Ters Okyanus, zamansız bir deneyim yaşatıyor izleyicisine. Çukurcuma’nın minicik bir yerine gizlenmiş bu kumpanyada çok güzel şeyler oluyor.“Artık bedenin senin değil de, sanki bir başkasının bedeniymiş gibi hissettiğinde, içerdeki sırların, gizlerin, saklı kalanların kabukları çoğaldığında, kendi içimizde yaşadığımız diğer bizlerle, görünür olanın gel-gitleri üzerine bir ev gösterisi.”
Sık sahnelenmeyen ama kulağınıza sürekli çalınan bir oyunu izlemenin, hele de oyundan büyülenmiş bir şekilde ayrılıyorsanız, keyfi bir başka. Çıplak Ayaklar Kumpanyası, az ama öz iş yapan bir ekip. Az yaptıkları her şeyin çok başarılı olduğunu düşünürsek bu iyi işleri yakalamak için de programı sıkı takip etmek şart.
Çukurcuma’nın bitişi Tophane’nin başlangıcında, Masumiyet Müzesi’ni geçtikten hemen sonra Firuzağa Hamamı’nın arasından girdiğinizde karşınıza çıkan derme çatma bir stüdyo var. Demir atölyesinden dönüşen ve sıradan bir kapıdan adım attığınız an yeni bir dünyanın kapılarını aralayan bir sahne burası. Oyunlar oynanıyor, konserler veriliyor, kimi zaman sanat insanlarıyla sohbetler ediliyor.
Sahne iki kat ve dört bölüme ayrılmış. Sağ tarafta açık bir mutfak. Solda içini göremediğimiz bir oda. Ve üst katlarda sadece camlar sayesinde içeriyi görebildiğimiz odalar. Bu bir ev gösterisi. İki dansçı; Mihran Tomasyan ve Duygu Güngör bu dört odacığı seri hareketlerle kullanıyorlar.
Gecenin bir yarısı, ocak başında kahve pişirmeye kalkmış bir kadınla başlıyor oyun. Usulca karıştırıyor kahveyi. Mutfağın sağından solundan fırlayan eşyaların ardından taşan kahveyle birlikte ritim hızlanıyor. Dağılıyor, darmadağın oluyor her şey. Kaçıyorlar, sarılıyorlar, duruyorlar, koşuyorlar birlikte.
Üst kata bağlayan döner merdivenin üzerinde yürüyorlar kimi zaman, kıvrak hareketlerle üst odada görüyoruz onları az sonra. Dekor yok gibi görünüyor ama aslında duvarın, pencerenin, merdivenin, camın ne kadar da efektif ve etkileyici kullanılacağını kanıtlıyorlar. Var olan demirbaş eşyalarla resmen bütünleşiyorlar.
Onlar odacıklar arasında koşturup dururken biz seyirciler de nefesimizi tutuyoruz. Onlar koşuyor biz yoruluyoruz. Üst kattaki odalarda, raflarda, duvarlarda, yerde kısacası nerede ne varsa etrafa saçıyorlar. Yıkıp döküyorlar her şeyi. Camlardan sarkıp uzağa bakıyorlar, camları kapatıp içeri kaçıyorlar. Yatak odasına geçip birbirlerini kameraya çektikleri sahneler de çok başarılı. O hızla akan oyun içinde, o an kayda aldıkları görüntüleri biz de duvardan izliyoruz.
Oyunun yine incecik düşüncelerinden biri de, duvarın arkasına saklandıklarında ortaya çıkıyor. Sessizce ne olduğunu anlamaya çalışırken duvarda açılmış küçücük deliklerden kendini dışarı atmaya çalışan tüyleri fark ediyoruz. Anlamsız gibi görünebilir ama dümdüz beyaz bir duvardan, tüylerin çıktığını hayal edin. Kulağınıza gelen tatlı bir melodiyle… İnsanın ruhunu okşayan sahneden başka bir şey değil.
Hiç durmadan benzer hareketleri yapıp aynı anda tamamen doğaçlama hissi yarattıklarını fark ediyoruz. Oyunun en etkileyici sahnelerinden biri; karakterlerin kendilerinden, benliklerinden kaçmaya çalıştıkları ama ne yaparlarsa yapsınlar bunu başaramayacakları sahneler olmuş. Bunu, odacıklardan birine girip çıkarak yapıyorlar ve bir türlü sıyrılamıyorlar o benlikten.
SEYİRCİ OYUNA DAHİL OLUYOR
Yaklaşık 50 dakika süren oyunun sonuna doğru seyirci de oyuna dahil oluyor. Hem de hiç beklemediği bir anda, sürpriz bir şekilde. İşte tam da bu anda öyle bir büyülenme başlıyor ki, basit bir malzemenin çıkardığı ses, teninize dokunacak kadar yaklaşması ve o dinginlik… Bunu yaşamadan anlatması çok zor. Sıradan bir fikrin yarattığı bu tarifi zor an, sıklıkla yaşayamayacağımız bir hissin ortasına atıyor bizi.
Mekanın atmosferi ancak bu kadar değişebilir ve seyirci ancak bu kadar süzülerek dahil olabilir oyuna. Dahil olduğunuz oyunun şiirleştiğini, su gibi aktığını da o anda fark edebilirsiniz mesela. Bir oyunu izlerken şiir okuduğunuz oldu mu hiç? Ters Okyanus’un seyircideki etkisi böyle. Yalın, sade ve tüm bunların yanında etkisi bir o kadar kuvvetli. Nasıl oluyor, orası meçhul.
Video uygulamanın yanı sıra müziklerin ve o basit malzemelerin yarattığı seslerle birlikte bir auranın içinde buluyorsunuz kendinizi. Oyunun sonlarına doğru şaşkınlığınızı gizleyemez halde bir yağmur sesinin içine karışıyorsunuz. Bir kadın, bir erkek yağan yağmurun altında, şeffaf plastik bir örtünün ardında kayarken etki gücünün tadını çıkarıyorsunuz.
Hani, “Bir oyun ne kadar etkileyebilir ki?” sorusu zaman zaman insanın aklına gelir. Bu oyun zamansız bir deneyim yaşatıyor insana. Dünyanın, Türkiye’nin, İstanbul’un ve Çukurcuma’nın minicik bir yerine gizlenmiş bu kumpanyada çok güzel şeyler oluyor.
Ters Okyanus
Fikir ve Uygulama: Duygu Güngör, Mihran Tomasyan ve Cem Yılmazer
Müzik: Micheal Brook, Djivan Gasparyan ve Miles Davis’den kurgulanmıştır
Sistem Tasarım: Cihan Kuşcu
Müzik: Micheal Brook, Djivan Gasparyan ve Miles Davis’den kurgulanmıştır
Sistem Tasarım: Cihan Kuşcu
Işık Uygulama: Gökçe Mökükcü
Video Destek: Serkan Arslan
Video Uygulama: Ezgi Kaplan
Teknik Destek: Serkan Dadak, Utku İnan, Cihan Kuşcu, Hakan Şen, Işılay Gül, DoktorÇıplak Ayaklar Kumpanyası
http://www.ciplakayaklar.com/
Video Destek: Serkan Arslan
Video Uygulama: Ezgi Kaplan
Teknik Destek: Serkan Dadak, Utku İnan, Cihan Kuşcu, Hakan Şen, Işılay Gül, DoktorÇıplak Ayaklar Kumpanyası
http://www.ciplakayaklar.com/
Bu haber Touch İstanbul dergisi Nisan 2013’te yayımlanmıştır.