Fotoğraf: Muhsin Akgün |
Bu haber 23 Mayıs 2009’da Radikal Cumartesi’de yayınlanmıştır.
Girip beş dakikada çıkılamayacak bir yer Milk. Pixel art, pop art, graffiti gibi farklı sanat tarzlarını takipçileriyle buluşturmayı hedefleyen, kendisi de, fikirleri de taze bir üs. Kurucuları Elif Çevik ve Can Başyiğit anlattı…
Milk’in yaratıcılarını tanıyabilir miyiz?
Can Başyiğit: Ben Bilgi Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı Bölümü’nden 2007’de mezun oldum. Milk Gallery’yi Elif Çevik’le beraber kurguladık.
Elif Çevik: Ben de Bilgi Üniversitesi Reklamcılık Bölümü’nden mezunum. Mezun olduktan sonra planlamacı olarak TBWA’da ve sonra Propaganda diye lokal bir ajansta çalıştım. Oraya geçmemle Milk’i açacak zaman kazanmış olduk. Ben çalışmaya devam ediyorum ajansta. O yüzden bütün iş yükü Can’da.
Milk’i kurmaya nasıl karar verdiniz?
Elif Ç.: Benim senelerdir kurduğum bir hayaldi. Aslında internetten sürekli oyuncak siparişi vermekten ve sergileri gezememe gibi bir sıkıntıdan çıktı. Dedik ki neden Türkiye’de böyle bir şey yapılmıyor, açılan tüm galeriler aynı tarzda. Çok daha önce birileri bunu yapmış olmalıydı diye düşünüyorum. Ama bize kısmet oldu.
Açılışınızı Alman pixel art sanatçısı eBoy’la yaptınız. Nasıl geçti ilk sergi?
Elif Ç.: Başlangıcımız çok iyi oldu. eBoy bizim jenerasyonun takip ettiği, ilgilendiği Alman bir kolektif. Pixel art’ın ustası olarak biliniyorlar. Bizim açılışımız için de iyi oldu, beklediğimizin üstünde bir katılım gerçekleşti. Kendi imkânlarımızla açtığımız ve bir sponsor desteğimiz olmadığı için eBoy iletişimimizi de yapmamıza yardımcı oldu.
Can B.: Aslında çok iyi bir stratejik hareket oldu eBoy’la açıyor olmak. Çünkü pixel art’ın da bu kadar yaygınlaştığı, hatta eskimeye başladığı bir dönemde bu serginin gelmesi gerekiyordu Türkiye’ye. Hedef kitle olarak belirlenen 35-50 yaş ve snob galericilik anlayışının birazcık daha dışına çıkmaktı derdimiz.
Türkiye’de sokak sanatı kavramı pek bilinmiyor. Sizin için zor değil mi?
Elif Ç.: Evet, bir de graffitinin çok da sanat gibi kabul edilen bir duruşu yok. Daha varoş sanatı gibi tabir ediliyor, o şekilde var sayılıyor ki hiç ilgisi yok. O yüzden daha fazla mücadele gerekiyor tanıtmak ve kabul ettirebilmek için.
Can B.: Bir şekilde bunları beslemek ve satın alınım değerlerinin olduğunun bilinmesi gerekiyor. Aslında güncel sanattan daha güncel bir şey olduğunu, sokaklarda böyle bir şeyin var olduğunu fark etmek lazım. Çünkü insanların duvarları kırıp işleri eve götürmeye çalıştığı bir dönemde yaşıyoruz.
Türk sanatçıları bu anlamda nasıl görüyorsunuz? Yıllık programınızda ağırlıklı olarak yabancılar var.
Elif Ç: Bu seneki programda sadece iki Türk sanatçı vardı; biri Ayşe Küçük, diğeri Engin Öztekin’di. Fakat daha sonra, açıldığımız ay Rojo’dan bize bir teklif geldi. Rojo Magazine dünyaca ünlü bir dergi ve belirli bir network’ü var. O network’ün içerisinde 24 tane sanat galerisi var ve her biri farklı ülkede. İstanbul’dan da bizi seçtiler. Çünkü onların tarzına en yakın sonuçta biziz. Bununla birlikte onlarla ortak bir proje gerçekleştiriyoruz. Temmuz ayına özel altı Türk sanatçı da biz ayarladık. Hepsi işleri çok iyi olan sanatçılar. Bazıları bilinen, çevresi olan, bazıları daha tanınmayan, isim yapmamış, yeni sanatçılar.
O isimler belli mi?
Can B.: Evet. Bora Başkan, Merve Morkoç, Çağrı Küçüksayraç, Ufuk Atan, Gökhan Okur, Ayşe Küçük temmuzda ‘Stories’ isimli projede yer alacaklar.
Hepsi graffiti sanatçısı mı?
Elif Ç.: Değiller. Çoğu illüstratör. Gökhan aslında motion grafik, yani video tabanlı aslında ama çok iyi işleri var. Kriterimiz daha özgün olan kişileri seçmekti.
Özellikle graffiti sanatçıları açısından da yoksun bir halde miyiz?
Elif Ç.: Evet, çünkü mesela çok bilinen, isim yapmış insanlar var. Onlar da sonuçta zorlanıyorlardı. Bir sergi açtıkları zaman çok satışları olmuyordu, sergilerde çok fazla yer alamıyorlardı. Yavaş yavaş galeriler de ilgilenmeye başladı. Bizim de açılmamızla bu daha da yaygınlaşmaya başlayacak.
Bir de dükkân var. Burada da çok ilginç tasarım ürünleri bulunuyor. Onlar hangi ülkelerden geliyor?
Can B.: Topuklu ayakkabılar Elif’in fikriydi bir kadın olarak.
Elif Ç.: Bu ayakkabıları çıktığından beri takip ediyorum. NDeur diye bir Fransız sanatçı yapıyor, çok da beğeniyordum işlerini. İnternetten bakıyorsunuz, 280 dolar, üstüne yol parası; bireysel olarak almak mümkün değil. İçinizde ukde kalıyor. Madem böyle bir iş yapıyoruz, ayakkabıları da getirelim, sevenleri varsa gelip buradan alsın dedik. Dükkân kısmını daha geliştireceğiz. Planladığımız noktaya gelebilmek için maddi anlamda da desteğe ihtiyacımız var.
Can B.: Genelde Türkiye’de bulunamayacak, ofiste masa üstünde isteyebileceğimiz, gıptayla bakılan ürünleri getirmek istiyoruz. Onların dışında Jeremyville’den tişörtler var. Onlar da çok ilgi görüyor. Sezen Uygur’un ‘Yumuşak Şeyler’ isimli oyuncakları var. İnsanların himo hamuruyla neler yapılabileceğini görmesine olanak sağladık. Beş dakika bakıp çıkacağınız ya da öyle elektriği olan bir yer olmasın istedik. İnsanların bir şeye 15-20 dakika bakabilmesini istedik.
Şahkulu Mah. Galip Dede Cad.
Balkon Çıkmazı 8/A Tünel-Beyoğlu
www.whatismilk.com
Bu sıra taze taze
Milk Gallery’de 31 Mayıs’a kadar görebileceğiniz sergi Matei Apostolescu’ya ait. Apostolescu, Romanya’nın en iyi dijital sanatçılarından kabul ediliyor. İllüstrasyonlarıyla birçok uluslararası yarışmada birinci olmuş, birçok dergide, koleksiyonda ve albümde yer almış. İşlerinden bazıları ‘Illustrative Berlin 07’ sergisinde David Foldvari ve Büro Destruct’ta yer almış. Aynı zamanda bu yazın merakla beklenen, dünyanın en iyi illüstratörlerinin yer aldığı ‘Illustration Now’ kitabı için Taschen tarafından seçilen sanatçılardan.