Fotoğraf: Mehmet Turgut |
Yüxexes’in ekiyken müstakil bir dergiye dönüşen Karakalem, iddialı kapaklarıyla da konuşuluyor. Dergiden doğan gezici kumpanyayı ve ekibin alternatif bakışını yayın yönetmeni Altay Öktem anlattı
Sivri dilli bir yazar olarak bilindiğinden Altay Öktem’in seveni olduğu kadar sevmeyeni de çok. Yeni ismiyle Kırkaltı Karakalem olarak yoluna devam eden derginin yayın yönetmeni Öktem’le, gittikçe kabına sığmayan ekibin yeni gezici faaliyeti Karakalem Kumpanya’dan, isyandan ve edebiyattan konuştuk.
Yüxexes dergisinin içinde yer alan Karakalem eki bir zaman sonra dergi haline geldi. Dergi ekibi olarak ‘Karakalem Kumpanya’ ismiyle geçtiğimiz haftalarda Ankara ve İstanbul’da etkinlikleriniz oldu. Karakalem Kumpanya nasıl oluştu?
Karakalem ek olarak başladı ama sonra mecbur kaldık dergi çıkarmaya. Kültür sanat alanındaki merkezi yapılanmanın dışında kalan, onun içine girmek istemeyen ya da isteyip de alınmayan çok fazla genç var. Edebiyat dergilerine baktığımızda hep aynı kadro; sanki her dergi okuru akademisyenmiş gibi yaklaşılıyor. Halbuki liseli, üniversiteli öğrenciler ve edebiyata, sanata eğilim duyan insanlar okuyor bunları. O anlayışla yola koyulduğumuzda, Karakalem her sayı 50-55 yazıyla çıkmaya başladı ve bir tür okul oluştu. Bu sefer dergiden çıkıp bir oluşuma dönüşmeye başladık. Yazar kadrosu aynı zamanda müzisyenlerden, tiyatro oyuncularından, kısa filmcilerden oluşuyor. Öyle bir oluşum meydana geldi ki kabına sığmamaya başladı, derginin içeriğinde ne varsa onu da ortaya koyarak böyle geniş bir kumpanya haline getirdik.
Kumpanya’da ne tür kültür sanat etkinlikleri var?
Geçen haftalarda Ankara’da yaptığımız etkinlikte panel, şiir dramatizasyonları, kısa bir konser olarak üç buçuk saatlik bir performans yaptık. Sonra İstanbul Vertigo’da dokuz saate yayılan geniş bir etkinlik oldu. Burada da beden dilinin kullanıldığı bir dans tiyatrosu gösterisi vardı, yazarlarımızdan Rafet Aslan ve Şebekesi bir performans sergiledi. Küçük İskender, Kadir Aydemir şiir panelinde konuştular. Nejat Yavaşoğulları, Sakin grubundan Onur, Ogün Sanlısoy rock müzikle ilgili panelde bir araya geldi. Nilüfer Açıkalın, Gökhan Dabak’la bir konser verdi. Mehmet Turgut, Foto Dark gösterisi sundu. Ciddi konular konuşuldu ama bir yandan illüstratörler de duvarlara bir şeyler çizdiler.
Karakalem Kumpanya başka şehirlere de uğrayacak değil mi?
Evet. Nisanda Bursa ve Eskişehir, sonra İzmir var. Kocaeli’den teklif geldi, gitme planımız var.
“Yazar takımı beni pek sevmez” diyorsunuz. Neden sizce?
Türkiye’de her şeyin belli bir kalıbı var. Mesela şairin bir şair duruşu, konuşma tarzı var. Onların dışına çıktığınız zaman ister istemez bir tedirginlik yaratıyor. ‘Bu da bizden ama tam olarak içimizden de değil; bir tuhaflık var gibi’ diyerek yaklaşıyorlar bana. Mesela şu bile bir kalıptır: “Şiir dikenli bir yoldur, şiir yazmak insanın kendine acı vermesidir.” Aslında şiir eğlenceli de bir şey; ben çok keyif alıyorum. Bunu söylediğin zaman bile bir anda o güne kadarki ezberi bozuyorsun. Bu, karar vererek olan bir şey değil. İyi sanatçı sanki ergenlik döneminde takılıp kalandır gibi geliyor bana. Çünkü orada bir isyan vardır; ailene, çevrene, topluma, okula… Tabii ergenlikteki hormonal bir durum. Ergenlikten sonra bunu atlatırsın ve işine, ailene, çevrene uyum sağlarsın. Ama eğer o dönemde takıldıysan, kendinle ve sistemle uzlaşamıyorsan sürekli bir arayış içinde, bir şeylerle mücadele halinde olursun.
Bu isyan duygusu özellikle kime, neye karşı?
Mesela bende her şeye karşı olduğu için, başta kendime karşı… Kendimden hiçbir zaman hoşnut olamıyorum. Sonuçta sen kendini yiyip bitiriyorsun ama onun tortusu halinde kalan üretimler de bir şekilde başka bir şeye dönüşebiliyor. Sanıyorum iyi bir şeyler üreten herkesin içinde isyan var.
Bu tavrınızdan ötürü ağır eleştiriler alıyorsunuz. Hatta size ve başka yazarlara da karşı hakaret edilen gruplar kuruluyor. Sizi rahatsız etmiyor mu bunlar?
Çok eğleniyorum, hoşuma gidiyor. Asıl bunlar olmasa rahatsız olurdum. O zaman boşa çaba harcıyorum ya da yazıyorum ama kimsenin dikkatini çekmiyorum gibi olurdu. İnsanların rahatsız olması, dokunduğum noktalarda etki yarattığımı gösteriyor. Amacım da etki yaratmak zaten.
Marjinal tarafından hayata bakışKarakalem dergisinin kapak fotoğrafları etkileyici prodüksiyonlar oluyor. O isimleri nasıl seçiyorsunuz? Genelde bildiğimiz ünlüleri farklı hallerde görüyoruz çünkü…
Genelde dergideki dosyalara, yazılara göre ayarlıyoruz kapak resimlerini. Yani ya önceden yazıya göre planlıyoruz çekimleri ya da aramızda, Mehmet Turgut’la konuşup nasıl bir konsept uyarlasak, hangi tarihi kişiliği kullansak fikriyle hem kapak resmi hem de o ayki işleyeceğimiz konu aynı anda belirleniyor. Tabii seçtiğimiz isimlerin, o kişiliğe veya konsepte sıcak bakması da önemli. Bu konuda bir problem yaşamadık şimdiye kadar. Çünkü seçtiğimiz isimler için de değişik bir deneyim olduğunu düşünüyoruz.
Diğer edebiyat dergilerinden farklı bir yol çiziyorsunuz. Bunu neden tercih ettiniz?
Karakalem sadece edebiyat dergisi değil, hayata daha marjinal tarafından bakan tüm kültür sanat alanlarına aynı mesafede bir dergi. Bu yüzden fotoğraf, illüstrasyon gibi görsel sanatlar da bizim için önem taşıyor. Diğer edebiyat dergilerinden farklı olması, daha uç, daha sert metinlerin cesurca yer almasıyla ilgili. Farklı bir kanal açılıyor burada yazan genç kadroyla…