“Üç göç bir yangına bedeldir”. Daire Sanat’tan içeri adım attığınızda karşınıza çıkan yanmış yığının ardında yazan cümle bu. Göç ve yangın… Yerini terk etmenin ya da terk etmek zorunda kalmanın iki başlangıç noktası. Göç, arkanda bıraktığın bir hayat, unutman gereken. Yangınsa, geçmişin kül olması ve unutmak zorunda olduğun bir hayat.
Daire Sanat, geçtiğimiz ay Sibel Horada’nın ilk kişisel sergisinin ev sahibiydi. Serginin; içinde uzun, derin cümleler barındıran tek bir işi vardı. Koca bir başlıktı cümlelere vesile olan: Yangın. Bulunduğumuz yer de bir yangın mahalliydi. Sahiden de orasıydı. Zira Horada, yerleştirmesini gerçekten birer birer yakarak elde etmişti. Bütün bunları yaparken hissettikleri şöyleydi: “Okuduğum yangınlarda her şeyini kaybeden insanları düşünüp, onları andım.” Horada, ‘yangın’ kavramını tam anlamıyla yaşatmak için bir adım daha ileri giderek kutuları yaktığı esnada çıkan sesleri kaydetmiş, o hissi izleyiciye geçirmek istemiş, başarılı da olmuştu. Ses unsuru, bu tür etkileyici işlerin sarsıcılığını artırıyor. Kapkara olmuş kutuların etrafında gezinirken yanık kokusuyla birlikte onların anılarını düşünmeye başlıyorsunuz. Maddenin hatırası olamaz mı? Elbette olur. Onun yaşadıkları, onunla yaşananlar… Düşünürken sese kulak veriyorsunuz ve yanıyor onlar, yok oluyor, siliniyor bu hayattan.
Geçtiğimiz eylül ayında güzel bir ahşap konağın yandığı sırada çekilmiş görüntüleri eline geçmiş Horada’nın. Sergiyi yangın ile ilgili yapma fikri de bu konağın talihsiz kaderinden geliyor. “Bu parçaları, unutmayı seçtiğimiz her şeyin anısına sergiliyorum” diyor Horada. Mekandaki işin yanından ayrılıp Yangın Günlükleri yazısının üzerine basarak çalışma odasına geçiyorum. Burada bir masa, daktilo ve sandalye bulunuyor. Duvarda şimdilik birkaç çerçeve var, bunlardan biri 1922’deki büyük İzmir yangınından önceki İzmir Fuarı’nın kartpostalı. Dört gün süren yangından geriye kalan birkaç kartpostaldan biridir belki de. Bu büyük yangına dair kimse, uzun süre bir şey konuşmuyor. Sanki gerçekleşmemiş gibi davranılıyor. Horada, yangının hafıza kaybı gibi bir şey olduğunu söylüyor. “Bu, şu an yaşadığımız dönüşümle birebir örtüşüyor. Tehdit altında olan yalnızca evlerimiz, sokaklarımız, yeşil alanlarımız değil aynı zamanda belleğimiz, yaşayış biçimlerimiz, alışkanlıklarımız da tehlikede”. Çalışmaya İzmir yangınıyla başlama sebeplerinden biri de bu, unutulmuş olması. Bu olayın bellek yitimine dair çok güçlü bir an olduğunu düşünüyor Horada, “Zafer coşkusuyla bastırılmış ve resmi tarihten tamamen silinmiş bir olay”.
Kartpostalın yanında, şeffaf daktiloda yazılan not şöyle:
15 Nisan 2011
Amsterdam’da rastgeldiğimiz bir sahaflar çarşısında ülkelere göre tasnif edilmiş bir kutu kartpostalı eşelerken, 1.50 Avro karşılığında Yıldız Sarayı’nı gösteren kartpostallar aldık. Burası yeni yeni yerinden edilmiş ve neredeyse yok edilmiş olan Yıldız Üniversitesi Sanat ve Tasarım Programı’nın eski yeri olduğu için önemliydi. Sonra gene 1.50 Avroya, başka yıkım fotoğraflarıyla karşılaştık: SMIRNE 13-14 Settembre 1922; SMIRNE, ore 9 del 14 Settembre 1922; SMIRNE, ore 18 del 14 Settembre 1922…
Türk eğitim sisteminden geçen herkes 1922 yılı ve civarında meydana gelen olayların kronolojisini eksiksiz bir biçimde bildiğine göre, nasıl bu fotoğrafları daha evvel görmemiştik?
Bu karelerin, insanların evlerine dair son hatıraları olduğunu düşünüyor Horada. Bir yangından geriye ne kalıyor? Acı, tatlı hatıralar. Onlar da belleğin azizliğine uğrayarak yok olup gidiyor. İstanbul’daki en büyük yangının kentsel dönüşüm olduğunu da söylüyor Horada. Aslında ateşini görmediğimiz, kokusunu duymadığımız koca bir yangının ortasındayız. Evler yıkılıyor, anılar yerle bir ediliyor, birilerine yeni, farklı yaşamlar biçiliyor. Sibel Horada, bir şehre yangının nasıl etki ettiğini şöyle anlatıyor: “Şehrin geçmiş yangınlarına bakmanın bu zamanda bize birtakım ipuçlarını verebileceğini düşünüyorum. İstanbul’un yangına dair çok köklü bir belleği var. Tarih boyunca çok yoğun bir yerleşim alanı olmuş, yapı stoğu ahşap ve dar sokaklar üzerinden birbirine doğru uzanan cumbaların yoğunlukta olduğu bir mimari geleneği var. Koca mahalleleri, bölgeleri silip süpüren yangınlar var; insanlar her seferinde tüm yaşamlarını baştan kurmak zorunda kalıyorlar. Öte yandan yangın şehrin yenilenmesinde, yer yer sokak planlarının modernize edilmesinde de büyük bir rol oynadığını görüyoruz”.
Yangının zamana hakaret olduğunu düşünüyor Horada. Bu yazıyı yazarken bir hafta içinde yaşanan yangınlar geliyor aklıma. Orman yangınları, cezaevi yangınları… Nedenleri farklı olsa da, yok olan bir şeyler var, zarar gören, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, hoyratça kullanılan hayatlar… Horada, “Orman yangınını düşünelim, o ormanın yerine gelmesi 60 yıl alıyor. Hayvanların yaşam alanlarını, ekosistemi dümdüz ediyor. Yeniden olması için gereken uzun bir zaman var” diyor.
İstanbul. Aslında en çok göçle şekilleniyor. Göç aldıkça, kilo alan bir kadın gibi oluyor. Sığmıyor o kıyafete, sıkışıyor, gün geçtikçe sıkılıyor o kalıpta. Peki ya yangın? Yangın seni yakıyor, evini yakıyor, hayatını yakıp gidiyor… Ne kültür kalıyor geriye ne kimlik. Zaten bellek çoktan yitiyor. Her yangın, ardında bıraktığı acıyı taze tutmaya yetmiyor. Günaşırı olan olaylar, nasıl da belleğimizi silip süpürüyor. Yaşadığımız an, yaşanılanların en korkuncu zannediyoruz her seferinde. Öyle bir tanesi geliyor ki, diğeri hafızanın dehlizlerindeki yerini alıyor. Sergi, ‘yangın’ konusuna bakışı itibariyle çok vurucu ve başarılı. Tek bir işle, ne kadar etkileyici olabileceğinin kanıtı niteliğinde.
Horada bu ilk serginin kendisi için de kişisel bir deneyim olduğunu söylüyor, “Sanki benim için de yaşanması gereken bir süreç gibiydi. Ateşe karşı olan korkumu da yenmek gibi de oldu. Tanımak ve kontrol altına almak önemliydi.” Sergi, belleği tazelemek için büyük bir fırsat. 1-8 Eylül tarihleri arasında da bunu daha da ileriye götürerek, sergi süresince topladığı notları bizimle paylaşacak. O sürecin arkasında yatan küçük kararları, küçük anları oraya katacak ve oradan çıkan hikayeyi bir sanatçı kitabı olarak sunmayı hedefliyor.
Karmaşasına kapıldığımız bu şehrin; geçmişine sahip çıkmak, şu anına tanık olmak ve bilhassa belleğini diri tutmak adına Sibel Horada’nın ilk sergisi Yangın Mahalli, izleyiciye hissettirdikleriyle oldukça başarılıydı.
Daire Sanat’taki Yangın Mahalli isimli sergi izlenim yazısı ArtUnlimited Temmuz sayısında yayınlanmıştır.