|
Hale Tenger, Foto: Murat Germen, 2013 |
Henüz yılın başındayız. Kim bilir ne sergiler göreceğiz daha. Ama şunu biliyorum ki, bu yılın unutamayacağım bir sergisi varsa o da budur: Haset, Husumet, Rezalet. 7 Nisan’a kadar defalarca görmelisiniz. Arter’de. Okuyacağınız Touch İstanbul’a yazdığım sergi yazısı…
Küratörlüğünü Emre Baykal’ın üstlendiği “Haset, Husumet, Rezalet” sergisi, bu üç olumsuz kavrama güçlü bir bakış niteliğinde. Sergi 7 Nisan’a kadar Arter’de görülebilir.
Arter’de 12 sanatçının yeni işlerinin sergilendiği “Haset, Husumet, Rezalet” sergisi, 2013’ün ilk ve en iyi sergilerinden biri. Selim Birsel, Hera Büyüktaşçıyan, CANAN, Aslı Çavuşoğlu, Merve Ertufan & Johanna Adebäck, Nilbar Güreş, Berat Işık, Şener Özmen, Yusuf Sevinçli, Erdem Taşdelen, Hale Tenger ve Mahir Yavuz’un işleri, Emre Baykal’ın küratörlüğünde bir araya getirilmiş.
“Haset, Husumet, Rezalet”in bir diğer özelliği de, yeni üretimlere odaklanan ve Arter’in programında her yıl bir yenisi gerçekleştirilecek bir dizi olarak kurgulanan sergilerin ikincisi olması. Yeni üretimlere destek verme ve bu üretimleri sergileyecek bir platform oluşturma misyonuna uygun olarak gerçekleştirilen ikinci ‘yeni üretimler’ sergisi. İlki, Kasım 2010-Mart 2011 tarihleri arasında düzenlenen “İkinci Sergi” sergisiydi.
Sergi kitabında Emre Baykal, Melanie Klein’dan şöyle bir alıntı yapıyor: “Haset, yıkıcı itkilerin oral-sadist ve anal-sadist bir ifadesi.” Klein, ‘Haset ve Şükran’ adlı çalışmasında bu duygunun “yaşamın başından beri etkili olduğunu, bünyesi (doğuştan gelen) bir temeli olduğunu” söylüyor. “Haset, arzulanan bir şeyin başka birine ait olduğu ve bize değil de ona haz verdiği inancının yol açtığı kızgın bir duygudur; hasetli itki, o istenen şeyi sahibinden çekip almaya ya da bozmaya, kirletmeye yönelir.” Melanie Klein, Haset ve Şükran, çev. Orhan Koçak, Yavuz Erten, Metis Yayınları.
İşte Klein’in bu cümleleri, serginin düsturu olarak cebimizde duruyor ve başlıyoruz gezmeye. Arter’e henüz girmeden bile göz alan birçok siyah-beyaz röntgen filmlerinden oluşan labirent bizi içeri davet ediyor resmen. İçeri adım attıktan sonra, Türkiye’nin tarihine bir adım atmış gibi oluyorsunuz. ‘Böyle Tanıdıklarım Var III’ isimli iş, uzun bir yolculuğa çıkarıyor seyirciyi, uzun ve acı bir yolculuğa. Tarihin tanıklığında geziniyorsunuz fotoğrafları incelerken. Kimler yok ki o fotoğraflarda! Öldürülen gazeteciler, 6-7 Eylül Olayları, Cumartesi Anneleri gibi bizden meselelerin olduğu fotoğraflar var bu labirentte. Başladığınız an bugüne en yakın olduğunuz an, ilerledikçe tıpkı hafızanın gerisine gidiyor gibisiniz ve fotoğraf sayıları gittikçe azalıyor.
|
Şener Özmen, Foto: Murat Germen, 2013 |
Bu tarih arşivinden çıktığımızda önce biraz afallıyoruz. Giriş katın ilerleyen katında bizi bekleyen iki sanatçının işleri var; Şener Özmen’in ‘Bayrağından Kaçan Direk’i ve Hera Büyüktaşçıyan’ın ‘Kayıp Guguk Kuşu’ burada. Özmen’in işinde, iki bayrak direğinin birbirine sarıldığını sanıyorsunuz başta. Dikkatli baktığınızda bu direklerin aynı zamanda bir ‘husumet’ içinde olduğunu da zannetmek mümkün oluyor.
Büyüktaşçıyan’ın üst katlardaki işlerinden biri de, ‘Ada’. Bir halı, bir sandalye ve bir halının altında bir tümsek var. Halıya vuran ışık ve sandalyenin nostaljik görüntüsü seyirciyi geçmişe götürüyor. Halının altındaki tümseklik de, merak edilen bir şey olmasının yanında biraz da ürkütücü bir yanı var.
|
Hera Büyüktaşçıyan, Foto: Murat Germen |
Serginin en dikkat çeken işlerinden biri de CANAN’ın. ‘Haset’ ve ‘husumet’ kelimeleri söz konusu olduğunda, ikili bir çekişmenin akla gelmesi kaçınılmaz oluyor. CANAN’ın sergideki işlerinde, bu ikili karşılaşmaların yanı sıra tekrarların ve çoğaltmaların olduğunu görüyoruz. Bir odada bulunan ‘Yalvarırım Bana Aşktan Söz Etme’ isimli yerleştirmesinde 70’li yılların porno film afişlerine yer veriliyor. Odanın tam ortasında, cam fanus içinde beyaz bir bornoz duruyor. O yılların film starları duvarları süslüyor. O starların kimi artık yok, kimi ülkeyi terk etti. CANAN’ın ‘Şeffaf Oda’ isimli diğer işinde ise, kadın bedeninin şiddete maruz kalması üzerine bir çalışma görüyoruz. Bu iki işin, kadın bedeni üzerinden bir dayanışma hissi uyandırdığı da bir gerçek.
|
CANAN, Foto: Murat Germen |
Yusuf Sevinçli, siyah beyaz fotoğraflarıyla sergide yer alan isimlerden bir diğeri. Sevinçli, şiddetin kamusal alandaki izlerini fotoğraflamış. Bu fotoğraflarda, Türkiye’nin farklı şehirlerindeki heykellerin hasara uğradığını görüyoruz. Sevinçli, bu fotoğrafları belgelemenin ötesinde bu durumun insan üzerinde yarattığı hissi ortaya çıkarmak istediğini söylemiş.
Sergide yedi sanatçının daha, metni sağlam işleri yer alıyor. Haset, husumet ve rezalet kavramlarının derinlerine başarılı bir şekilde inen işleri görmek için 7 Nisan’a kadar vakit var.
Arter
7 Nisan’a kadar
İstiklal Cad. No: 211
Bu yazı Touch İstanbul Mart 2013 sayısında yayınlanmıştır.