Belli bir döneme kadar hep dinlemeyi sevdim. Ya tüm enerjimi evde dökerdim ya da çok sevdiklerime açardım dökülürdü her şey. Büyüdükçe dinleme ile eşitlendi konuşma durumu. Yaşadıkça konuşacaklarım arttı, yaşadıklarım dünyaya bakışımı değiştirdi, isyanım tavan yaptı. Tüm bunlar olurken dostlar geldi, gitti. Sonra kimi geri döndü. Aslında gitmemişti, Zeynep de onlardan biriydi işte…
“En sevdiğiniz kitabınız mı en sevdiğiniz arkadaşınız mı?” deseler, bir an düşünürüm. Düşünülmeyecek gibi bir soru da değil hani. Henüz en sevdiğim kitap olup olmadığını bilmediğim ama beni oldukça heyecanlandıran bir kitabı, sabah masamda bulunca hoşuma giden “Buzdolabının Üstündeki Kız”ı, dostum Zeynep’e verdim bu akşam.
(Buzdolabının Üstündeki Kız / Siren Yayınları / Etgar Keret)
Yani kendi okuma zevkimi feda ettim. Olayı dramatize etmeyeceğim elbette. Sadece daha iki sayfasını okuduğum ve devamını oldukça merak ettiğim kitabı, Zeynep’in okuması için daha uygun bir zaman olamazdı.
Hatta, “Çabuk oku, sonra da ben okuyayım” dedim. Şöyle bir karıştırdı, kısa öykülerin ilk paragraflarını okudu sesli. Hepsinde başka can alıcı bir durum söz konusuydu. Ona iyi geleceğini hissettim, o da hissetti ve aldı.
Umarım iyi gelir. Kitaplar hep iyi gelir. Belki hayatın, belki bakış açısının yönü değişir. Göreceğiz.
Not: Zeynep’in yorumlarını da, benimkileri de paylaşacağım, en yakın zamanda.