. Dr. Süleyman Velioğlu tarafından 1957’lerden beri yönetilen Psikopatolojik Sanat Laboratuvarı’nda gerçekleşmiş.
Şimdiki zamana geldiğimizde ise sanat psikoterapi çalışmaları İstanbul Tıp Fakültesi Anabilim Dalı’nda Nurhan Eren tarafından yürütülüyor. 1995’ten bu yana bireysel ve grup sanat psikoterapi sanat çalışmalarının resim yoluyla değerlendirilmesi şeklinde uzun süreli bir psikoterapi yöntemi olarak kullanılıyor.
Sözel olarak ifade edemediğinizde; sanat terapisi
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Sanat Psikoterapisi ve Rehabilitasyon Programı sorumlusu, Sanat Psikoterapileri Derneği kurucusu ve başkanı Doç. Dr. Nurhan Eren’i görüyoruz. Eren’e sanat terapisinin hangi durumlarda tercih edileceğini sorduğumuzda şöyle yanıtlıyor:
İnsanlar sanat psikoterapisini her zaman tercih edebilir, ancak en çok kendilerini sözel olarak ifade edemediklerinde veya kısıtlı kaldıklarında duyumsal, duygusal, bedensel, algısal birçok açıdan sıkışmışlık oluştuğunda, psikososyal izolasyon, iletişim sorunları, toplumdan kopma ve kendi içine çekilerek kronik bir gidişe engel olmak için şizofreni ve diğer psikotik durumlarda, depresyon, stres ve anksiyete ile başa çıkamama gibi somatik ve duygusal sorunlar yaşadıklarında ve daha birçok sorunda, çocuklar, gençler, erişkin ve yaşlılarda, fiziksel hastalığı olan ve bununla baş etme sorunları olan kişilerde sanat psikoterapisi kullanılabilir.
“Kişinin farkındalığını artırmak için kullanıyoruz”
Klinik psikolog ve dışavurumcu sanat terapisti olan Suzi Amado, bu süreci “Sanat terapisinde kişiye kendisi olması için alan açıyoruz ve sanatı kişiye destek olmak için kullanıyoruz. Bu; farkındalığı artırmak, deneyimi derinleştirmek, dönüşüme destek olmak ya da birçok zaman sadece o deneyimde kişinin yanında olmak olabilir. Bizim yaptığımız iyileşmede yol arkadaşı olmak. Bunu yaparken de biz sanat terapistleri sanatı kullanıyoruz” diye anlatıyor.
Sanat terapisine gitmek için herhangi bir yeteneğe sahip olmanız gerekmiyor. Hatta bir sanat dalında çok yetenekliyseniz mükemmelliyetçiliğinizin tetiklenme olasılığına karşı genelde o alan terapi sürecinde kullanılmıyor. Çünkü bir ressam güzel bir resim yapmak istiyor. ‘Güzel’ ise sanat terapisinin yasak kelimesi. ‘Tüm amaç içinizdekini dışarı çıkarmak’ diyen Amado’ya travma sonrası sanat terapisinin etkisini soruyorum, şöyle yanıtlıyor: “Sanat bazen kişinin sözle anlatamadıklarını yalın bir şekilde anlatıyor ve terapistle yapılan sanat, kişiye görülmüşlük anlaşılmışlık hissini deneyimletiyor.”
Terapilerinde hangi sanat dalını seçeceğine nasıl karar verdiğini ise şöyle anlatıyor: “Biraz içgüdüsel, biraz da kişinin neye açık olduğuyla alakalı. Ben sanatsal bir şey yapmak istiyorum diyorsa, her zaman ‘Yaşadığın deneyimi bir mandalanın içine çizmek ister misin?’ diyebiliriz. Sonra da onun üzerine konuşmak gerekiyor. Bazen de kişi kendini çok tutuyor, biraz açılması gerekiyor diyorsunuz ve drama tekniklerinin işleyebileceğine karar veriyorsunuz.”
Terapi, insanın kendisiyle yüzleşmesini içerir ve bu zor bir süreçtir. Sanat terapisinde yüzleşme, terapistin kurduğu cümlelerden çok, sanat süreçlerinde yumuşak bir şekilde gerçekleşir. Amado, bu süreçte sanatla kurulan empatinin çok değerli olduğunu söylüyor.
“Hareket, bedenin anadili”
Beden ve zihin arasındaki bağı resim yaparken keşfettiğini söyleyen, hareket temelli dışavurumcu sanat terapisti Bihter Yasemin Kaya, hareketi bedenin anadili olarak tanımlıyor. Dans yerine hareket demelerinin sebebi ise, bunun bir stilize edilmiş, kuralları olan bir şey olmamasından kaynaklanıyor.
Kaya hareket temelli terapi sürecini ise şöyle anlatıyor: “Terapist danışanı, bedenine ve hayal gücünü harekete geçirecek, yaratıcılığını körükleyecek ısınma ve alıştırma çalışmalarıyla bir eşikten geçirerek seansın kalbi ya da merkezi denilebilecek sanat alanına davet eder. Terapist, danışanın o günkü tema ve anlatımındaki ipuçlarından yararlanarak, o gün yararlanabileceği dışavurumcu sanatlar (resim, dans/hareket, yaratıcı yazı, şiir vb.) aktivitesine çeşitli alternatifler sunarak yönlendirir. Sanat terapisi seansının bu aşamasında, danışanın gerçek hayatın sorunsallarını geride kapıda bırakması ve farkındalığını hayal gücüne, şiirsel ve estetik olana yöneltmesi desteklenir. Ortaya çıkan ürünü anlamlandırma süreci kimi zaman sanat eseri üzerine konuşarak, kimi zaman ise onu anlamını veya mesajını yine yaratıcılıkla açığa çıkartan başka bir sanatsal ifade üreterek başlatılabilir. Seansın çıkış kapısına yönelirken de sanatsal ifade ve yaratıcı süreçler değerlendirilir, danışanın dışarıdaki hayatı ve sanat terapisi sürecinde paralellik gösteren durumları ele almasıyla seans sonlandırılır.”
“Sadece anlatmak, karmaşık yazmak da iyi geliyor”
Yaratıcı yazarlık eğitimlerinin verildiği Yazıevi’nin kurucusu ve 15 senedir yazıyı terapi olarak kullanan Yeşim Cimcoz, kişinin kendini ifade etme aracı olarak yazıyı seçmiş olması gerektiğinden sonra yaptığı işi şöyle anlatıyor:
Kağıt ve kalem sizin elinizde, onları akıtabilir ya da durdurabilirsiniz. Bu anlamda gücü size bırakan bir yöntem. Herhangi bir şekilde yazmaktan ziyade belli yöntemleri kullanarak yazmayı içeriyor. Metafor çok kullanıyorum, hikaye anlatımı ve duyguları ortaya çıkartacak birçok çalışma yapıyorum. Bunların dışında sadece anlatmak, zihni boşaltmak, konudan konuya atlayarak karmaşık yazmak da iyi geliyor. İyi gelmek önce rahatlamak anlamında, sonra da yaşananlara bir anlam çerçevesi oluşturmak anlamında. İnsanların farkındalıklarının artması, yaşadıklarını ifade edebilme fırsatı vermesi ve kendi dünyalarında yaşadıkları bölünmüşlükleri toparlama imkanı sağlaması açısından yazı bir terapi olabilir.”
Piyanist, besteci, soprano ve müzikterapist olan Renan Koen müzikle terapinin gücünü şöyle ifade ediyor: “Kendimize olan inancımızı ve özgüvenimizi içimizdeki ritmin gücünden alır ve yine ifade etme gücümüz içimizdeki ritmi duymaya devam ettiğimiz müddetçe tamdır.”
Anadolu’da da uzun yıllar hastalıkları tedavi etmek için kullanılan müzik, birçoğumuz için şimdi de zor zamanlarda en iyi gelen iyileşme aracı olsa gerek. Sevdiğimiz, rahatlatan bir şarkı açtığımızda tüm sıkıntılardan uzaklaşabildiğimiz bir gerçek.
Kişisel ya da toplumsal travmaların ardından konuşmakta zorlanıyorsanız, sanat terapisi tam da bunun için var. Nefes almak, iyileşmek, eskiye dönmek, atlatmak, kendinle tanışmak için sanat terapisinin iyileştirici gücü keşfedilmeyi bekliyor.
Bu yazı Art Unlimited dergisinin Eylül-Ekim 2016 tarihli sayısında yayımlanmıştır.