Heyet, vicdanının sesini dinler dedim; bu kez dünya gerçek bir yer olabilir, umut serpilir içimize dedim.
Gözlerimi kapadım, mahkemeden sabahtan beri bilgi geçen güzel insanlardan birinin iyi gelecek tweet’ini bekledim. Bir anda 20 tweet düştü önüme. Hızlıca okuyup anlamaya çalışırken…
Yine hüsran, yine! İsyan ettim, lanet okudum. Aynı anda gözyaşlarım süzüldü. Birden ter bastı.
Ya bu nasıl bir dünya oldu? Biri bana açıklasın. Biri bize açıklasın. İnsanlar ölüyor, katilleri ceza almıyor. Kimsenin kılı kıpırdamıyor bizden başka. Katillerine katil bile denmiyor!
Biz biliyoruz; ben, sen biliyoruz. Her seferinde nasıl da, “Bu sefer adalet yerini bulur, orada vicdanlı bir insanoğlu bizim gibi düşünüyordur” diyoruz. Yine olmuyor. Hiç mi insan çıkmıyor o mahkemelerden, adaletten, hukuktan, hiç mi…
Nasıl tutacağız bu kafayı sağlam? Biri söylesin anlatsın bize lütfen.
Delireceğim.
Her şeyi bırakıp gitmek istiyorum. Birden o sarsan, bir anda titreten, her şeye rağmen ayakta tutan his var ya, “Hop nereye, ailesi yaşamaya çalışıyor, sana ne oluyor?” diyor.
İşte o an gözyaşlarım birden duruyor, doğruluyorum oturduğum yerde. Bir inanç yerleşiyor kalbime.
“Bir dakika! Biz buradayız daha! Hiçbir yere de gitmiyoruz!” diyorum içimden.
Bu bir özgürlük, barış, kardeşlik, adalet, demokrasi mücadelesi ve biz buradayız, gitmeyeceğiz!
Ali İsmail, Abdocan, Ethem, Ahmet, Medeni, Mehmet, Berkin, Hasan Ferit!
Unutursak kalbimiz kurusun!