Hayatın kaçta kaçını okulda öğrendik ya da öğrendiklerimizin, hayatın ta kendisiyle ilgisi olmadığını ne zaman anladık? Şimdi size anlatacağım bu okulu, gerçekten hayatı öğretiyor: The School of Life.
Okullar bir şekilde bitiyor, paralelinde hayat devam ediyor ama sanki artık yaşadığımız hayat da bize pek bir şey öğretmiyor ya da tat vermiyor diyelim. Hayatın bize öğrettiği en iyi şey, -ya da kimilerimize göre bir türlü öğretemediği- bir şekilde hayatta yani ‘sağ kalmak’ oluyor.
Oysa gönül istiyor ki; kafayı temiz tutmak, sakin kalmak ve hayırlısı demek dışında gerçekten bir ‘hayat’ var, bizim çoğu zaman kaçırdığımız. Zorluyoruz, inatlaşıyoruz; kitap okumak, film izlemek, konsere gitmek, yeni bir hobi edinmek için. Bu gündemde, bu ülkede olmuyor, olamıyor. Oldurmak gerekiyor.
Yine de niyetliyseniz, “Bu hayata bir kez geldim ve şansıma böyle bir dönem düştüyse gerekeni de yapacağım” diyorsanız, -kısaca iyi bir yaşam sürmeye inat ettiyseniz- Hayat Okulu’nda tam bu hislere karşılık gelen şeyler oluyor. Filozof Alain De Botton’un 2008’de Londra’da kurduğu yüzbinlerce insanın katıldığı The School of Life, dünyanın farklı şehirlerinden sonra İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde geçen ekimde derslerine başladı.
Felsefe, edebiyat, psikanaliz ve görsel sanatları odağına yerleştiren dersler, hayatımızda var olduğunu bildiğimiz ama sanki yokmuşçasına davrandığımız nitelikte. Şöyle atölyeler var mesela: ‘Potansiyelimizi nasıl gerçekleştiririz?’, ‘Sevgili nasıl seçilir?’, ‘Sakin kalmayı nasıl başarırız?’, ‘Ölümü nasıl karşılayabiliriz?’, ‘Nasıl fark yaratırız?’ (Ayrıca Sel Yayıncılık’ın Alain De Botton’un editörlüğünü üstlendiği Hayat Okulu serisinine de bir göz atmalısınız. Hatta mutlaka edinmelisiniz. Özellikle okula bütçe ve vakit ayıramayanlar.)
Buna benzer birbirinden ilginç sorulara, konuların uzmanları ve katılımcılarla interaktif bir şekilde cevaplar aranıyor. Katılımcıların düşünmesi ve fikir üretmesi için de oldukça yaratıcı bir ortam olduğunu söyleyebilirim.
Atölyenin sonundaki aydınlanma
Derslerin nasıl geçtiğini anlamak için, ilk ilgimi çeken atölyelerden biri olan ‘Nasıl fark yaratırız?’ dersine konuk oldum. Atölye lideri, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr Itır Erhart, ‘Hayatınızı kim, nasıl değiştirdi?’ sorusuyla başlıyor ve üç saat boyunca katılımcıların zihnini açıyor. Evet, atölyenin ismi gerçekten ilgi çekici fakat bu kadar da verimli geçeceğini tahmin etmiyorum.
Konuya dair sunumunda ilginç örnekler sunuyor Erhart. Kendisi Adım Adım projesinin de kurucusu aynı zamanda. Hal böyle olunca anlattığı şeyler bir kat daha kıymetleniyor tabii. Katılımcı olan bol bol soru yöneltiyor, cevaplarımız üzerine düşünüyor, üretiyoruz ve üç saatin sonunda ben de dahil olmak üzere, hepimiz en az bir proje fikriyle sınıftan ayrılıyoruz.
Dersten sonra Hayat Okulu’nun direktörlüğünü üstlenen Elvan Omay’la sohbet ediyoruz. Omay, 2013 yazında The School of Life Londra merkezinin bir davet açtığını görünce başvuru yapıyor. Kısa süre sonra The School of Life’ın açılacağı şehirler arasına İstanbul da katılıyor. Hızla çalışmaya başlayan ekip, içeriği Türkçeye çeviriyor, programa yeni atölyeler dahil ediyor, programı oluşturuyor ve Alain De Botton’un Türkiye’ye gelmesiyle okulun açılışı 14 Ekim’de yapılıyor.
Atölye liderleri arasında Mehmet Emin Adanalı, Pelin Batu, Sami Bugay, Ayşem Burhanoğlu, Zeynep Çatay, Itır Erhart, Zeynep Evgin Eryılmaz, Alper Hasanoğlu, M. Serdar Kuzuloğlu, Elvan Omay, Murat Paker, Bülent Somay, Ece Temelkuran, Pelin Turgut, Kerim Urallı, Yankı Yazgan ve Serra Yılmaz gibi isimler bulunuyor. Bu isimler gün geçtikçe de çeşitlenmeye devam ediyor.
Dersler, Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre belirleniyor
“Türkiye’ye özgü duyarlılıklara ve kültürel ihtiyaçlara göre başlıklar seçtik” diyor Omay. Zaten başlıklardan da anlaşılacağı üzere, şehir hayatından bunalan ama vazgeçme lüksü olmayan, bir parça nefes alırken insanların kendini bulacağı ve iyi hissedeceği dersler var.
Omay, Hayat Okulu’nun farkını şöyle anlatıyor: “Alain de Botton da söylüyor, en büyük farkı insanların kafalarında geldikleri soru başlığı neyse, o yoğunlukta ve çeşitlilikte bakış açısı bulabilecek olmaları. Atölyede hem kendileri o konuda daha derinlikli konuşabiliyor, hem başka insanların bakış açılarını duyabiliyorlar, hem de o konuya yüz yıllar öncesinden bütün o edebiyat, felsefe gibi alanlardan nasıl bir bilgi, tavsiye aktığını öğreniyorlar.”
Atölyeler üç saat sürüyor ve kimilerinin başka günlerde de tekrarı oluyor. Bazı atölyelerin içeriğini, katılımcıların ilgisine göre derinleştirmeyi düşündüklerini anlatıyor Omay. Katılımcıların yaşı 30-50 arasında değişiyor. Anlayacağınız genç yaşta hayatı yakalamaya çalışan da var, belki bir parça geç kaldığını düşünüp katılan da.
Hayat, biz bir şey yapsak da yapmasak da akıyor ama kafanızdaki soru işaretinin cevabına yaklaştığınızda sanki daha anlamlı akıyor.
Detaylı bilgi için: The School of Life Istanbul