Kâğıtlarla ne zamandan beri haşır neşirsiniz?
Ben küçüklüğümden beri kâğıt keserdim, bu hani ‘Eskiden beri şarkı söylerdim’ cümlesi gibi gerçek benim için. Yalnızca kâğıt kesmezdim, yapıştırırdım, inşa ederdim. Heykel eğitimi aldım; heykelde okumuşluğun verdiği üç boyuta ilgi, biraz daha mekân yaratmak, mekân boşluğunda ayakta duran bir şeyler yaratmak arzusu beni buralara getirdi. Kişinin kendisiyle ilgili anlatmak istediği şeyler için aracılar bulması gerekiyor. Benim aracım da kâğıt oldu. Hayatım boyunca böyle mi olacak bilmiyorum. Bilmememin nedeni, bir animasyon şirketinde çalışıyor olmam. Orası da beni çok heyecanlandırıyor.
Evet ama bir yandan da bu konuda takıntılı olmak lazım. Karakterleri üretmek için çok çalışmak gerekiyor. Çünkü binlerce örneği var dünyada. Ona benzemesin, buna benzemesin, özgün olsun ama güzel olsun… Kâğıttan bir şeyler yapmak da, tamamen benim aklımda, kendi kendime gerçekten ‘oynarken’ çıkardığım bir şey. Bir şeylere benzemesin diyebileceğim kadar çok araştırma yapmadım diyebilirim. Çok doğal bir şekilde çıktılar.
Hayal dünyanızı kâğıtla yansıtmak nasıl bir duygu?
Sanat yapan her insanın aslında malzemeyle ilişkisi çok sıcaktır. Kâğıdı sever, kalemi sever, silgisini çok sever. O noktadan sonra da istediği şeyi çıkarabilirse ona bakmaya başlar. Bilmem nereden getirilmiş dünyanın en acayip absürd malzemesiyle değil de ulaşabildiğin, aslında elinin altındaki malzemeyi olabildiği kadar farklı bir yaklaşımla işlemek beni heyecanlandırıyor. Gerçekten hiç kimsenin bulamadığı, işte ‘Dağların ardından getirdiğimiz bir malzemeyle yaptık biz bu filmi ya da heykeli’ demenin bir anlamı yok bana göre. En bildiğin şey neyse, onunla bir şeyler üretmek daha heyecanlı. Çünkü orada kişilerin özgünlük mevzusu devreye giriyor.
İşçilikten öte kâğıtla olan derdiniz ne?
Mesela bu sergide işçilik de bana çok sorulan bir şey. ‘Çok zor değil mi?’ diye soruluyor. Yani zor ama o değil mevzu. Burada bir espri var, bir konu var, farklı bir yaklaşım var. Ben bunlara heyecanlanıyorum. İşin o dantel kısmı. El zaten öğrenen bir şey, sanatçı olan herkesin eli yatkındır. Asıl önemli olan bir konuya nereden yaklaşacağınızı, nasıl anlatacağınızı bilmenizdir.
Bu sanatın nasıl bir tarihi var?
Osmanlı tarihinde ‘kat’i’ diye bir kâğıt kesme sanatı vardır. Aynı şekilde Japonlar, Çinliler ve Almanlar da çok güzel kâğıt keserler. Tek kâğıdı kesip siyah-beyaz ışıklı alanlar yaratarak kompozisyonlar yaparlar.
Serginizin konsepti için ne diyebiliriz?
Aslında belli bir konsepti yok. Hem şehir var, hem doğa var. Ama bu iki başlığın geçtiği tek bir süzgeç var, o da biraz daha mizahi bir bakış. Başka bir konusu da yok.
Kullandığınız diğer malzemeler neler?
Neşter kullanıyorum. Daha detaylı ve ince kesim yapabiliyorsunuz. Resim kâğıdı, onun dışında transparan kâğıtlar ve yapıştırıcı var.
Bazı kâğıtlarınızda birbirine benzeyen şekiller var; kalıp mı çıkarıyorsunuz, ayrı ayrı mı kesiyorsunuz?
Hepsini ayrı ayrı kesiyorum. Çok ufak olduğu için birbirine benziyor. Yalnızca şehir konusu olanlarda binalar olduğu için bir benzerlik göze çarpıyor ama her biri diğerinden farklı. Öyle bir etkiyi tercih ediyorum.
Nelerden besleniyorsunuz?
Günlük hayat var. Hayal dünyası var. Çok haşır neşir olduğum çizgi roman, sinema, animasyon var.
İşçilik ne kadar vaktinizi alıyor?
Değişken. Çok daha ağır işçilikli gibi görünen şeylerin kompozisyonu kafamda netse daha çabuk çıktığı olabiliyor. Ondan ziyade kompozisyonu doğru olarak oturtmaya çalıştığım için süreç uzuyor. Bir hafta da oluyor, başından hiç kalkmadan iki gün de oluyor. Bazı işlerim var mesela, sadece altyapısı iki buçuk ay sürdü.
Peki işleriniz ne kadardan alıcı buluyor?
Galerinin belirlediği fiyatlar diye başlayayım. 5 bin liradan başlıyor, 6, 7, 8 diye gidiyor. İki büyük işin fiyatı farklı.
Kompozisyonlarınız yurtdışında sergilendi mi?
Evet, her yere gittim diyemem ama Viyana’ya gittim. Danimarka, Belçika, Almanya ve İsrail’de işlerim sergilendi. Bir tanesi İstanbul sergisiydi, o yüzden İstanbul konulu bir iş yapmıştım. Birçoğunda başlık yoktu. İşlerin kendilerini olduğu gibi sergiledim. Genellikle konu olmuyor, böyle serbest çalışmayı tercih ediyorum ben de.