İletişim kurma hızının en üst seviyede olduğu yıllardayız. Telefon, e-posta, sosyal ağlar sayesinde birbirimize her an, rahatlıkla ulaşabiliyoruz. Şimdi filmi geriye sarın! Bir adadasınız ve bu bahsettiğim araçlardan hiçbiri yok. Diğer adadaki insanlarla konuşmak için teknenizle o adalara gitmeniz gerekiyor. Bir başka ihtimal daha var: Şişeyle mektup göndermek!
Thomas Montasser’in Şişedeki Mektup isimli kitabının Peer isimli karakteri, fikrine sahip çıkan, hayatla barışık bir çocuk. Her ne kadar büyükbaba, baba ve anne suratsız olsa da Peer kendi kendine adada eğlenmesini çok iyi biliyor. Ülkem dediği adanın, 8 basamaklı fenerine çıkıp orayı idare etmek onun işi. Zaten 88 basamağı çıkmayı kimse istemediği için Peer kendine bunu görev edinmiş, mutlu da…
Bir çocuğun yalnız da ne kadar mutlu olabileceğinin bir resmi aslında bu. Kendine bulduğu uğraş, hiç de sıradan bir uğraş değil. Peer, boş şişeleri toplayıp koleksiyon yapıyor. Hayalinde yapmak istediği tek bir şey var: Şişe postacısı olmak. Sahile vuran türlü eşya arasında bir gün bir kasa buluyor. O kasayı alıyor, şişelerini kasaya yerleştiriyor, üniformasını giyip görevine başlıyor: “Gönderecek bir şeyiniz var mı? Hızlı, ucuz, güvenilir!”
Timaş Çocuk’tan çıkan Şişedeki Mektup kitabının inceleme yazısının tamamını İyi Kitap’ın sitesinden okuyabilirsiniz.