Dünyanın hatırı sayılır ülkelerindeki birçok okur, Japon yazar Haruki Murakami’nin kitabını; kimilerinin Oscar’ı, kimilerinin Nobel’i beklediği gibi bekliyor. Günler öncesinden ön sipariş rekorları kıran Murakami kitabının, gece yarısı başlayan satışında da metrelerce kuyruklar oluşuyor.
Japonya’da daha yayımlandığı ilk haftada bir milyon satış rakamına ulaşan Haruki Murakami’nin son romanı ‘Renksiz Tsukuru Tazaki’nin Hac Yılları’, Murakami sevenleri hayalıkırıklığına uğratmayacak nitelikte.
Roman kahramanımız Tsukuru Tazaki, lisede beş yakın arkadaşıyla birlikte güzel yıllar geçirir. Diğer dört arkadaşının hepsinin soyadı; Mavi, Kızıl, Ak ve Kara olmak üzere bir renge karşılık geliyordur. Soyadındaki kelime herhangi bir rengi temsil etmeyen tek kişi ise, Tsukuru’dur. Dolayısıyla ‘renksiz’ yakıştırmasını da yapan da, ta kendisidir. Sadece bu durum bile Tsukuru’nun kafasını uzun yıllar meşgul etmiştir.
İstenmeyen Tsukuru…
Aralarında gizli bir anlaşma varmış gibi, üç erkek iki kızdan oluşan bu grupta kimse birbirine yan gözle bakmaz. Gayet mesafeli ama bir o kadar sıcak bir ilişkileri vardır. Lise bittikten sonra üniversite sınavlarına girerler ve Tsukuru, şehir dışına Tokyo’ya okumaya gider ve arkadaşlarından ayrılmak zorunda kalır. Diğer dört arkadaşı, Nagoya’da okumaya ve yaşamaya devam eder.
Tsukuru, hep hayalini kurduğu tren istasyonu işletmeciliği bölümünü bitirdikten sonra Tokyo’da bir tren istasyonunda çalışmaya başlar. Fakat bu süre içerisinde, Tsukuru üniversite ikinci sınıftayken, ilginç ve hayatının yönünü değiştirecek bir telefon alır. Telefonun ucundaki Nagoya’daki dört arkaşından biri olan Mavi’dir. Mavi, grubun artık kendisiyle görüşmek istemediğini söyler. Tsukuru duruma çok şaşırır ama o anın şokuyla “Neden?” diye sormaz. Bu duruma bir türlü anlam veremeyen Tsukuru, öyle bir ana gelir ki, intihar etmeyi bile düşünür.
Tsukuru için zor yıllar ve ardından…
Tsukuru, Tokyo’da yıllarının çoğunu tek başına geçirir. Buradaki tek başınalığı, gerçek bir yalnızlık olarak tanımlamak mümkün. Yalnız olmayı tercih eder, Tsukuru. Çoğu zaman insanlarla olan arkadaşlığının son bulmasını da kendisinin ‘renksiz’ olmasına bağlar. Kendiyle ve bu durumla ilgili çokça düşünür. Arkadaşlarının onunla bağlantısını kopardığı andan itibaren, Tsukuru çok zor günler geçirir. Zaten renksiz ve özelliksiz olduğunu düşünen Tsukuru, dünyada var olmasının hiçbir faydası olmadığını düşünmeye kadar gider.
Sonra bir gün, Tsukuru’nun karşısına öyle biri çıkar ki, hem Tsukuru’yu bu yüz yıllık bedbaht halinden kurtarır hem de içindeki soruya aradığı cevabı bulmak için onu harekete geçirir. Sara, Tsukuru’nun içinde çok çok derinlerde sakladığı bu kendini gerçekleştirememe durumunu sezer ve onunla konuşur. Tsukuru, içini tüm berraklığıyla açar Sara’ya. Sara’nın ricası üzerine, ki bu rica aslında hayatlarının geri kalanını anlamlı bir şekilde geçirmeyi de içerir.
36 yaşına erişmiş Tsukuru, dört ‘renkli’ arkadaşını görmeye gidiyor. Her biri farklı alanlara dağılan dört arkadaşıyla bir araya gelen Tsukuru, gruptan ihraç edilme nedenini öğrendiğinde yıllar önce yaşadığı gibi bir şok daha yaşar. Ama üzerinden 16 yıl geçen bu olayın ardından artık hiçbir şey düzeltilemez. Fakat tam bu noktada Murakami’nin bir insanın, bir başka insan üzerindeki etkisini görmek açısından paha biçilemez bir kurgu yarattığını görmek mümkün.
Murakami, bu kez fonda Franz Liszt’i kullanıyor
Murakami, diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da şahane müzikler seçmiş. Bu defa klasik müzikle birlikte bizi Tsukuru’nun hayatına sakince dahil ediyor. Franz Liszt’in ‘Années de Pèlerinage’ (Hac yılları) isimli eserinden ‘Le Mal du Pays’ (Vatan hasreti) isimli parçası, Tsukuru’nun sıklıkla dinlediği şarkılardan biri.
Haruki Murakami, roman boyunca okurun merakını sürekli artırmaya yönelik hamleler yapıyor. Bölümler arası geçişlerdeki mekan ve zaman atlama yönteminin, okurun heyecanını taze tutmak için tasarlandığı besbelli. Birçok Murakami romanında olduğu gibi aslında normal, yalnız ve şehirli bir erkeği izliyoruz, inişleri ve çıkışlarıyla.
300’e yakın sayfada okuru ayık tutmak pek de kolay değil. Murakami, Tsukuru’nun kendini ve dünyayı arayışıyla birlikte zinde tuttuğu okuru, romanı sonlandırırken bir parça hayalkırıklığına uğratmıyor desek yalan olur. Zira roman boyunca birçok soruya cevap arayan okur, sorulara cevap alamadığı gibi renklerle bezeli bu romanı sanki ismindeki gibi bir parça renksiz sonlandırıyor.
Bu yazı Ocak 2015’te Arka Kapak dergisinde yayınlanmıştır.