21 Eylül Salı akşamı saat 21:00 civarlarında Habertürk yazarı Elif Key’in Twitter’a “Galeri NON’da bu akşamki Extramücadele açılışını basmışlar, bilgisi olan var mı?” cümlesiyle irkildim. Aynı akşam Tophane Boğazkesen Caddesi’nde Artwalk olarak bilinen ve Elipsis Gallery, Galeri Apel, Pi Artworks, Outlet İhraç Fazlası Sanat, Galeri Non ve Rodeo’nun bulunduğu dört galerinin yeni sezon açılışı vardı. Davetleri de gelmişti fakat sergileri açılışlarından sonra gezmeyi tercih ettiğim için gitmemiştim.
Şimdiye kadar özellikle Radikal Cumartesi için sergi içerikleriyle fark yaratan galerilerin haberini çok yaptım. 2008 yılında Outlet ilk açıldığında o zaman Türkmax’ta Hayat isimli kültür sanat programında çalışırken, Outlet’in kurucusu Azra Tüzünoğlu ile bir röportaj yapmıştık. Hatta 6-7 ay sonra da Radikal Cumartesi için yine bir röportaj gerçekleştirmiştik. Yaptığımız her iki röportajda da, Azra böyle bir galeri açtıkları için mutlu olduğunu söylüyordu. Ben de çok sevmiştim, daracık sokak aralarında galeriler.. Zaten sonrasında birbiri ardına açılan diğer galerilerle TophaneArtWalk oldu isimleri.
Şimdiye kadar özellikle Radikal Cumartesi için sergi içerikleriyle fark yaratan galerilerin haberini çok yaptım. 2008 yılında Outlet ilk açıldığında o zaman Türkmax’ta Hayat isimli kültür sanat programında çalışırken, Outlet’in kurucusu Azra Tüzünoğlu ile bir röportaj yapmıştık. Hatta 6-7 ay sonra da Radikal Cumartesi için yine bir röportaj gerçekleştirmiştik. Yaptığımız her iki röportajda da, Azra böyle bir galeri açtıkları için mutlu olduğunu söylüyordu. Ben de çok sevmiştim, daracık sokak aralarında galeriler.. Zaten sonrasında birbiri ardına açılan diğer galerilerle TophaneArtWalk oldu isimleri.
Konuyu fazla uzatmayacağım. Önce, açılışı yapılan dört galeriye 20’şer kişinin sopa ve demirlerle saldırıldığı söylendi. Üstelik bira şişelerini insanların kafalarında kırmak suretiyle onları galeriden içeri sokmuş, içeriye de gaz spreyi sıkmışlardı. Birkaç saat sosyal medyada konuştuk durduk. Olay yerinde olan arkadaşlarımızdan bilgileri aldık. Saldırganların “Geldiğiniz yere dönün, bizi rahat bırakın” dediklerini öğrendim. Hatta bu vahşetin neredeyse yıllar önce Sivas’ta yaşanan olaylara benzeyeceğini söyleyenler oldu.
Saldırı çeşitli nedenlere bağlandı: “Evet’in sonucu”, “İçki içildiği için”, “Mahalle sakini sergiye gelen kızlara laf atmış”, “Sergiye gelenler mahalledeki kızlara laf atmış”, “Sergideki eserler anti-Kemalist” vs.. Bunların hepsi “her kafadan ses çıkması” diye tabir ettiğimiz yorumlamalardı. Olayın özünü biraz araştırma yaptıkça anlamak çok da zor olmadı.
Olayın özüne inmeden, dün Tophane’deki galeri sahiplerinin Cezayir Restauaran’ta yaptığı basın toplantısındaydım. Toplantının neden Tophane’de yapılmadığı da ayrı bir konuydu. Sokak umduğumdan kalabalıktı ve birkaç sokakta polisler her ihtimale karşı konuşlanmışlardı. 5 dakikalık gecikmeyle restoranın üst katına çıkıp, salonun önlerine doğru ilerledim. Basının ilgisinin haricinde hayli sanatsever de oradaydı. Orada şunlar konuşuldu:
Sanatçı Nazım Dikbaş (Sanatçı): Saldırının zamanlaması sistematik bir şekilde ayarlanmıştı. Tartışmaya da girmediler. Mala ve kişilere zarar verdiler. “İçeri girin, geldiğiniz yere geri dönün” dediler. Galeriye girmeye çalışanlara sopalarla, yumruklarla vurdular.
Azra Tüzünoğlu (Outlet’in sahibi): Bence sebep mutenalaştırma meselesinin artık şiddet boyutuna ulaşması. Sulukule Tophane’ye sıçradı. Ben galeriyi açmadan önce insanlarla, emlakçılarla, esnafla konuştum. Çok iyi ilişkiler kurdum onlarla. Ama biz de orada kiracıyız. Soylulaştırma olursa biz de nasibimizi alacağız. Bu olayı yükselen muhafazakarlaştırmayla da bağdaştırabiliriz. Saldırganlar özellikle yabancı misafirlerimize saldırdılar.
İşin ilginç yanı Azra’nın, daha önce birçok kez uyarı aldıklarını, gerekli yerlere şikayet de ettiklerini ama bir cevap alamadıklarını söylemesiydi. Hatta her açılıştan önce uyarı alıyorlarmış. “Fakat bu kadar örgütlü bir şiddeti açıkçası tahmin etmedik” dedi. “Saldırı içkiyle de ilişkilendirildi. İçkiler çok ufak, sarhoş olunacak kadar değil. Gelenler bilir. Galerilerimiz elit kesim tarafından ziyaret ediliyor. Sokaktan geçen birine laf atmak gibi bir şeyse söz konusu bile olamaz.”
“Taşındığımız ilk günden beri, komşularımızla, çocuklarla, anne ve babalarla, esnafla iletişim içerisinde olduk, beraber projeler gerçekleştirdik. Biz Tophane’deki kültürel çeşitliliğin ve dokunun kalıcı bir parçası olduğumuza inanıyoruz. Bu örgütlü saldırılar, Tophane ahalisine mal edilemez. Bu saldırganlar, mahallemizin güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.”
Basın mensuplarının bazıları Tophane halkıyla gidip konuşmuş ve konuşmalarına istinaden galeri sahiplerine birçok kişiye göre “saçma” bulunan sorular sordular. “Sergi açılışına gelenler türbanlı kızlara laf atmışlar, doğru mu?” gibi bir soruyu bir meslektaşım sorduğu için utandım açıkçası. Bambaşka bir olaydan bahsediyorduk, kendince bir bakış açışı getirmeye çalıştı ama yanlış yerdeydi.
Neyse. Saldırıdan nasibini alan Tophaneli Kaan Şimşeker, gözü mor ve sağ kaşı dikişli olarak oradaydı. Yaşadıklarını anlattı. “Tophane halkı beni linçten kurtardı. Polis 20 dakika sonra geldi. Saldırganlarla konuşmaya gittiler. Normalde Tophane’de her akşam ufak da olsa bir tartışma yaşanır ve polis gelir. Ama o akşam biraz geç geldiler.”
Daha sonra duyarlı bir başka sanatsever: “Oradaki galeri sahiplerinin hepsi kadın. Bu, kadınlara da yapılmış bir saldırıdır!” dedi. Kim bilir haklıydı da.
Konu aslında derin. Sanata, içkiye, gelenlere vs. değil tepki. Sanat olsa eserlere zarar verirler. Vermediler. Daha önce Sulukule’de de buna benzer olaylar yaşandı. Neden? Sulukule, kentsel dönüşüm projeleri kapsamında yenilenmeye-dönüştürülmeye çalışılan semtlerden. Semt sakinleri ya da yoksunları da bu dönüşümü istemiyor doğal olarak. Tophane’de olan olay da bunun aynısı. Tophane sakinlerinin sadece galerilerden değil otellerden de, yani orayı değiştirmeye çalışan her şeyden şikayetçiler. Onların tarafından bakılınca hak vermek mümkün gibi görünüyor fakat işin içinde gerçek bir “şiddet” unsuru var. Çözüm şiddet değil. Bu şiddet unsuru da küçümsenecek bir boyutta değil. İnsanların canına kast edecek kadar ciddi.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti. Şehrin dört bir yanında “şahane” olmasa da kültürel etkinlikler devam ediyor. Yurtdışından akın akın insan geliyor, bu etkinlikleri görmeye. Fakat durum içler acısı.
Dün toplantıda galerileri sahipleri tekrar kaldıkları yerden devam edeceklerini söylediler. Bu halde nasıl devam edecekleri meçhul. Bize düşense galeri sahiplerine ve kültür-sanata desteğimizi sonuna kadar göstermek.
Konuya ilgi duyanlar için Halil Turhanlı’nın yazısı
Evren Tok’un yazısı