İstanbul’un sıcağı ancak rüzgârla ama daha da önemlisi rüzgâra eşlik eden iyi müzikle çekiliyor. Her yıl bu aylar, şehre güzel bir esinti getiren İstanbul Caz Festivali’nin bu yıl 19.’su düzenleniyor. 3-19 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşecek festival, arasından seçim yapmakta zorlanacağımız bir programa sahip.
Festival; 50 konser, 300’ü aşkın yerli ve yabancı sanatçıyla cazın yıldız haritasını İstanbul’a taşıyacak. Festivalin en büyük bombası hiç kuşkusuz Morrissey konseri olacak. İngiliz alternatif müziğin ikonlarından, efsanevi topluluk The Smiths’in kurucusu Morrissey, festivalin kapanışını gerçekleştirecek. Şiirsel şarkı sözlerinin yanında, güçlü karizması ile İngiltere ve Amerika’da olduğu kadar ülkemizde de geniş hayran kitlesinin sahibi Morrissey, 19 Temmuz akşamı Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde unutulmaz bir konsere imza atacak.
Yaşayan en önemli caz piyanistlerinden olan Amerikalı besteci ve müzisyen Keith Jarrett, ekibiyle 18 Temmuz Çarşamba akşamı sahne alacak. Başarılı doğaçlamaları ile caz standartları ve klasik müzik eserlerine getirdiği benzersiz yorumuyla bilinen Keith Jarrett, 1996 yılında 3. İstanbul Caz Festivali’nde verdiği konserden sonra ilk kez yine festival için İstanbul’a geliyor. Jarrett, 16 yıl önce birlikte çaldığı efsane ekip Jack DeJohnette ve Gary Peacock ile birlikte saat 20.00’de Haliç Kongre Merkezi’nde sahneye çıkacak.
Yıllardır beklenen bir isim, 19. Caz Festivali’nin konuğu: Erykah Badu! Neo-Soul’un kraliçesi, dört Grammy sahibi sanatçı, özgün sesiyle bizi mest edecek gibi görünüyor. İlk albümü “Baduizm”i 1997’de yayımlayan ve sonrasında Billie Holiday ile kıyaslanmaya başlayan Badu; soul, neo-soul, RnB ve hip hop türlerini harmanlayarak kendine özgü bir tarz yarattı. Sahne performansıyla da oldukça merak edilen Badu, 13 Temmuz akşamı Açıkhava Sahnesi’nde olacak.
12 kişilik zengin bir orkestrayla seyirci karşısına çıkacak olan Esperanza Spalding, geçtiğimiz yıl Grammy Müzik Ödülleri’nde “Yılın En İyi Çıkış Yapan Sanatçısı” ödülünü almıştı. Bu dalda ödül kazanan ilk caz sanatçısı olan Spalding, tüm dünyada kontrabasın genç dahisi olarak görülüyor. Vokalist ve besteci olan Spalding, 16 Temmuz akşamı Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’ni büyüleyecek.
Festivalin mekanları da en az sahne alacak isimler kadar görkemli: Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi, İstanbul Modern, Salon ve The Marmara Esma Sultan’ın yanı sıra geçen yıl ilk kez bir konser mekanı olarak kullanılarak büyük ilgi gören Bilgi Üniversitesi santralistanbul Kıyı Amfi’nin yanı sıra bu yıl festival kapsamında ilk kez kullanılacak Haliç Kongre Merkezi ve Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi etkinlik mekanları arasında yer alıyor.
2007 yılında Şan Tiyatrosu’nda ekibiyle verdiği unutulmaz konserle akıllara kazınan Antony Hegarty, çok özel bir proje için tekrar İstanbul’da! Antony and the Johnsons, dinleyicileriyle bu kez 39 kişilik Filarmoni İstanbul Orkestrası ile birlikte 9 Temmuz akşamı Açıkhava’da buluşacak. “Cut the World” konserinde bugüne kadar yayımlanmış dört albümünden seçme şarkılarınınNico Muhly, Rob Moose ve Maxim Mostontarafından yapılan senfonik aranjmanlarını Anthony Weeden yönetimindeki Filarmonia İstanbul eşliğinde seslendirecek.
Antony and the Johnsons’ın adını ilk kez 1998 yılında duymuştuk. Sonra, 2005 yılında yayımladıkları “I Am A Bird Now” isimli albümleriyle Mercury Ödülü’nü kazandılar. 2009 tarihli The Crying Light adlı albümleri ise eleştirmenlerden tam not alıp övgüleri toplamıştı. Swanlights için beş yıldız veren The Sun, Antony’yi “yaşayan en büyük seslerden biri” olarak tanımladığındaysa sene 2010’du. Antony kimlerle müzik yapmadı ki? Björk, Boy George, Yoko Ono, Laurie Anderson, CocoRosie ve Lou Reed bunlardan sadece birkaçı. 2008’den bu yana Londra Senfoni Orkestrası, Brooklyn Senfoni Orkestrası ve Sidney Oda Orkestrası gibi dünyanın önemli orkestraları ile konser veren Antony Hegarty, Belçika’da Palais Des Beaux Arts’ta, Londra’daki Isis Gallery’de ve Milano’daki Triennale’de eserleri sergilemiş görsel sanatçı kimliğiyle de tanınıyor.
Marcus Miller’la The Istanbul Project
Dünyaca ünlü müzisyen Marcus Miller, İKSV’nin kuruluşunun 40. yılına özel bir projeye imza atacak. Marcus Miller’ın İstanbul Caz Festivali’nin siparişi üzerine bestelediği son eseri “The Istanbul Project”in dünya prömiyeri, Türkiye’den Hüsnü Şenlendirici, Burhan Öcal, Okay Temiz, İmer Demirer, Bilal Karaman’ın eşliğiyle 5 Temmuz Perşembe günü Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde gerçekleşecek. Ekibin diğer üyeleri ise üstün yetenekleri nedeniyle Marcus Miller tarafından desteklenen genç müzisyenler Louis Cato, Alex Han ve Gonzalez Peña.
Projeyle ilgili Okay Temiz ve İmer Demirer’le konuştuk.
Okay Temiz
“Amacımız İKSV’nin bu samimi yaklaşımını pozitif kılmak”
Projedeki her Türk müzisyen bir parça ile katılacak . Tasarımlar provalar esnasında gelişecek. Özel bir duygu değil, ben birçok ünlü müzisyenle sahne aldım. Ve öğrendiğim tek şey “No talk – No show” prensibidir. Bu da müziğe saygıdan geçer. Bakıp göreceğiz.
Bu türde çalışmaları kendi kurduğum projelerde hep hayata geçirmişimdir. Örnekleri sıralarsak Kültür Bakanlığı Mehter takımına Rus – Bulgar – Senegal – Finland – İsveç ve Yunanlı Jazz müzisyenlerini katarak, geçmişte bir savaş orkestrası olan Meehter grubunu bir barış orkestrası haline getirdim. Medyalar bahsetmediler.
İkincisi Karadeniz’e sınırı olan ülkelerin en önde geçen Jazz müzisyenleri ile Black Sea Orcestra’yı kurdum. Türk medyasının kılı kıpırdamadı. Yunanistan’da üç konser ve gene Yunanlılar’ın finanse ederek çıkarttığı CD’mizi yaptık. Yine Yunanistan’da Yunan Kültür Bakanlığı yardımları ile tüm Balkanlar’ın en iyi müzisyenleriyle Balkan Büyük Orkestrası’nı kurdum.
Son olarak bestelerim İzmir Devlet Senfoni, Ankara Cumhurbaşkanlığı, Samsun Senfoni, Adana, Hacettepe, İstanbul Senfoni ve Opera orkestraları ve de Bilkent Senfoni Orkestrası, Bulgar, İsveç, Senegalli müzisyenlerin katılımı ile birçok konser verdik. Türkiye’deki klasik orkestraların yabancı jazz müzisyenleri ile ve de hiç alışılagelmemiş bir repertuvarı çalmaları çok özeldi fakat medyanın ilgisini çekemedik. Onca tecrübelerden sonra The Istanbul Project bir denemedir, başarılı olur veya olmaz. Amacımız müzik adına yapılan her şeyin paylaşımından elde edinilen tecrübelere bir yenisini katmak ve İKSV’nin bu samimi yaklaşımını pozitif kılmaktır.
İmer Demirer
“Hepimizin ortak bir dili var”
Ortak bazı parçalarımızı çalacağız. Zaten 15-20 gün öncesinde buluşmamızda samimi bir şekilde paylaştık. Her şeyden önce Marcus Miller’dan, yani büyük bir geçmişi olan bir müzisyenden bahsediyoruz. Dolayısıyla heyecan tabii ki fazla. Ayrıca uzun senelerdir dinliyoruz. Neler yaptığını da biliyoruz. Bir de kendi kurduğu gruplarda çoğunlukta bir trompetçi mevcuttur. Bu da benim açımdan ayrıca gurur verici. Paylaşım varsa faydalı bir şey ortaya çıkacaktır elbet. Hepimizin farklı dokunuşları, bakışları, düşünceleri ve ruhları var. Ancak hepimizin bildiği ortak bir dil var, caz ise bu sözlüğün kendisi.
Bu yazı Temmuz ayında ICE dergisinin iPad versiyonunda yayınlanmıştır.