İstanbul Film Festivali zamanı geldi. Ben de bu hafta beş film izledim ve ilk izlediğim Me and Orson Welles filminden bahsetmek istiyorum.
29. Uluslararası İstanbul Film Festivali tüm hızıyla devam ediyor. 200’den fazla film izlenmeyi beklerken, bu sene basına davetiye göndermeyip onun yerine festivalin en iyi filmlerine basın gösterimi yapmayı tercih eden İKSV’ye bir kez daha teşekkürler.
10 günlük basın gösterimi programında ilk hafta 10 filmden beşini izleyebildim. Sabah ve öğleden sonra seansları olmak üzere günde iki film oluyor. İlk izlediğim film Me and Orson Welles / Ben ve Orson Welles ile başlamak istiyorum.
Richard Linklater’ın yönettiği filmin başrollerinde Zac Efron, Claire Danes ve Christian McKay bulunuyor. Efron’u Higschool Musical’dan hatırlayanlarınız olacaktır. Baby face yüzüyle filmi Christian McKay’le birlikte götüren ismi. McKay filmdeki Orson Welles karakteriyle 2009 San Francisco Sinema Eleştirmenleri Birliği En İyi Çıkış Yapan Oyuncu ve 2009 Austin Sinema Eleştirmenleri Birliği En İyi Yeni Sanatçı ödüllerini kucaklamış. Claire Danes ise şimdiye kadar 30’a yakın filmde rol almış genç yaşına rağmen oldukça başarılı bir oyuncu. My So Called Life filmindeki Angela Chase rolü ile Altın Küre ödülü alan bu güzel kadının filmde çok da masum bir rolde olduğunu söyleyemeyeceğim.
Richard (Zac Efron), tiyatro aşığı bir lise öğrencisi. Mercury Tiyatrosu’nun önünde Orson Welles ile karşılaşır ve ortaya atlayarak Welles’in yeni oyunu Caesar’dan bir rol kapmayı başarır. Oyunun galasına 1 hafta kala oyuna dahil olan Richard, okulu ihmal etmeye başlar ve son sürat kısacık olan rolüne çalışır. Orson Welles’i daha yakından tanımaya çalışan Richard, tiyatrodakiler sayesinde onun çok hırslı olduğunu öğrenir.
Bu sırada tiyatroda çalışan güzel mi güzel sekreterimiz Sonja (Claire Danes) da aslında Orson onu başka ünlü isimlerle tanıştıracağı için oradadır. Yani açıkça çıkarı için orada çalışıyordur demek doğru. Aralarında Richard’ın da bulunduğu üç oyuncu provalar esnasında Sonja’nın kimseye pas vermediğinden bahseder. Hatta bir iddiaya tutuşurlar. Sonja’yı kim elde edecek iddiası. Nitekim bir akşam provadan sonra Richard ve Sonja birlikte olur. Richard Sonja’ya aşık olmuştur. Fakat bunu anlayan Orson, bu durumdan hiç de hoşlanmayacaktır. Bir gece sadece ikisinin tiyatroda kalacağını bile bile Richard bir sinirle eve döner ama ertesi sabah erkenden evin kapısında bekler. Evden birlikte çıkan Orson ve Sonja, Richard için kötü bir sürpriz olur. Zira Richard Sonja’nın onunla geceyi geçirmediğine neredeyse emindir. Fakat ne yazık ki, Richard Orson ile tartışır, ‘O benim sevgilim’ bile der! Sonja ise Orson’la arabaya binip uzaklaşır.
Richard asi bir delikanlı olduğu için oyunu bırakacağını söyler. Oyunun sahnelenmesine günler kala bu riski göze alamayan Orson gidip Richard’dan özür diler. Richard’ın tüm isteklerini de yerine getirir. Richard oyuna geri döner. Provalar son sürat devam eder. Ve beklenen gün, “Julius Caesar”ın ilk gösterisi sahnelenir. Seyirciler oyunu ayakta alkışlar ve bu durum tüm ekibi sevince boğar. Fakat ne yazık ki Richard işten kovulmuştur. Oyunculuk serüveni kısa sürmüştür.
Bir de Richard’ın daha önce yolda bir şekilde tanıştığı bir kız var, onun ismini şimdi unuttum ama filmin sonunda onunla sevgili oluyorlar. Kız öykü yazan yetenekli bir genç. Bir gün müzede uğurlu olduğuna inandığı vazoya yazdığı öyküyü sürtmek için gelen kız, Richard’a rastlar. İyilik meleği Richard da Sonja aracılığıyla öyküsünü New Yorker dergisine ulaştıracağını söyler. Bir sonraki karşılaşmalarında, Richard ‘Caesar’ı sergilemiş, kız da New Yorker’dan olumlu dönüş almıştır. Kız birbirlerine göre olduklarını düşünürken, bu durum Richard’ın da hoşuna gitmiştir.
Filmde çok daha fazla detay var. İzlenesi ve özellikle bir haftada oyunun yetiştirildiğini görüp o alkışı alma anı hissedilmeli. Tiyatroya kıyısından köşesinden bulaşanlar mutlaka izlemesi gerek bence.
Sonja’ya gelince, filmin sonunda Orson onu istediği yapımcıyla tanıştırıyordu.
Orson Welles rolünü çok çok iyi kotaran Christian McKay ise aldığı ödülleri sonuna kadar hak ediyor. Oyuna olan kendine olan güveni takdire şayan. Orson geldiğinde prova oluyor, o yokken olmuyor. Genelde de tiyatroda olmuyor. Ama oyuncularını öyle bir motive ediyor ki, gerçekten liderlik böyle bir şey diyorsunuz. Bu filmi izleyip Orson Welles’e hayran olmamak elde değil..
George Orson Welles hakkında
George Orson Welles, 6 Mayıs 1915 yılında Kenosha Wisconsin – ABD’de doğdu. Welles iki yaşındayken yetişkin bir insan gibi konuşabiliyor, üç yaşında herşeyi okuyabiliyor, beş yaşında Shakespeare’in oyunlarını ezbere biliyor, vasisi tarafından kendisine hediye edilen kukla takımıyla Kral Lear’ı tek başına oynuyordu. 9 yaşındayken babasıyla çıktığı gezide dünyanın dörtte üçünü dolaşmış olan Welles bu arada resim yapmayı öğreniyor, ünlü büyücü Houdini’den illüzyon dersi alıyordu. 10 yaşında Wisconsin gazetelerinden birinde kendisinden; “Karikatürcü, oyuncu, şair ve sadece on yaşında” diye bahsediliyordu. 1941’deki ilk filmi “Yurttaş Kane” ileride çok büyük ün yapacak olmasına rağmen, o sıralar Welles’e yüklüce bir para kaybettirdi. Daha bu ilk filmiyle, Welles o zamana kadar ki sinema gelişimine yepyeni bir yön vermiş ve yenilikler getirmiştir. Özellikle, sinemanın anlatım potansiyelini ve yollarını farklı bir kompozisyonda kullandığı için bu film önemliydi. Bu nedenlerden ki, “Yurttaş Kane” filmi birçokları tarafından “bugüne kadar yapılmış en iyi film” payesini almıştır. Ayrıca, bu ilk filminde oyuncu olarak da bulunmuş ve performansıyla da beğeni toplamıştır. (Kaynak vikipedi)
İzlemek istiyorum bakalım beğenecek miyim?:))
Dönem filmlerini beğeniyorsan, bunu da beğeneceğini düşünüyorum.